Büyük Selçuklu Devleti hükümdârı. Babası Sultan Alparslan’dır.
1055’te doğdu.
1092'de vefat etti.
Büyük Selçuklu Devletinin topraklarını en geniş hâle getirdiği için kendisi, “Ebu’l-Feth” (fetihlerin babası veya pekçok fetih yapan) lakabıyla anıldı. Sâhip olduğu bâzı üstün husûsiyetler sebebiyle, özel bir eğitim ve öğretim gösterilerek yetiştirildi. 1064-1065 Gürcistan Seferinde bulundu. Böylece küçük yaştan îtibâren devlet idâresi ve orduyu sevk etme husûsunda tecrübe kazandı.
Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına rağmen cesâreti, idârecilik vasfı gibi meziyetleri, Sultan Alparslan tarafından veliahd seçilmesinde rol oynadı. Hânedânın kurucusu olan Selçuk Beyin mezarını ziyâretten dönüşte, Horasan yakınındaki Radyan’da veliahd îlân edildi. Melikşah’ın veliahdlığı Halife Kaim bi Emrillah’ın tasdikiyle tamâmen resmiyet kazandı. Veliahdlığı sırasında devletin çeşitli cephelerinde vazife yapan Melikşah, Mâverâünnehr Seferinde şehit olan Sultan Alparslan’ın yerine Devletin ileri gelenleri tarafından on sekiz yaşında sultan îlân edildi. Melikşah, babasının veziri olan kıymetli devlet adamı Nizamülmülk’ü vazifesinde bıraktı.
Saltanatının ilk yılları, iç karışıklıkları bastırmakla geçti. 1072’de Mâverâünnehr Seferinin intikamını almak isteyen Karahanlı Şemsülmülk Nâsır bin İbrahim, Tirmiz’i yağma etti ve Belh şehrinde kendi adına hutbe okuttu. Diğer taraftan Gazneliler de Çigil-kend’de Selçuklu kumandanı Ayaz’ı esir aldılar.
Bu dış tehlikeler esnâsında, Melikşah’ın amcası olan Kirman Meliki Kavurd’un, Sultan Alparslan zamanında olduğu gibi saltanat iddiasında bulunarak isyan etmesi, bu meselenin tamâmen halledilmesinin zamanının geldiğini iyice belli etti. Devletin parçalanmasına sebebiyet verecek bu hareketin bir an önce çözümlenmesi için harekete geçen Sultan Melikşah, Mayıs 1073’te Kerec’de yapılan meydan muhârebesinde amcası Kavurd’u mağlup ve esir etti. Birkaç gün sonra Kavurd’un ölümüyle devlet içinde âsayiş yeniden temin edildi. Abbasî Halîfesi Kaim bin Kadir (1031-1075)tarafından hâkimiyet alâmetlerinin gönderilmesi ve devlet adamlarının bağlılıklarını arz etmeleriyle Melikşah, sultanlığını iyice kuvvetlendirdi. Halife tarafından Muizzeddin ve Celâlüddevle lakaplarının lâyık görülmesinin yanısıra, o zamana kadar hiç bir hükümdâra verilmeyen ve “hilâfet makam vehâkimiyetinin ortağı” mânâsına gelen “Kâsım emirü’l-mü’minîn” lakabı da verildi.
İçişlerini halleden Sultan Melikşah, Tirmiz’i kurtarmak için harekete geçti. Sefere başladığı sırada Karahanlı Şemsülmülk Nâsır’ın mektubunu aldı ve elçisini kabul ettiyse de kararlı hareketinden vazgeçmedi. Tirmiz’i muhâsaraya başladı. Emir Savtegin’in ikmâl yollarını kesmesi, sultanın başarıya ulaşmasına ve şehrin düşmesine ve Şemsülmülk’ün sulhü kabul etmesine sebep oldu. Şemsülmülk özür dileyerek bir daha düşmanca harekete girişmeyeceğine dâir söz vermesiyle yerinde bırakıldı.
Gaznelilere karşı, Emir Gümüştegin ve Anuştegin’i gönderdi. Ancak Gazneli hükümdârı İbrahim bin Mesud, Melikşah’ın başarılarının artması üzerine itâate mecbûr oldu. Gönderdiği elçilik heyeti ve hediyelerle iyi münasebetler tesis edildi. Sultanın kızı Gevher Hatunun, Gazneli veliahdı Mesud bin İbrahim ile evlendirilmesi, iki devlet arasında çıkması muhtemel anlaşmazlığı önlemiş oldu.
Doğu sınırlarını böylelikle garanti altına alan Sultan Melikşah, kendi zamanında en geniş hâle getirdiği devletinin fetih hareketlerini yapan askerî teşkilatında yeni düzenlemeler yaptı.
Malazgirt Zaferinden sonra, batıya yönelen Selçuklular; buraların fethi için Kutalmışoğulları, Mansur, Süleyman Şah, Alp-ilig, Tutak gibi kıymetli komutanlar vazifelendirmişlerdi. Ayrıca Artuk Bey ve Tutak Bey gibi Türkmen reislerinin harekâtı da Melikşah tarafından desteklendi.
Selçuklular Anadolu’ya doğru harekete geçtikleri sırada, tam bir keşmekeş içinde bulunan bu ülkenin vaziyeti, fetihleri kolaylaştırdı. Baskı altında bulunan Hıristiyan halk, merkezle irtibatını kesen Bizans derebeylerinin baskısıyla her yönden eziliyordu. Ayrıca paralı askerlerden meydana gelen Frank birliklerinin halka yapmadığı zulüm kalmamıştı. Bizans sarayında dönen entrikalar ve kendini kuvvetli hisseden her komutanın imparatorluğunu îlân etmeye kalkışması, Anadolu’yu dağınık bir hale getirmişti. Bu durum, Anadolu’nun fethine memur olan Selçuklu komutanlarının işine oldukça kolaylık sağladı.
Böylelikle Selçuklu akıncılarının Anadolu’yu fetih hareketi, Bizans başşehrinin karşısına, yâni Boğaziçi’ne kadar dayandı. Güneybatıda ise Milet’e kadar uzandı. Neticede Anadolu’da harekethâlinde Bizans askerî gücü kalmadı. Hattâ general Botaniates’in Türkmen askerinin ve Selçukluların himâyesinde Bizans tahtına oturması da Anadolu’da Türk gücünün tamâmen yerleştiğini gösteriyordu. Anadolu’nun fethine memur Süleyman Şâh, İznik’i de ele geçirerek Boğaziçi’ni kontrol altına aldı. Bu fetih, batıda büyük bir heyecan doğurdu. Hattâ Avrupalılar Çin’e elçilik heyeti göndererek, Selçukluların doğudan tazyik edilmesini bile istediler. Ancak bu müracaatları neticesiz kaldı.
1084’te Selçuklu kuvvetleri Fahrüddevle Muhammed bin Cüneyr’in komutasında Diyarbekir bölgesinin fethi için harekete geçtiler. Fahrüddevle yanında Artuk Bey olduğu halde uzun bir muhasaradan sonra 4 Mayıs 1085’te şehre girdiler. Diyarbekir’in düşmesiyle Mervânîler Devleti ortadan kalktı. Ayrıca bölgede bulunan bozuk îtikatlı Karmatîlerin nüfûzuna son verildi.
Musul’un fethine memur edilen Aksungur ve diğer büyük Türkmen emirleri şehre harpsiz girdiler. Fethi müteakip Musul’a gelen Melikşah, büyük bir merâsimle karşılandı. Ancak Belh’te çıkan bir isyanı bastırmak üzere geriye döndü ve liyakatini ispat eden Şerefüddevle’ye Musul emirliğini verdi.
Sultan Alparslan (1063-1072) zamanından beri Suriye ve daha güneylere doğru seferlerine devâm eden meşhur Selçuklu kumandanlarından Atsız, Melikşah zamanında da seferlerine devam etti. Uzun süre muhâsara ettiği Dımeşk (Şam) şehrini Mart 1076’da Selçuklu Devletine kattı. Dımaşk’ın alınmasından sonra, câmilerde okunan Şiî-Fatimî ezânının okunmasını yasaklayarak Cumâ hutbesini Halife El-Muktedi (1075-1094) ve Sultan Melikşah adına okuttu. Daha sonra Selçuklu Devletinin temel politikası olan Şiî-Fâtımî Devletinin ortadan kaldırılmasına uygun olarak, Mısır’a doğru sefere devam etti. Fakat bu hareket Fâtimîlerin şiddetli mukâvemeti sonucu başarısız kaldı. Başarısızlık, Atsız’ın Suriye emirliğinden alınmasına sebep oldu. Emirliğe getirilen Melikşah’ın kardeşi Tâcüddevle Tutuş ile Antakya’ya gelen Süleyman Şahın arasının açılması, burada bir buhranın doğmasına yol açtı. Süleyman Şâh Haleb’e doğru harekete geçmiş ve muhâsara neticesi dış kaleyi ele geçirmişti. Ancak Melikşah’ın yaklaştığı haberi muhasarayı kaldırmasına sebep oldu. Süleyman Şâhın ölmesiyle Tutuş, Haleb’i muhâsara etti. Melikşah’ın meşhur Selçuklu Kumandanları yanında olduğu halde Suriye’ye gelmesiyle çekildi. Melikşah bölgede âsayişi yeniden tesis etti. Akdeniz kıyısına kadar gelen sultan Melikşah, dönüşte hilafet merkezi olan Bağdat’ı ziyâret etti. Halife El-Muktedi tarafından iki kılıç kuşatıldı. Suriye bölgesinde âsâyiş yeniden tesis edildi.
Sultan Alparslan zamanında hâkimiyet altına alınan Kafkasya, Melikşah’ın tahta geçmesinden kısa bir süre sonra karışıklıklara sahne oldu. 1078-79’da Kafkasya Seferine çıkan Sultan Melikşah, bölgeyi tamâmen hâkimiyeti altına aldı. Buradaki Hıristiyan halkın mükellefiyetlerini azaltarak, devlete bağlılıklarını arttırdı. Bölgenin idâresini de Kutbeddin İsmail’e verdi.
Doğuya yaptığı seferlerle de Mâveraünnehr bölgesini Selçuklu topraklarına kattı. Semerkand Hanı Ahmed bin Hizr’in halka zulmetmesi ve devrin âlimlerinin bu durumu düzeltmesini istemeleri, üzerine çıktığı sefer neticesinde Buhara, Semerkand, Kaşgar gibi mühim şehirleri ele geçirdi.
Anadolu’dan Asya içlerine kadar genişleyen Selçuklu Devletinin esas gâyelerinden birisi de Mekke ve Medine şehirlerini alıp burada hutbenin hilâfet makamı adına okunması ve bir Şiî devleti olan Fâtimîlerin yıkılmasıydı. Hicaz bölgesinin alınması ve hutbenin hâlife adına okunması, halledilmesi mühim meselelerden biriydi. Meselenin halli için, emirlerden Tutuş, Aksungur Bozan ve Gevherayin vazifelendirildi. Gevherayin’in kumandasında yola çıkan ve Törsek, Çubuk Yarınkuş gibi emirlerin de içinde bulunduğu muazzam kuvvetler, Hicaz’dan başka Yemen ve Aden’in de Selçuklu Devletine katılmasını tamamladılar.
Sultan Melikşah’ın üzerinde ciddiyetle durduğu meselelerden birisi de Hasan Sabbâh’ın Bâtınî faaliyetleriydi. Hasan Sabbâh, Sultan Alparslan’ın hâcibliğine kadar yükselmiş fakat onun ölümünden sonra Nizamülmülk’le arasının açılması üzerine Mısır’a kaçmıştı. Burada sapık İsmailiye fırkasının yolunu tuttu. Rey’e döndükten sonra kandırdığı câhilleri etrâfına toplayarak eşkiyalığa başladı. Sonradan Doğu İsmailiye Devleti olarak anılacak devletin temellerini attı. İlk olarak Taberistan’da sapık propagandasına başladı. Sünnîlik aleyhindeki çalışmaları, bilhassa Nizâmülmülk tarafından dikkatle tâkip ediliyordu. Taraftarlarıyla, Alamut Kalesini ele geçirmesi ciddî tedbirler alınmasına yol açtı. Üzerine Emir Yoruntaş gönderildi ve yola getirilmesi istendi. Ancak Yoruntaş’ın âni olarak vefâtı Bâtınî propagandasının artmasına yol açtı. İkinci bir harekâtın başladığı sırada Sultan Melikşah’ın vefâtı (1092), seferi yarıda bıraktı.
Melikşah, bir insanın en verimli olabileceği bir yaşta, otuz sekiz yaşında vefât etti. Yirmi senelik saltanatı esnasında devleti Kaşgar’dan Batı Anadolu’ya, Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti. Bağdat’ta vefât eden Sultan’ın naaşı İsfahan’a nakledilerek kendisi için yaptırdığı medresedeki türbesine defnedildi. Orta boylu, geniş omuzlu ve güzel yüzlüydü. Büyük bir devletin hükümdarı olmasına rağmen yumuşak tabiatlı bir zât idi. Sarayında dâimâ devrin âlimleriyle sohbet ederek onların kıymetli fikirlerini alırdı. Her cins silahı mükemmel kullanır ve iyi ata binerdi.
Sultan Melikşâh’ın sâhip olduğu ünvanlara kendisinden önce hiçbir sultan kavuşamamıştı. Yaptığı fetihlerde hiç mağlub olmadığı için “Ebü’l-feth”; sâhip olduğu ülkelerin genişliğini belirtmek için “Es-Sultânü’l-âzam, Sultânü’l-âlem, Şehinşâh-i âzam”; emrindekilere ve halkına âdil davranışından dolayı “Es-Sultânü’l-âdil” gibi lakabları dâimâ ismiyle beraber söylenmiştir. Nizâmülmülk, onun hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyordu:
“Melikşah, Alp-Er-Tunga neslinden olup dindâr, âlimlere hürmet, zâhidlere iyilik, fakirlere şefkat ve halka adâlet gibi dünyada kimsenin hâiz olmadığı yüksek vasıflara sâhip bir cihân hâkimidir.”
Devrinde bütün Selçuklu ülkelerini îmar ettirmiş, halkı refaha kavuşturmuştur. Tertip ettirdiği takvim, Takvim-i Celâlî ismiyle bilinmektedir. Melikşah, yarım milyondan fazla askeri olan bir orduya, mükemmelen idâre edebilecek askerî bir dehâya da sâhipti. Melikşah’ın, veziri Nizâmülmülk ile tesis ettiği, idârî, askerî, toprak sistemi ve teşkilâtı, devrindeki ve sonraki Türk-İslâm devletlerinde de tatbik edildi.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"