Uydurma tefsîr yazan kâfir olur
Her bid’at sâhibi, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde ma’nâları açık olmayan i’tikâd bilgilerinde, yanlış te’vîl yaparak, yanlış ma’nâ çıkardığı için, hak yoldan ayrılmışdır. Hâlbuki, Peygamberimiz “aleyhisselâm” buyurdu ki, (Kur’ân-ı kerîmden kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile ma’nâ çıkaran kâfirdir). (Berîka) ve (Hadîka)da, dil âfetlerinin ellincisini okuyunuz! Nemâzdan, îmândan haberi olmıyanların, para kazanmak için, piyasaya sürdükleri, uydurma tefsîrlerinin, yaldızlı reklâmlarına aldanmamalı, bunları almamalı, okumamalıdır.
NOTLAR
Berîka kitabının yazarı: Muhammed Hâdimî
Hadîka kitabının yazarı: Abdülganî Nablüsî
1- (Berîka)da, dil âfetlerinin ellincisinde, (Tefsîr yazanın onbeş ilmde mâhir olması lâzımdır).
2- (Berîka) kitâbında, dil âfetlerinin onyedincisi olarak gınâ, ya’nî tegannî uzun anlatılmakdadır. Şeyh-ül-islâm Ebüssü’ûd efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” fetvâsı da yazılıdır. Bu fetvâda halâl ve harâm olan tegannîler bildirilmekdedir. Çalgılar hakkında hiçbirşey yazılı değildir. Ney ve çalgı çalanların bu fetvâyı ileri sürmeleri, Ebüssü’ûd efendiye iftirâ olmakdadır.
3- (Berîka) kitâbında diyor ki, kalb âfetlerinin otuzaltıncısı, (Vekâhet)dir. Vekâhet, hayânın az olması demekdir. Hayâ, çirkin şey yapmakdan, ayblanmakdan çekinmekdir. Türkçede, utanmak, sıkılmak denir. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâdan hayâ ediniz!) buyuruldu. Allahü teâlâdan hayâ etmek, şehvetlerini, ya’nî nefsin isteklerini terk etmekle olur. Hayâsı olan, Allahü teâlâdan korkar. Onun, râzı olmadığı işlerden ve sözlerden kaçınır. Bir hadîs-i şerîfde, (Hayâ, îmândandır. Fuhş söylemek, cefâdandır. Îmân Cennete, cefâ Cehenneme götürür) buyuruldu. Hayâ ve îmân birlikde bulunur. Biri yok olursa, diğeri de yok olur. Kadın hayâsı, erkek hayâsından dokuz kat fazladır. Bir hadîs-i şerîfde, (Fuhş insanın lekesi, hayâ, zînetidir) buyuruldu. Hayânın en kıymetlisi, Allahü teâlâdan utanmakdır. Ondan sonra, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” hayâdır. Dahâ sonra, insanlardan hayâ etmekdir. (Berîka)dan terceme temâm oldu.
4- (Hadîka)da, dil âfetlerinin sonunda diyor ki, (Birinin evine, odasına, bağçesine girileceği zemân izn istemek vâcibdir. Kapıya vurarak, zili çalarak veyâ seslenerek, meselâ selâm vererek izn istemeden içeri girmemelidir. Ana baba, çocuğunun, çocuk, bunların odasına gireceği zemân da izn istemelidir. İzn üç def’a istenir. Birincisinde izn verilmezse, bir dakîka kadar sonra, ikinci def’a istemeli, yine verilmezse, üçüncü def’a istemelidir. Yine izn verilmezse, [dört rek’at nemâz kılacak kadar beklemiş ise], içeri girmemeli, gitmelidir. Kapı aralanırsa, aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. [Telefon edince de, önce kendini tanıtmalıdır.] İçeri girmeğe rızâsı olduğu bilinen kimsenin yanına izn almadan girilebilir).
5- (Hadîka)da dil âfetlerinin yirmincisinde diyor ki: (Çocuğun kendi malını kullanması mahcûr olduğu gibi, başkasına hizmet etmesi de, ancak velîsinin izni ile câiz olur. Bir sabî, bir kabı havuzdan doldursa, sonra tekrâr havuza dökse, kimsenin bu havuzdan su içmesi halâl olmaz. Çünki, çocuk, havuzdaki, herkese mubâh olan sudan doldurup aldığına mâlik olur. Bunu havuza dökünce, havuzdaki suya, çocuğun hakkı karışmışdır. Zengin olan anası, babası ve hiç kimse, bu havuzdan içemez ve kullanamaz. İçebilmeleri ve kullanabilmeleri için, bütün havuzu boşaltarak, tekrâr doldurmak [veyâ (Mecelle)nin 1128. ci maddesinde bildirilen (Şirket-i mülk) kısmeti, ya’nî dağılması hükmüne uyularak, havuzdan çocuğun dökdüğü su kadar su alıp velîsine vermek] lâzımdır. [Böyle yapılması (Bey’ ve şirâ risâlesi)nin sonunda da yazılıdır. Velî kendisine verilen suyu çocuk için kullanır. Çocuğun, umûmî çeşmeden alıp getirdiği su da böyledir. Velî, çocuğun malını kimseye hediyye edemez. Birine hediyye etmek isterse, evvelâ bunun kıymeti kadar parayı ona hediyye eder. O da, bu para ile çocuğun malını velîsinden satın alır. Bu para çocuğun olur. Velî, kendi parası ile, çocuğun kullanması için aldığı şeyleri dilediğine hediyye edebilir. Çocuk malını anasına babasına verse, bunların mülkü olmaz.]).
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"