İsminin Menşei
Edirne, Roma İmparatoru Hadrianus tarafından M.S. 120’de yeniden îmâr edildiği için, buna izâfeten, “Hadrianapolis” ismi verilmiştir. Doğu Roma (Bizans) zamânında “Adrinople’” olarak anılmış, Türkler Edirne’yi fethedince, ilk önce “Edrine” demişler, sonradan bu kelime halk arasında “Edirne” olmuştur.
Târihi
Türk-Osmanlı târihinde büyük bir yeri olan serhat şehri Edirne’ye, ilkçağda Trak kabilelerinden Betlegerriler ve ardından Odrysler yerleşmişlerdir. M.Ö. 4. asırda Makedonyalılara, sonra Roma İmparatorluğuna ve M.S. 395’te Roma’nın parçalanması ile Doğu Roma (Bizans)ya geçmiştir. M.S. 586’da Avar Türkleri kuşatmış, fakat alamamıştır. Bulgar Türkleri, 914’te Edirne’yi almışsa da, kısa bir müddet sonra Bizanslılar geri almışlardır. 1050 ve 1078’de Peçenek Türkleri kuşatmıştır.
Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye geçmesinden kısa bir müddet sonra, 1361 Temmuzunda Hacı İl Bey ve Evranos Bey emrindeki Türk ordusu tarafından Bizanslılardan alınarak fethedilmiştir. Edirne tekfuru kuşatma esnâsında Enez’e kaçmıştır. Tekfursuz kalan şehir halkı, dînî liderlerine “Ne yapalım?” diye sorar. Papazlar güzel kızları su almak için sur dışına gönderirler. Türk askerleri bu kızlara bakmaz bile. Ayrıca üzüm bağlarından yenilen üzüm kütüklerine paralarının bir mendil içinde bağlanmış olması üzerine, bu ordunun yenilmeyeceğini anlayan papazların tavsiyesi üzerine şehir halkı, Osmanlı komutanı Lala Şahin Paşaya teslim olurlar. Edirne 1361-1453 arasında Osmanlı Devletinin başşehri olmuş ve 91 sene başşehirlik yapmıştır. Birinci Murad Han, Avrupa fütûhâtını buradan başlatmıştır.
Fetret devrinde (1402-1413) Emir Süleymân ve kardeşi Mûsâ Çelebi’nin başşehri olmuştur. 1413’te pâdişah olan Çelebi Sultan Mehmed, uzun müddet Edirne’de kalmıştır. İkinci Murad Han zamânında, Edirne’nin ve çevresinin Türk-Osmanlı mîmârîsi ile yeniden inşâ edilmeye başlandığı görülür. Trakya ulaşımı bir ağ gibi örülmeye başlanmış, târihî Uzunköprü köprüsü yapılmış, Ergene nehri üzerinde iç kısımlara doğru ulaşım sağlanmıştır. İstanbul fethinde kullanılan toplar “Tophâne Bayırı’nda” dökülmüştür. Türk akıncılarının üssü hâline gelen Edirne Kalesi, İstanbul’un fethine zemin hazırlayan müstahkem mevki hâline gelmiştir. Üs olan Edirne Osmanlı Türk hükümdârlarının İstanbul’dan sonra en hoşlandıkları bir şehir olmuştur. Hattâ bâzıları Edirne’yi İstanbul’a tercih etmişlerdi.
Dördüncü Mehmed (1648-1687) ile kardeşleri İkinci Süleymân (1687-1691) ve İkinci Ahmed’in oğlu İkinci Mustafa (1695-1703) uzun süre Edirne’de oturmuşlardır. Bu devirde İstanbul bir kaymakam (Başbakan vekîli) tarafından yönetiliyor, devlet Edirne’den idâre ediliyordu. Bu durum bâzılarının menfaatlerine dokunduğu için huzursuzluğa sebeb oldu. “Edirne Vak’ası” denilen hâdise ile İkinci Mustafa tahttan indirildi. Yerine kardeşi Üçüncü Ahmed pâdişâh oldu. Dördüncü Mehmed ile kardeşi İkinci Süleymân ve İkinci Ahmed Edirne’de vefât ettiler.
Edirne, Osmanlı devrinde merkezi Sofya’da bulunan Rumeli Beylerbeyliğine (Eyâletine) bağlı bir vilâyetti. Edirne kâdısı, Osmanlı Devletinin İstanbul kâdısından sonra en yüksek rütbeli kâdısı sayılırdı. Edirne bir ilim merkezi, medreseler (üniversiteler) şehriydi. Tanzimâttan sonra Edirne vilâyeti (eyâleti) kuruldu. Doğu ve Batı Trakya Edirne’ye bağlandı. Balkan Harbinden sonra Batı Trakya (2 vilâyet) Bulgaristan’a bırakıldı.
1700 senesinde, Edirne 350 bin nüfûsu ile dünyânın en büyük birkaç şehrinden biriydi. Bunlar; İstanbul, Pâris, Londra ve Edirne idi. On sekizinci asırdan îtibâren gerilemeye başladı. 1745 senesinde çıkan büyük bir yangınla 60 mahalle kül oldu. 1751 yangını da 1745’teki yangın şiddetindeydi.
Edirne 4 defâ istilâya uğramış ve çok zarar görmüştür. 1829’da Ruslar Edirne’ye girmiş bir kaç ay kalmıştır. İkinci Sultan Mahmud, Edirne’de 10 gün kalarak halkın moralini takviye etmiş, istilânın tahribâtının yeniden îmârı için emir vermiştir. 20 Ocak 1878’de Edirne’ye giren Ruslar 13 ay kalmışlar ve şehri tahrib etmişlerdir. Balkan Harbinde Şükrü Paşanın kahramanca savunmasına rağmen, açlık sebebiyle, Bulgarlara 26 Mart 1913’te teslim oldu. 4 ay sonra Türk ordusu 22 Temmuz 1913’de Edirne’yi geri aldı. Birinci Dünyâ Harbinden sonra 1920 Temmuzundan 25 Kasım 1922’ye kadar Yunan ordusunun işgâlinde kalan Edirne, çok geriledi ve dünyâda Edirne derecesinde gerileyen başka bir şehir görülmedi. Lozan Antlaşması ile Edirne Türkiye sınırları içine alındı. Cumhûriyetten sonra Edirne kendi adını taşıyan ilim merkezi oldu. İkinci Dünyâ Harbinde Edirne boşaldı ve çok sıkıntılı günler yaşadı.
Yetişen meşhurlar
Edirne, târihî, kültürel bir merkez olarak pekçok büyük meşhurun yetiştiği bir beldemizdir.
On altıncı yüzyıl seyhülislâmlarından, büyük âlim Kemâl Paşazâde Ahmed Şemseddîn Efendi,
1775’te şeyhülislâm olan Topkapılızâde Mehmed Emîn Efendi,
Sezâi Hasan Dede,
15. asrın ilk yarısının büyük şâiri İvaz Paşazâde Atâyî,
meşhur tezkire yazarı Şehî,
Şakayik mütercimi Mecdî,
İbret-Nümây-i Devlet yazarı Hicrî,
17. asrın büyük şâiri Cevrî;
18. asır târihçilerinden Örfî Edirne’de doğan, yetişen ve şöhretleri asrını aşan ilim ve sanat adamlarından sâdece birkaçıdır.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Edirne, İstanbul ve Bursa’dan sonra târihî eser zenginliği bakımından üçüncü ilimizdir. Geçirdiği iki büyük yangın, zelzele ve dört istilâ ile eserlerin çoğu kaybolmasına rağmen müze şehir olma özelliğini korumaktadır. Önemli târihî eserleri şunlardır:
Selîmiye Câmii: Tek kubbe ile dört minâresi olan câmi, Mîmâr Sinân’ın en güzel eseridir. Gerçek bir sanat şâheseridir. Sultan İkinci Selim devrinde 1569’da başlayıp, 6 senede yapılmıştır. Mermer işlemeler ve İznik çinileri câmiye ayrı bir güzellik katar. Minâreleri üç şerefelidir. Edirne denilince akla Selîmiye Câmii gelir. (Bkz. Selîmiye Câmii)
Üç Şerefeli Câmi: Fâtih Sultan Mehmed’in babası İkinci Sultan Murad tarafından o zamanki Osmanlı Devleti pâyitahtı (başkenti) Edirne’de yapılan câmi 10 senede tamamlanmıştır (1438-1448). Bu câmiye İzmir’in fethinde elde edilen ganîmetten 7 bin kese para harcanmıştır. Mîmârı Kemâleddîn Efendidir. Bursa câmilerinden ayrı bir plânla ortaya çıkmıştır. Câmi iç avlu, 18 sütun ve 21 kubbeli revak ile İstanbul Bâyezîd Câmiine örnek teşkil eder. Dört minâreden biri burmalı, diğeri çubuklu ve baklava, dördüncüsü dama gibi satrançlı şekillerdedir. Baklavalı denilen minârenin üç şerefesine giden yollar ayrıdır.
Murâdiye Câmii: İkinci Sultan Murad, Varna’da Haçlı ordularını yenince Edirne’ye dönüşte bir şükür ifâdesi olarak bu câmiyi yaptırdı.
Hicrî 839 (M.1435) senesinin 10 Muharrem günü ibâdete açıldı. Orhan Beyin Bursa’da yaptırdığı câmi örnek alınmıştır. Kalemkar işçiliği ve çinileri ile gerçek bir şâheserdir. Çinili ilk minâresi 1572 depreminde yıkılmış ve 1754’te Birinci Mahmud çinisiz bugünkü tek şerefeli minâreyi yaptırmıştır. Câminin iki büyük kubbesinin arasında bulunan kemer kalem işlemeleriyle, duvarlar çiçek motifli çinilerle süslüdür.
Eski Câmi: Çelebi Sultan Mehmed devrinde, 1414 yılında yapılmıştır. Mîmârı, Konyalı Hacı Alâeddîn’dir. Yazılar sanat bakımından çok değerlidir. Hâcı Bayram Velî hazretlerinin vaaz verdiği kürsü hâlen durmaktadır. 1748 yangını ve 1752 depreminden zarar görmüş olup Birinci Mahmud tâmir ettirmiştir. Yanındaki bedesten câmiye vakıf olarak yapılmıştır. Osmanlı mîmârisinin bütün özelliklerini taşır.
Şah Melek Câmii: 1429 da Şah Melek Paşa tarafından yaptırılan tek kubbeli ve tek minâreli bir câmidir. Çinileri fevkalâdedir.
İkinci Bâyezîd Câmii: Sultan İkinci Bâyezîd tarafından 1488’de Mîmar Hayreddîn’e yaptırılmıştır. Büyük bir câmidir. Dârüşşifâsı vardır. Burada akıl hastaları, su sesi, psikolojik telkin, meşgûliyet ve ilâçla tedâvi edilmiştir. Câminin külliyesi 7 bölümdür.
Beylerbeyi Câmii: Rumeli Beylerbeyi Yûsuf Paşa tarafından yaptırılmıştır. Küçük bir câmidir. İçi kalem süslemeleriyle bezenmiştir.
Defterdar Câmii: 1576’da Defterdar Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1572 depreminde kubbesi yıkılmış ve 1872’de Hacı Rûşen kubbe yerine çatı yaptırmıştır. Sonradan yeniden kubbe yapılmıştır.
Yıldırım Câmii: Edirne’de bulunan en eski câmidir. Yıldırım Bâyezîd 1400 senesinde yaptırmıştır. Dördüncü Haçlı Seferinde yapılan bir katolik kilisesinin temelleri üzerine inşâ edilmiştir. Yanındaki Hasan Çelebi Sebili, en eski sebildir. Birinci Murad’ın oğlu Şehzâde Ahmed’in türbesi bu câmi yanındadır. 1878’de Ruslar câminin çinilerini ve mermerlerini sökmüşlerdir. Yanında imâret ve hamam vardır.
Şeyh Çelebi Câmii: Mîmar Sinân’ın eseridir. Minâresi yıldırımla yıkılmıştır. Akustiği ve kubbe süslemeleri çok değerlidir.
Gâzi Mihal Bey Câmii: Gâzi Mihal Bey 1422’de yaptırmıştır. Türbesi de buradadır. İmâret ve şadırvanı vardır.
Süleymâniye Câmii: Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vezirlerinden Süleymân Paşa yaptırmıştır. Tunca Nehri kenarındadır.
Ayşe Kadın Câmii: Çelebi Sultan Mehmed’in kızı Ayşe Hâtun yaptırmıştır. Tek kubbeli şirin bir câmidir.
Şûle Çelebi Câmii: 1560 senesinde Şûle Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kirişhane semtindedir.
Sitti Sultan Câmii: 1482’de Fâtih’in eşi Sitti Sultan yaptırmıştır. Devrin mîmârî özelliklerini aksettirir. Yanında Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın sarayı (konağı) bulunuyordu.
Mezitbey Câmii (Yeşil Câmi): Mezitbey isimli bir kahraman yaptırmıştır. Minâresi yeşil çinilerle süslüdür.
Lari Çelebi Câmii: 1514’te Lari Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Devrin bütün mîmârî özelliklerini taşır.
Kâdı Bedreddîn Câmii: 1530’da tek kubbeli olarak inşâ edilmiş ve depremlerde zarar görmüştür.
Saatli Medrese: Üç Şerefeli Câminin avlusundadır. On beşinci asırda İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır.
Peykler Medresesi: On beşinci asırda Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmıştır. İki renkli kapısı çok ilgi çekicidir.
Rüstem Paşa Kervansarayı: 1561’de Sadrâzam Rüstem Paşa tarafından Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır. Kâgir ve iki katlı 102 odalı ve geniş salonlu bir kervansaraydır.
Ayşe Kadın Kervansarayı: On yedinci asırda Ekmekçioğlu Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mîmarları Sedefkâr Mehmed Ağa ile Edirneli Hacı Şaban’dır. Tek katlıdır. Mermer işçiliği çok kıymetlidir.
Ali Paşa Çarşısı: 1560’ta Hersekli SemizAli Paşa tarafından Kânûnî Sultan Süleymân’ın Babaeski’de yaptırdığı câmiye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mîmar Sinân’ın eseridir. İstanbul’daki Kapalı Çarşıya benzer. 1992 yılında çıkan yangınla kullanılmaz haldedir.
Bedesten: Eski Câmi yanındadır. 1414’te Birinci Murad tarafından yaptırılmıştır. Konyalı Mîmar Hacı Alâeddîn’in eseridir. On sekizinci asra kadar önemli bir alış-veriş merkeziydi. Hâlen kapalı çarşı olarak kullanılır.
Taşhan: Sokullu Mehmed Paşa, Mîmar Sinan’a yaptırmıştır.
Darülhadîs: 1435’te İkinci Murad tarafından medrese olarak yapılmıştır. Minâre ilâve edilerek câmi hâline getirilmiştir. Balkan Harbinde Bulgarlar topçu atışı ile minâresini yıktılar. Câminin yanındaki türbelerde İkinci Murad’ın iki oğlu ile Üçüncü Mustafa ile Üçüncü Ahmed’in çocuklarının kabirleri vardır.
Darüttedris: 1574’te Selîmiye Câmii bahçesine İkinci Selim yaptırmıştır. Mîmar Sinân’ın eseridir. 1935-1971 arasında Arkeoloji Müzesi, 1971’den sonra Türk-İslâm eserleri müzesi olmuştur.
Edirne Saray-ı Hümâyunu (Yeni Saray): Osmanlı devrinin Topkapı’dan sonraki en büyük sarayıdır. Tunca Irmağı kenarındadır. On yedinci asırda bu sarayda yaşayan nüfus 10 bin kişi idi. Zamanımıza ancak bir kısmı gelebilmiştir.
Eski Saray (Saray-ı Atik): Birinci Murad tarafından 1367’de yaptırılmıştır. Eski askerlik idâresinin bulunduğu arsada olduğu tahmin ediliyor.
Gâzi Mihal Köprüsü: Şehrin batısında Tunca Nehri üzerindedir. Bizans döneminde yapılan köprüyü, 1420’de Gâzi Mihal Bey yeniden yapılırcasına tâmir ettirmiştir. Köprü 766 m uzunlukta, 27 gözlü ve üç bölümlüdür. 1544’te Kânûnî Sultan Süleymân tarafından ikinci kez tâmir ettirilmiştir.
Saraçhâne Köprüsü: Şehrin kuzeybatısında Tunca Nehri üzerinde, 1451’de devlet adamlarından Şehâbeddîn Paşa tarafından yaptırılmıştır. 120 m uzunlukta, 5 m genişlikte, 11 ayaklı ve 12 kemerlidir.
Bâyezîd Köprüsü: Bâyezîd külliyesi yakınındadır. 1488’de İkinci Bâyezîd’in Mîmâr Hayreddîn’e yaptırdığı zannedilmektedir. Üç gözlü, 34 m boyunda, 4.40 m genişliktedir.
Saray Köprüsü: Saray içinde, Tunca Nehri üzerindedir. Edirne’den Sarayiçi’ne geçilen tek köprüdür. 60 m uzunluğunda ve dört gözlüdür.
Uzun Köprü: Ergene Nehri üzerinde, İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır. 1392 m uzunlukta 5.5 m genişliktedir. 174 gözlüdür. Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde tâmir ettirilmiştir. Uzunköprü ilçesi ismini bu köprüden almaktadır.
Tahtakale Hamamı: 1435’te Dârülhadîs Câmiine vakıf olarak Sultan İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır. Tahtakale Mahallesinde olup, Edirne’nin en büyük hamamıdır.
Sokullu Hamamı: Çifte hamam olarak da bilinir. Üç Şerefeli Câminin karşısındadır. Sokullu Mehmed Paşa tarafından Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır. On altıncı asır Türk sanatının en önemli örneklerindendir.
Mesîre Yerleri:
Edirne topraklarında Meriç, Tunca ve Arda ırmaklarının birleştiği ve içinden Ergene, Keşan ve birçok çayların aktığı bir yer olması sebebiyle çok güzel mesîre yerleri ve ormanlık bölgeleri vardır.
Söğütlük: İlin güney kesiminde yüksek ağaçlarla kaplı bir alandır. Edirne-Karaağaç karayolu üzerinde ve Meriç Irmağı kıyısındadır.
Sarayiçi: Edirne’ye 12 km uzaklıkta sık ağaçlarla süslü, çayırlık ve Tunca Irmağının iki kolu arasında bir yerdir. Kırkpınar güreşleri burada yapılmaktadır.
Karaağaç: Sebze ve meyve bahçeleri ve sinekli içme suyuyla meşhur bir yerdir.
Bülbül Adası: Edirne-Karaağaç yolu üzerinde Tunca ile Meriç ırmakları arasında bulunan bir adadır. Sebze ve meyve bahçeleriyle zengindir. Çok sayıda bülbül vardır. Sabahları bülbül sesleri etrâfı şenlendirir. Sazan ve yayın balıkları da bulunur.
Kaplıcaları: Edirne, kaplıca ve içme suyu yönünden zengin değildir. Bilinenleri şunlardır:
Gülbaba Çamuru: Edirne’nin Gülbaba bataklığı romatizma ağrılarına iyi gelir.
Mercan Deresi İçmeleri: Keşan ilçesindedir. Mîde rahatsızlıklarına iyi gelir.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"