Babası ölmüş çocuk. Yetim, “tek kalma” anlamına gelen yetem kelimesinden alınmıştır. Babasından ayrı ve tek kaldığı için yetim denilmiştir. Hukukta; babasının ölümünden sonra doğan çocuk evlilik içinde doğan bir çocuğun bütün mîrâs haklarından faydalanır. İslâm dîninde yetimlik, büluğa ermekle (evlenecek yaşa gelmekle) sona erer. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: “Yetimin malına, büluğ çağına ve rüşdüne varıncaya kadar, (muhâfaza etmek, arttırmak gibi) en güzel olanından başka bir sûretle yaklaşmayın.” (En’âm sûresi: 152)
Hazret-i Ali de; “Büluğa erdikten sonra yetimlik kalkar.” buyurmuştur.
Yetim malını muhâfaza etmek vâcibdir. Eğer yetimin velîsi zengin ise, o maldan ihtiyâç için hiçbir harcamada bulunamaz. Yetim velîsinin yetimin faydasına olan tasarrufu yapması müstehabdır (iyidir). Kur’ân-ı kerîmde meâlen bildirildiği üzere: “Yetimlere (büluğ çağına ve rüşdüne erince) mallarını verin.”(Nisâ sûresi: 2) buyrulmuştur.
İslâmiyette yetime ikrâmda bulunmak çok sevaptır. Allahü teâlâya ve âhiret gününe inanan Müslümanlar, miskînlere, yetimlere, esirlere, borçlulara yardım ederler. İnsanlar içinde yakın alâkaya ve yardıma en çok muhtâç olanlar, yetim ve öksüzlerdir. Bunların himâyesi Müslümanların başta gelen vazîfelerindendir. Öksüz ve yetimler, Allahü teâlânın kullarına emânetidir. Yakınlarından başlamak üzere bütün Müslümanlara bu emâneti korumak vazîfe verilmiştir. Bu görevi yerine getirenler, Allahü teâlânın ve O’nun sevgili peygamberi Muhammed aleyhisselâmın rızâsına kavuşmuş olur.
Yetimler hakkında Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Yetim işlerine bakan kimse, ister yetimin akrabâsından olsun, ister yabancılardan olsun, benimle o, Cennet’te şu iki parmak gibi bulunacağız.” Peygamberimiz bunu söylerken, orta parmağı ile şehâdet parmağını biraz açarak göstermiştir.
Peygamber efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", yetimlerin mallarını gaspeden ve onlara haksızlık edenler hakkında buyurdu ki:
(Mîrâca götürüldüğüm gece) Baktım, dudakları deve dudaklarına benzeyen bir topluluğun yanındaydım. Başlarında bulunan biri, bunların dudaklarını tutuyor ağızlarına ateşten bir taş parçası koyuyor. Ağızlarından atılan bu taş, aşağılardan çıkıyor. Bunların feryatları çok fazla oluyor. Cebrâil’e (aleyhisselâm) bunların kim olduğunu sordum: “Bunlar yetimlerin mallarını zulüm ve haksızlık ile yiyenlerdir.” dedi.
Yetimleri gözetmek ve korumak aynı zamanda Peygamber efendimize karşı olan bir borçtur. Çünkü Peygamberimiz de hem yetim hem de öksüz olarak büyümüştür.
Yetim ile ilgili hadîs-i şerîflerde buyruldu ki:
Bir kimse, merhâmetle yetimin başını okşasa, elini üstünde gezdirdiği her kıl için bir kötülüğü siler. Her kıl için bir derecesini arttırır.
Ben iki zayıfın, yetim ile kadının hakkına tecâvüz etmeyi yasaklıyorum.
Yetim dövüldüğü zaman, ağlamasından dolayı arş-ı a’lâ titrer ve Allahü teâlâ meleklerine: “Ey meleklerim! Babası vefât eden yetimi kim ağlattı?” buyurur.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 20
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"