Kabirde, ölüye suâl soracak iki meleğin adı. Lügatte, nasıl olduğu bilinmeyen mânâsınadır. Münker ve Nekir, bilinmeyen korkunç insan şeklinde mezara gelip suâl soracaktır. Kabir suâli haktır, doğrudur (Bkz. Kabir). Hadîs-i şerîfte, buyruldu ki: “Ölü kabre konulunca yanına iki siyah ve gök gözlü melek gelir. Birine Münker, diğerine Nekir denir. Peygamber olarak gönderilen Muhammed aleyhisselâm hakkında ne dersin, derler. Eğer mümin ise, Allahü teâlânın kulu ve resûlüdür, şehâdet ederim ki, Allahü teâlâ birdir. Muhammed (aleyhisselâm) O’nun Resûlüdür, der. Mezarını enine boyuna yetmiş arşın büyütürler. Nur ile doldururlar. Neşeli uyu, seni en çok sevdiğinden başka hiçbir şey uyandırmaz, derler. Münâfık ise bu suâle bilmiyorum, insanlardan işittim, bir şeyler söylediler, ben de söylerdim, der. Bunun üzerine toprağa, onu sıkıştır, denir. Kaburga kemikleri birbirine geçer, böylece âhirete kadar azâp içinde kalır.”
Ölü, kabre konulduğunda ilk defâ “Rûmân” adındaki melekle karşılaşır. Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahü anh haber veriyor ki: “Birgün Peygamber efendimize, (Yâ Resûlallah! Ölü kabre konduğu vakit, ilk karşılaşacağı şey nedir?) diye sual ettim. Resûlullah buyurdu ki: “Ey İbn-i Mes’ûd! Bunu senden başka kimse, bana sormadı. Ancak sen suâl ettin. Ölü kabre konulduğu vakit, önce bir melek nidâ eder, O meleğin ismi Rûmân’dır. Kabirlerin arasına girer. Der ki: Ey Allah’ın kulu! Amelini (dünyâda iken yaptıklarını) yaz! O kimse der ki: Benim burada ne kâğıdım var, ne dividim (kalemim) var, ne yazayım? O melek der ki; bu söz kabûl edilmez. Senin kefenin kâğıdındır. Tükürüğün mürekkebindir. Parmakların kalemindir. Melek, kefeninden bir parça kesip verir. O kul, dünyâda her ne kadar yazı yazmak bilmese de, orada sevâbını ve günâhını âdetâ o bir günde işlemiş gibi yazar. Bundan sonra melek, o yazdığı kefen parçasını dürer, o ölünün boynuna asar.” Bundan sonra Resûlullah efendimiz; “Her insanın yaptığı işleri gösteren sahîfelerini biz boynunda kıldık.” (İsrâ sûresi: 13) âyet-i kerimesini okuyuverdi. Rûmân’dan sonra, güzel sûrette ve güzel kokulu, güzel elbiseli olarak ameli gelir. (Beni bilmez misin?) der. O da der ki: “Sen kimsin ki, Allahü teâlâ seni benim garipliğim zamânında bana ihsân eyledi?” O da der ki: “Ben senin sâlih işlerinim. Korkma, mahzûn olma! Bundan biraz vakit geçtikten sonra, Münker ve Nekir melekleri gelirler ve sana suâl ederler. Onlardan korkma!” der.
Bundan sonra, Münker ve Nekir gelirler. Bu meleklerin şekilleri insanlardan, hayvanlardan, diğer meleklerden ve cinlerden hiçbirine benzemez. Onlarla yakınlık, ahbablık arkadaşlık olmaz. Onları gören korkar. Çok heybetlidirler. İnsan şeklinde görünürler. Yüzleri oldukça siyah, gözleri mâvi, dişleriyle yeri yararlar. Başlarının tüyleri yer üzerine sarkmış sürünür. Sözleri gök gürler gibi, gözleri şimşek çakar gibidir. Solukları da şiddetle esen rüzgâr gibidir. Bütün insanlara suâl ederler. Çünkü Allahü teâlâ onlara öyle kuvvet ve özellik vermiştir ki, aynı anda, birçok yerde, birçok kimseye suâl ederler. Muhâtabı olan ölüler, sözlerini işitip, kendinden başka orada bulunanı anlamayıp, kendi suâliyle meşgûl olur. Bâzı âlimler, suâl meleklerinin sayıları çoktur dediler.
Ölü kabre konulunca, bilinmeyen bir hayatla dirilecek, rahatlık veya azâb içinde kalacaktır. Bu hâl, Münker ve Nekir’in suâllerine göre tâyin edilecektir. Bu iki melek, kabirdeki ölüye, “Rabbin kimdir? Dînin nedir? Peygamberin kimdir? Kitâbın nedir? Kıblen neresidir? Îtikâdda mezhebin nedir? Amelde mezhebin nedir?” suâllerini veya bütün îmân bilgilerini sorarlar. Îmânı, îtikâdı doğru olanlar güzel cevap vereceklerdir. Güzel cevap verenlerin kabri genişleyecek, Cennet’ten bir pencere açılacaktır. Sabah akşam, Cennet’teki yerlerini görüp, melekler tarafından iyilikler yapılacak, müjdeler verilecektir. Cevâbı iyi olmazsa, demir tokmaklarla öyle vurulacak ki, bağırmasını, insandan ve cinden başka her mahlûk işitecektir. Kabir o kadar daralır ki, kemiklerini birbirine geçirecek gibi sıkar. Cehennem’den bir delik açılır. Sabah akşam oradaki yerini görüp, mezarda, mahşere kadar, acı azaplar çeker.
Mümin, münâfık ve bid’at ehli (sapık inançlı) olan bütün insanlara kabir suâli vardır. Müminlerden dokuz kimseye suâl olmaz: Şehit, düşman karşısında nöbetteyken ölen, vebâ, kolera gibi bulaşıcı hastalıktan ölen, böyle hastalıklar yayıldığı zaman kaçmayıp, sabr ederek başka sebeple ölen sıddıklar, bâliğ olmayan çocuklar, Cumâ günü ve gecesi ölenler, her gece Tebâreke ile Secde sûresini okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs sûresini okuyanlara kabir suâli olmaz. Peygamberler aleyhimüsselâm da, Sıddîklara dâhildir. Birkaç gün tabutta kalan mevtâya tabuttayken suâl olmaz. Suâl kabirde olur. Kabirde Münker ve Nekir meleklerine cevap olarak şunları ezberlemelidir: Rabbim Allahü teâlâ, Peygamberim Muhammed aleyhisselâm, dînim din-i İslâm, kitâbım Kur’ân-ı azîmüşşân, kıblem Kâ’be-i şerîf, îtikâdda mezhebim Ehl-i sünnet vel-cemâ’at, amelde mezhebim İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’dir. Hadîs-i şerîflerde; “Kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçe yâhut Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” ve “Kabir azâbından Allah’a sığınırız.” ve “Üzerinize idrâr sıçratmayınız! Çok kimseye kabir azâbı bundan olacaktır.” ve “Meyyit, ehlinin, evlâdının ağlamalarından azap duyar.” buyruldu. Resûlullah iki kabir yanında durup; “Bunlardan biri, idrâr sıçramasından sakınmadığı için, diğeri ise, Müslümanlar arasında söz taşıdığı için, kabir azâbı çekiyorlar.” buyurdu. Ölürken kaç yaşında olursa olsun, Cennet’te erkekler de, kadınlar da hep otuz üç yaşında olacaktır.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"