İslâmiyeti yıkmak için kurulan bozuk yollardan biri. Kurucusu bir Acem (İran) Yahûdîsi olan Fadlullah bin Abdurrahman Tebrizî, İran’ın kuzeyinde Esterâbâd şehrinde 1340’ta doğdu. Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilen haramlara helâl diyen ve bundan dolayı kendilerine “İbâhiyye” ismi verilen Karâmiti fırkasına mensuptur.
Fadlullah-ı Hurûfî, kurduğu bozuk yolun esaslarını anlatmak için Câvidân adında Farsça büyük bir kitap yazdı. Kitabında, Kur’ân-ı kerîmdeki harflere mânâlar vererek, kendisinin tanrı olduğunu bildirdi. Bütün dinleri inkâr ve İslâmiyetle alay etti. Kurduğu bu bozuk yolda çok önem verdikleri harflerle sayılar arasındaki münâsebeti ve bunlara metafizik bir mâhiyet izâfe etmeyi, bozulmuş olan Yahûdîlik ve Hıristiyanlık ile Zerdüştlük ve eski Yunan felsefelerinden aldı. Kendisine dokuz yardımcı buldu. Nokta ilmi diye bir şey uydurdu. Herhangi bir meselede meselâ; “Bu iş mübahtır, helâldir; nokta çift geldi. Falan şey haramdır; nokta tek geldi!” derdi. Bu inançlara sâhip olan insanlar arasında harfler ve sayılara bir takım esrar izâfe etmek ve bunlarla dileğine ulaşmak veya ileride olacakları bilmek gibi bâzı garip ve uydurma iddialar. Fadlullah’tan çok evvelden beri yaygın olarak vardı. Fadlullah, bütün bunları toplayarak insanların esrarlı şeylere olan merak ve meyillerinden de istifâde edip. İslâmiyet perdesi arkasında Hurûfîliği yaymaya çalıştı. Bu bozuk yolda, insanın dış görünüşünden başlayarak ibâdetler dâhil her şey 28 ve 32 sayılarına tatbik edilerek hepsinden maksad ilah olan kendisine, yâni Fadlullah’a ulaşmaktır gibi garip ve mesnetsiz bir inaç hâkimdir. Hurûfîlik yolunda olan ve “Ferişteh oğlu” da denilen Abdülmecîd İzzeddîn, Âşıknâme veya Işıknâme adı ile Câvidân kitabını genişletti. Kitaplarında, açıkça dindarlıktan uzaklaşmayı, edep ve ahlâka aykırı bir hayat yaşamayı anlattıklarından ve herşeye helâl dediklerinden kendilerini gizli tutarlar, bunlara “Sır” adını verirlerdi.
Hurûfîliğin bu bozuk inanışları İslâm ülkelerinde câhil halktan bâzı kimseler arasında yayılmaya başlayınca Tîmûr Hanın oğlu Miran Şah, babasının emri ile 1393 senesinde Fadlullah-ı Hurûfî’yi öldürdü. Bacağına ip takıp sokaklarda sürükledi. Böylece Tîmûr Han, İslâmiyet için çok tehlikeli olan Hurûfîliğin yayılmasını önledi. Bunun için Bektâşî ismi altında kendini gizleyen Hurûfiler, Tîmûr Hanı sevmezler, hep kötülerler.
Fadlullah-ı Hurûfi öldürülüp, Esterâbâd şehri yakılınca dokuz yardımcısı kaçtı. Bunlardan Aliyyül-a’lâ adında bir kimse, Anadoluya gelerek bir Bektâşî tekkesinde Câvidân’ı gizlice yaymaya ve câhilleri aldatmaya başladı. “Hacı Bektâş-ı Velî’nin yolu budur.” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî’in yolundan ayrılmayan hakîkî Bektâşîler, bunlardan tamâmen ayrıldılar. Hurûfîler haramlara helâl, nefsin arzu ettiği kötü arzulara, serbesttir dediği için, buÊyol bozuk ruhlu insanlar arasında çabuk yayıldı. Sözlerine sır deyip çok gizli tutulmasını emrederlerdi. Sırları yabancılara açanları öldürürlerdi. Sırları Câvidân kitabında a,c,v,z,... gibi harflerle işaret edilmektedir. Hurûfîler, Bektâşîlik ismini kendilerine perde yaparak, bu perde arkasında çalışmışlardır. Sahte olan bu Bektaşîler ne Şiî ne de Alevîdir.
Bektâşî tarîkatı adı altında saklanan Hurûfîlerin yollarının esasları şunlardır:
1. Fadl-ı Hurûfî ilah, tanrıdır. Bunlara göre tanrılık ezelde görülmez bir kuvvet idi. Önce harfler şeklinde, sonra peygamber şeklinde, nihâyet Fadl’da açığa çıktı.
2. Hazret-i Ali’nin sözleri diyerek uydurdukları sözler ve düzdükleri hadîs-i şerîfler ile, Ali’yi sevenlere günah zarar vermez. İbâdete lüzum yoktur, haramlar helâldır, derler.
3. Bütün dinlerin bir olduğunu, Fadl-ı Hurûfî’nin Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve hazret-i Ali’den (hâşâ) üstün olduğunu söylerler.
4. Bunlara göre namazı bir kere kılmak, orucu bir kere tutmak, guslü de ömründe bir kere almak farzdır. Gusül edip vücudunuzu hırpalamayın, derler.
Hurûfîlerin zikirleri, ibâdetleri, okumaları yoktur. Her sabah pîr’in evinde meydan odasında toplanırlar. Birisi bir elinde tepsi içinde adam sayısınca şarap kadehi ve birer dilim ekmek, peynir alarak odaya girer. Bu gelen, gülbank okuyarak karşılanır. Herkes saygı ile bunları alıp yer ve içer. Bütün ibâdetleri bunlardan ibârettir. Toplantıları kadınlar ve kızlarla berâber olur.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 9
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"