İslâm târihinde Peygamberimiz devrinde Mekke’deki putperest müşrikler ile 628 yılında yapılan antlaşma. Antlaşma, Mekke yakınında bulunan Hudeybiye köyünde yapıldığı için bu adı aldı.
Müşriklerin Müslümanlarla yaptıkları Hendek Savaşında yenilip Mekke’ye dönmelerinden bir sene sonra, Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" rüyâsında eshâbı ile birlikte Mekke’ye gidip emniyet içerisinde Kâbe’yi tavâf ettiklerini gördüğünü Eshâbına anlatmış, Eshâb-ı kirâm bunu işitince çok sevinmişlerdi. Bunun üzerine eshâbıyla birlikte Kâbe-i muazzamayı ziyâret (tavâf) etmek niyetiyle yola çıktı. Bin beş yüz kişi kadar idiler. Maksatları ziyâret olduğu için yanlarına yolcu silâhından başka silâh almamışlardı. Zül-Hüleyfe denilen yere gelince ihrâma girdiler. Yanlarında getirdikleri yetmiş kadar kurbanlık deveye de işâret vurdular. “Lebbeyk” sedâlarıyla yola devâm ettiler. Peygamber efendimiz müşriklerin tutumunu öğrenmek ve geliş maksatlarını bildirmek üzere Bişr bin Süfyân’ı Mekke’ye gözcü gönderdi. Netîcede Kureyşlilerin haberdâr ve Müslümanları Mekke’ye sokmamakta kararlı oldukları öğrenildi. Diğer bâzı kabîleler de müşriklerle birleşmişlerdi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Kusvâ adındaki devesi üzerinde yola devâm ediyordu. Mekke’ye yaklaşınca devesi birden çöktü. Eshâb-ı kirâm kaldırmak için ne kadar uğraştıysa deve kalkmadı. Bunun üzerine Peygamber efendimiz;
“Onun böyle çökme âdeti yoktu. Bir zamanlar filin Mekke’ye girmesine mâni olan Rabbim, şimdi de Kusvâ’ya mâni oluyor.” buyurdu.
Peygamber efendimiz devesini kaldırınca deve Hudeybiye’ye giden başka bir yoldan yürümeye başladı. Müşriklerin Mekke dışında toplandıkları öğrenildiğinden üzerlerine varmamak için başka bir yol tâkib edildi. Yolculuk sırasında Peygamberimizin birçok mûcizeleri görüldü. Hudeybiye’ye varınca su sıkıntısı çekildi. Eshâb-ı kirâm; “Yâ Resûlallah! Sizin yanınızdaki kapta bulunan sudan başka hiç su yok!” dediler. Peygamber efendimiz o sudan abdest aldı ve mûcize olarak parmakları arasından çeşme gibi su akmaya başladı. Hepsi içtiler, abdest aldılar ve kaplarını doldurdular.
Peygamber efendimiz, Hudeybiye’ye gelince, Haraş ibni Ümeyye’yi Kureyş’e gönderip savaş için değil, ziyâret için geldiklerini haber verdi. Kureyş ise bu haberciyi öldürmek için üzerine hücûm etti. Geri gelip durumu Peygamberimize bildirdi. Bu sırada Müslümanlarla dost geçinen Huzâa Kabîlesinin reisi Büdeyl, Peygamberimize "sallallahü aleyhi ve sellem", müşriklerin tutumu hakkında haber getirdi. Buna Peygamber efendimiz; “Biz savaşmaya gelmedik, Kâbe’yi ziyârete, tavâf etmeye geldik. Kureyş ise savaşa kalkışıyor. Bu onlara zarardır. İsterlerse onlarla bir antlaşma yapalım. Sonra bizim dînimize isterlerse onlar da tâbi olsunlar. Eğer antlaşmaya yanaşmazlarsa Allah’a yemîn ederim ki, onların hepsini katledinceye kadar savaşırım. Artık cenâb-ı Hakk’ın emri ne ise yerine getiririz.” buyurdu. Huzâa Kabîlesinin reîsi Büdely, Peygamber efendimizle görüşdükten sonra Mekke’ye dönüp Kureyşlilere gördüklerini anlattı.
Büdeyl’in bu haberini iyi karşılamayan Kureyşliler yeniden temas kurmak için Sakîf Kabîlesinden Urve’yi gönderdiler. Urve, Peygamberimizle görüşüp geri döndü. O da Müslümanların savaş niyetinde olmadıklarını bildirdi. Gördüklerini anlattı. Eshâb-ı kirâmın Peygamberimize bağlılığına hayrân olmuş, böyle bir bağlılığa hiç rastlamadığını îtirâf etmişti. Mekkeliler yine iknâ olmadılar. Müslümanlar üzerine baskın yapmak için askerî bir birlik gönderdiler. Peygamberimiz bu birliği esir aldı. Ancak harp niyetinde olmadığı için serbest bıraktı. Durumu îzâh etmek üzere Mekke’ye hazret-i Osmân’ı gönderdi ise de, onu alıkoydular. Ona; “İstersen sen Kâbe’yi tavâf et. Başka kimseyi salamayız.” dediler. Hazret-i Osmân da; “Peygamber efendimiz olmayınca ben aslâ ziyâret etmem.” dedi.
Hazret-i Osmân beklenen zaman içinde dönemeyince, Kureyşliler tarafından şehid edildi şâyiâsı çıktı. Peygamberimiz hemen Eshâb-ı kirâmı topladı. Durumu görüştü. İslâmiyet uğrunda canlarını fedâ etmek için eshâbını bî’ate (sözleşmeye) çağırdı. Hep birlikte savaşarak şehid olmaya, aslâ dönmemeye söz verdiler. Peygamberimizin elini tutarak bî’at ettiler. Hazret-i Osmân adına da Peygamberimiz bî’at yaptı. Bu bî’ate “Bi’ât-ür-Rıdvân” adı verildi (Bkz. Bî’at-ı Rıdvân).
Müslümanların Resûlullah efendimize karşı mutlak itâatını, dinlerine olan bağlılıklarını gösteren bu bî’at, Kureyşliler tarafından duyuldu. Mekkelilerin içine korku düştü. Bu korku sebebiyle göz hapsinde tuttukları hazret-i Osmân’ı derhâl serbest bıraktılar. Peygamberimiz ile sulh yapmak için Amr ibni Süheyl başkanlığında bir heyet gönderdiler. Uzun bir görüşmeden sonra on sene geçerli kalacak olan “Hudeybiye Antlaşması” imzâlandı.
Hudeybiye Antlaşmasının başlıca şartları şunlardı:
1- Bu antlaşma on yıl geçerli olacak, bu zaman içinde iki taraf birbiriyle harb etmeyecekler.
2- Müslümanlar bu sene Kâbe’yi ziyâret etmeyecek. Ancak bir sene sonra ziyâret edecekler.
3- Kâbe’yi ziyârete gelen müslümanlar üç gün kalacaklar. Yanlarında yolcu silâhından başka silân bulundurmayacaklar.
4- Müslümanlar Kâbe’yi tavâf ederken, Mekkeli müşrikler dışarı çıkacaklar, Müslümanlarla temâs etmeyecekler.
5- Kureyşlilerden biri velîsinin izni olmadan Müslümanlar tarafına geçerek Medîne’ye giderse iâde edilecek. Müslümanlardan biri Kureyş tarafına geçerek Mekke’ye giderse iâde edilmeyecek.
6- Diğer Arap kabîleleri istedikleri tarafın himâyesine girebilecekler. Müslümanlarla veya müşriklerle birleşmekte serbest kalacaklar.
Bu antlaşmadan sonra Mekke’den birçok kimse Müslüman olup Medîne’ye gitmek istediği hâlde müşrikler bırakmadılar. Geri çevirdiler. Peygamberimiz bunlara; “Sabredin, Allahü teâlâ size de kurtuluş yolu gösterecektir.” buyurdu. Bu antlaşmadan sonra Peygamber efendimiz Hudeybiye’de yirmi gün kadar kaldı. Kurbanlarını burada kestiler ve Medîne’ye döndüler. Dönerken yolda “Fetih” sûresi nâzil oldu. Bu sûrede, Hudeybiye Antlaşmasının birçok fetihlere başlangıç olduğu bildirildi. Müslümanlara fetih ve zafer kapısı açıldı. Antlaşma gereğince Müslüman olduğu halde Medîne’ye gitmeleri engellenen Müslümanlar da, birer ikişer Şam yolu üzerinde Ays denilen bir yere toplandılar. Sayıları üç yüze ulaştı. Şam’a giden ticâret yolunun kapandığını ve ticâretlerinin engellendiğini gören Kureyşliler, elçi göndererek daha önce Medîne’ye gitmeleri engellenen Müslümanların Medîne’ye gidebileceklerini, anlaşmanın bu maddesinden vazgeçtiklerini bildirdiler. Şam yolu üzerinde bulunan üç yüz kişilik Müslüman kâfilesi de Medîne’ye giderek, Peygamberimize kavuştular. Sabırlarının netîcesini elde ettiler.
Hudeybiye antlaşması on yıl süreyle yapıldığı halde, iki yıl sonra müşrikler, verdikleri söze uymayarak antlaşmayı bozdular. Müslümanlar ise, bu kısa süren sulh döneminden çok mühim netîceler elde ettiler. İki yıl içinde Müslümanların sayısı birkaç misli arttı. Bu antlaşma ile Müslümanlar ilk defâ bir devlet ve bir kuvvet olarak kabul edildi. Bir yıl sonra da Peygamber efendimiz eshâbıyla birlikte Mekke’ye giderek Kâbe’yi ziyâret ettiler. Bundan sonra çevredeki hükümdârlara İslâma dâvet mektupları yazıldı. Her geçen gün insanlar Müslüman olmakla şerefleniyordu. Peygamber efendimizin vefâtına kadar İslâmiyet, bütün Arap Yarımadasına yayıldı.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 9
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"