İslâm dîninde, Müslümanların bedenle yapmaları veya sakınmaları lâzım olan işleri bildiren ilmin adı. Fıkıh kelimesi Arapçada, dördüncü bâbdan olunca, “bilmek, anlamak” mânâsına gelir. Beşinci bâbdan olunca “dînin emir ve yasaklarını anlamak” demektir. Fıkıh bilgileri, İslâmın dört kaynağı olan Edille-i Şer’iyyeden, yâni Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden, icmâ-ı ümmetten ve kıyastan elde edilmektedir. Fıkıh bilgilerinin, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilme ise, “usûl-i fıkıh” denir.
Büyük İslâm âlimi olan müctehidler, bu dört kaynaktan ahkâm (hükümler) çıkarırken, mezheplere ayrılmışlardır. Bunlardan dört mezhebin bildirdiği din bilgileri kitaplara geçirilip, bize kadar ulaştırılmıştır. Bunlar; Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî mezhepleridir. Diğer mezhep imâmlarının sözleri toplanarak kitaplara geçirilmemiş, zamânımıza kadar ulaşamamışlardır.
Fıkıh ilmi dört büyük kısma ayrılmaktadır:
1. İbâdet: Bunlar beşe ayrılır: Namaz, oruç, zekât, hac, cihâd.
2. Münâkehât: İslâm âile hukûkuna âit, evlenme, boşanma, nafaka ve daha nice dalları vardır.
3. Muâmelât: Müslümanların cemiyet hayâtındaki karşılıklı münâsebetlerini düzenleyen, hukuk kâidelerinden, alış veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîras gibi birçok bölümleri mevcuttur.
4. Ukûbât: İslâm dînine göre suç olan fiillerin cezâlarını bildirmektedir. Bunlar “had” denilen cezâlar olup, başlıca altı kısma ayrılmaktadır: Kısâs, sarhoşluk, sirkat (hırsızlık), zinâ, kazf (iffetli kimselere iftirâ), riddet, yâni mürted olmak cezâlarıdır. Cezâlar günâhtan sonra geldiği için “ukubât” denir.
Fıkhın ibâdet kısmını kısaca öğrenmek her Müslümana farzdır. Münâkehât ve muâmelât kısımlarını öğrenmek farzı kifâyedir. Yâni başına gelenlerin öğrenmesi farz olur. Her Müslümanın helâlden, haramdan kendisine lâzım olan fıkıh bilgisini öğrenmesi lâzımdır. Farzlardan sonra ibâdetlerin en kıymetlisi, kendisine lâzım olan fıkıh ve diğer bilgileri öğrenmektir. Tefsir, hadis ve kelâm ilimlerinden sonra en şerefli ilim, fıkıh ilmidir. Fıkıh bilgisi okumak, geceleri nâfile namaz kılmaktan daha sevabtır.
Hadîs-i şerîflerde fıkıh ile ilgili olarak buyruluyor ki:
Allahü teâlâ bir kuluna iyilik etmek isterse, onu dinde fakîh (fıkıh ilmini bilen) yapar.
Bir kimse fakîh olursa, Allahü teâlâ, onu özlediği şeyleri ve rızkını, ummadığı yerlerden gönderir.
Allahü teâlânın en üstün dediği kimse dinde fakîh olan kimsedir.
Şeytana karşı bir fakîh, bin âbidden (ibâdeti çok yapandan) daha kuvvetlidir.
Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dînin temel direği, fıkıh bilgisidir.
İbâdetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir.
Fıkıh ilmini ilk kuran, ilk defâ sistemleştiren İmâm-ı A’zâm Ebû Hanîfe’dir "rahmetullahi aleyh". İmâm-ı A’zâm Ebû Hanîfe hazretleri, fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullah’ın "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâb-ı kirâmın "aleyhimürrıdvan" bildirdiği îtikat, îmân bilgilerini de topladı. Bunları Fıkh-ı Ekber adındaki kitabında kısa, öz olarak çok güzel açıkladı.
Talebelerinden İmâm-ı Muhammed Şeybânî'nin yetiştirdiği Ebû Bekr-i Cürcânî, onun da yetiştirdiği Ebû Nasr-ı İyâd, onun da yetiştirdiği Ebû Mansûr-i Mâturîdî, îtikatta mezheb imâmımız oldu. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed Şeybânî, hocasından öğrendikleri bütün fıkıh bilgilerini kitaplara geçirmişlerdir. İmâm-ı Ebû Yûsuf’un Kitâb-ül-Harâc ve İmâm-ı Muhammed’in Siyer-i Kebîr, Siyer-i Sagîr, Mebsût, Ziyâdât,Câmi-ül-Kebîr, Cami-üs-Sagîr adındaki kitapları meşhurdur.
Fıkıh ilimlerinde yetişen ve söz sâhibi olan İslâm âlimleri, yedi sınıfa ayrılır:
1. İslâmiyette mutlak müctehid olan âlimler. Bunlar “Edille-i Erbe’a” dan hüküm çıkarmak için, usûl ve kâideler kurmuşlar ve koydukları esaslara göre, ahkâm çıkarmışlardır. Dört mezheb imâmı bunlardandır.
2. Mezhepte müctehidlerdir. Bunlar, mezhep reîsinin koyduğu kâidelere uyarak, dört delilden ahkâm çıkaran âlimlerdir. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed ve benzerleri bu âlimlerdendir.
3. Meselelerde müctehid olanlardır: Bunlar, mezhep reisinin bildirdiği meseleler için, mezhebin usûl ve kâidelerine göre ahkâm çıkarırlar. Çıkardıkları ahkâmın, mezhep reisinin koyduğu esaslara uygun olması şarttır. Tahâvî, Hassâf Ahmed bin Ömer, Abdullah bin Hüseyin Kerhî, Sems-ül-Eimme Serahsî, Fahr-ül-İslâm Ali bin Muhammed Pezdevî, Kâdihân Hasan bin Mansur Fergânî ve benzerleri gibi.
4. Eshâb-ı tahrîc: İctihâd derecesinde olmayıp, müctehidlerin çıkardıkları kısa, kapalı bir hükmü açıklayan âlimlerdir. Hüsâmeddîn Râzî bunlardandır.
5. Erbâb-ı tercîh: Müctehidlerden gelen birkaç rivâyet arasından birini tercih ederler. Ebü’l-Hasan Kudûrî (362-428 Bağdat’tadır), Hidâye sâhibi Burhâneddîn Ali Merginânî, Kemâleddîn İbni Hümâm gibi.
6. Eshâb-ı temyîz: Mukallid âlimler olup, bir mes’ele hakkında gelen çeşitli haberleri, kuvvetlerine göre sıralayıp, yazmışlardır. Kitaplarında reddedilen rivâyetler yoktur. Kenz-üd-Dekâık sâhibi Ebülberekât Abdullah bin Ahmed Nesefî ve Muhtâr sâhibi Abdullah bin Mahmûd Mûsulî ve Vikâye sâhibi Burhânüşşerî’a Mahmûd bin Sadrüşşerî’a Ubeydullah ve Mecma-ul-Bahreyn sâhibi İbnüssa’âtî Ahmed bin Ali Bağdâdî bunlardandır.
7. Önceki tabakalardaki âlimlerin kitaplarından doğru olarak nakil yapabilen, onları bildiren mukallitlerdir. Tahtâvî, İbn-i Âbidîn bu tabakanın âlimlerindendir.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 7
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"