Allahü teâlâ, acıdığı kullarını derd ile, hastalık ile, gafletden uyandırır. Nitekim, bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Mü’minlerde, üç şeyden biri bulunur: Kıllet ya’nî fakîrlik, ıllet ya’nî hastalık, zillet, ya’nî i’tibârsızlık) ve buyurdu ki, (Allahü teâlâ buyurdu ki: Hastalık benim kemendim, tuzağımdır ve fakîrlik zındânımdır. Buralara sevdiklerimi sokarım).
Sıhhat, günâh işlemeğe sebeb olur. Âfiyet hastalıkda olur. Alî “radıyallahü anh”, bir kalabalığı eğlence içinde görüp sordukda, bugün bayramımızdır dediler. Günâh işlemediğimiz günler de, bizim bayramımızdır buyurdu.
Büyüklerden biri, rast geldiği birine, nasılsın dedikde, âfiyetdeyim dedi. O da, âfiyetde olduğun, günâh işlemediğin gündür. Günâh işlemekden dahâ tehlükeli hastalık yokdur buyurdu. Fir’avnın, herkesin kendine tapınmasını istemesine sebeb, dört yüz sene yaşamışdı. Bir kerre başı ağrımamış, ateşi olmamışdı. Bir kerre başı ağrısaydı, o saygısızlık hâtırına gelmezdi. Bir kimse, hasta olup tevbe etmezse, Azrâîl “aleyhisselâm” der ki, ey gâfil! Sana kaç def’a haberci gönderdim. Aklını başına toplamadın. Büyükler buyurur ki, mü’mine kırk gün içinde, her hâlde üzüntü veyâ hastalık veyâ korku yâhud malına ziyân gelir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir hanımı nikâh ile alacakdı. Bu kadın hiç hasta olmamışdır diye medh etdiler. Almakdan vaz geçdi. Birgün baş ağrısını söyliyordu. Bir köylü: Baş ağrısı nasıl olur? Benim başım hiç ağrımadı deyince, (Benden uzak ol! Cehennemlik görmek istiyen, buna baksın) buyurdu. Âişe “radıyallahü anhâ”, şehîdlerin derecesine yükselen olur mu? deyince: (Hergün yirmi kerre ölümü düşünen kimse, şehîdlerin derecesini bulur) buyurmuşdu. Şübhesiz, hastalar, ölümü çok hâtırlar.
Kaynak: Tam İlmihal Se'adet-i Ebediyye s. 695
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"