Doksanüçüncü Osmanlı şeyhülislâmıdır. İsmi Mustafa Âşir’dir. Sultan Birinci Mahmûd Hân zamanı reîs-ül-küttâblarından (dışişleri bakanı) Mustafa Efendi’nin oğludur. Bu sebeple Reîs-zâde diye meşhûr olmuştur. 1141 (m. 1728) senesinde doğdu. Doğum yeri bilinmemektedir. Aslen Kastamonuludur. 1219 (m. 1804) senesinde İstanbul’da vefat etti. Bahçekapı yakınlarında yaptırdığı kütüphânenin yanına defnedildi.
İlk, orta ve yüksek tahsilini babasının yanında gördü. Ayrıca zamanının meşhûr âlimlerinden ders aldı. Onbeş yaşında, yapılan imtihanı kazanarak, 1157 (m. 1744) senesinde diploma aldı. Bundan sonra kadılık mesleğine yöneldi. 1182 (m. 1768) senesinde Yenişehir Fenârî kadılığına, 1191 (m. 1777) senesinde Bursa kadılığına, 1195 (m. 1780) senesinde Mekke-i mükerreme kadılığına tayin edildi. Burada hac ibâdetini îfâ edip, sevgili Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" kabrini ziyâret etti. 1200 (m. 1785) senesinde İstanbul kadılığına getirildi. Aynı sene içinde Anadolu payesi ile taltif edildi. 1202 (m. 1787) senesinde bilfiil Anadolu kadıaskeri oldu. 1203 (m. 1788) senesinde Rumeli payesine nail oldu. 1204 (m. 1789) senesinde Rumeli kadıaskeri oldu. Şeyhülislâm Hamîdi-zâde Mustafa Efendi zamanında Kastamonu’ya gönderildi. Bir müddet orada kalıp birçok hayır ve hayrat yaptırdı. 1205 (m. 1790) senesinde İstanbul’a döndü. 1207 (m. 1792) senesinde tekrar Rumeli kadıaskerliğine getirildi. Bu vazîfedeki normal müddetini doldurunca, ayrılıp evinde istirahat ederek ibâdet ve tâatle meşgul oldu. 1213 (m. 1798) senesinde Dürri-zâde Mehmed Ârif Efendi’nin ayrılmasıyla boşalan şeyhülislâmlık makamına getirildi. 1 yıl 10 ay 12 gün süren şeyhülislâmlık vazîfesinden sonra 1215 (m. 1800) senesinde vazîfeden ayrıldı. Mustafa Âşir Efendi, kendi evine çekilip ibâdet ve tâatle meşgul olduğu sırada vefat etti.
Mustafa Âşir Efendi, âlim ve fazilet sahibi bir zât idi. Vakûr, nezâket sahibi, hoş sohbet, cömert ve hayırsever bir kimseydi. Topladığı kıymetli eserlerle, Bahçekapı’da bir kütüphâne yaptırıp, vakfetti. Bugün bu kitaplar Süleymâniye Kütüphânesi’ndedir. Aynı yerde bir dâr-ül-kurrâ yaptırmıştır. Bu eserlerini yaşatacak vakıflar da bırakmıştı. Kastamonu’da kaldığı sıralarda, Kâdı Nasrullah Câmii’nde her yıl mevlid kandilinde mevlid okunmasını âdet hâline getirmiş, mevlidin masraflarını karşılayacak vakıf kurmuştur. Kendisi hattât olup, çok güzel yazı yazardı. “Tefsîr-i Münşî” adında kıymetli bir tefsîr ile, Arabça, Farsça ve Türkçe olarak yazdığı risâleleri vardır.
Kaynaklar
1) Devhat-ül-meşâyıh; sh. 116
2) İlmiye sâlnâmesi; sh. 565
3) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-4, sh. 3043
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"