Birgün Sultan Ahmed Hân, hocası Hüdâyî hazretlerini ziyaret için Üsküdar'a gelmişti. Çarşıdan geçerken, hocasının alışveriş ettiğini gördü. Derhal atından indi, hocasının elini öptü ve atına binmesi için rica etti. Bir müddet Hüdâyî hazretleri at sırtında önde ve Padişah da yaya olarak ardınca yürüdüler. Kısa bir süre sonra Mahmûd Hüdâyî, dünyayı titreten bir padişahın, arkasında yaya yürümesine razı olmadı ve; “Sultanım! Sırf hocam Muhammed Üftâde hazretlerinin duâsı ve emri yerine gelsin diye bindim. Çünkü o; ‘Pâdişâhlar arkanda yürüsün!’ diye duâ etmişti.” buyurarak atından indi. Ata tekrar Sultan Ahmed Hânı bindirdi. Sultan bu hadiseden sonra şu beytleri söyledi:
Vârımı ben Hakka verdim, gayrı varım kalmadı,
Cümlesinden el çekip pes dü cihânım kalmadı.
Çünkü hubbullah erişti, çekti beni kendine,
Açtı gönlüm gözünü, gayri gümânım kalmadı.
Evliyânın himmeti, yaktı beni kül eyledi,
Sâfiyim, buldum safâyı dü cihânım kalmadı.
Ahmedî der: Yâ ilâhî! Sana şükrüm çok durur,
Hamdülillah aşk-ı Haktan gayri vârım kalmadı.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"