Osmanlı padişahlarının yirmi üçüncüsü, İslam halifelerinin seksen sekizincisi.
Sultan dördüncü Mehmed Hanın oğlu olup,
31 Aralık 1673’te Rabia Gülnuş Emetullah Sultandan doğdu. Şehzadeliğini önce Topkapı, daha sonra da Edirne saraylarında geçiren Ahmed Han, iyi bir tahsil gördü.
İlk dersini Sultani Mehmet Efendiden aldı. Seyyid Feyzullah Efendiden uzun yıllar ders gördü. Devrin büyük hat üstadı hattat Osman’dan yazı meşk etti. Ağabeyi Sultan İkinci Mustafa Han’ın çıkan cebeci isyanında tahttan indirilmesi üzerine 22 Ağustos 1703’te Osmanlı padişahı oldu.
Biat merasiminden sonra, İstanbul’a gelen Sultan Üçüncü Ahmed, Edirne vak’asında isyanı çıkaran elebaşıları büyük bir ustalıkla birbirine düşürerek ortadan kaldırdı. Baltacı Mehmed Paşayı sadarete getirdi. Devletin iç işlerini düzeltmek için çalışmalar yaptı. Karlofça Antlaşması yeni imzalandığı için, devlet barış içinde idi. Ancak bu sırada İsveç kralı on ikinci Şarl, Poltova’da Ruslarla yaptığı bir savaşı kaybederek, Osmanlı Devletine sığındı. Kralı takib eden Rus ordusu Osmanlı topraklarına girdi ve tahribatta bulundu. Bu durum üzerine Osmanlı Devleti Rusya’ya harb ilan etti. Nitekim Sadrazam Baltacı Mehmed Paşanın kumandası altındaki Osmanlı ordusu 9 Nisan 1711’de Rusya seferine çıktı.
Baltacı Mehmed Paşa, Rus Çarını Prut üzerinde Palcı mevkiinde kıstırarak, etrafını çevirdi. Esas niyeti Rus ordusunu umumi bir taarruzla yok etmekti. Fakat yeniçerilerin isteksizliği yüzünden ciddi bir taarruz yapamadı. Rus çarı, sadrazama bir heyet göndererek, her şartı kabul edeceklerini bildirdi. İki taraf arasında andlaşma yapıldı. Rusya, Antlaşmaya göre, Lehistan ve Ukrayna işlerine karışmayacak, elinde tuttuğu Azak kalesini de Türklere bırakacaktı. Baltacı Mehmed Paşanın Rus ordusunu çevirmişken imha edememesi ve andlaşma şartlarının tatmin edici olmaması devlet adamlarını sadrazamın aleyhine çevirdi. Bunun üzerine Padişah Edirne’ye dönen Baltacı’yı, görevden alarak, yerine Damad Ali Paşayı getirdi.
Diğer taraftan Ruslar Antlaşmanın şartlarına uymak istemediler. Buna çok kızan Sultan Üçüncü Ahmed Han, yeni sadrazam Damad Ali Paşa kumandasında bir orduyu Rusya üzerine gönderdi. Kendisi de Edirne’ye kadar ordunun başında gitti. Bu durum karşısında Ruslar andlaşma şartlarına uymak mecburiyetinde kaldılar.
Venediklilerin 1714’te Karadağlıları isyana teşvik etmesi üzerine Sultan Üçüncü Ahmed Han, Mora üzerine bir sefer açtı. Ali Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu, Karlofça andlaşmasıyla Venediklilere verilen bütün kaleleri geri aldı. Ancak, Alman İmparatorluğu, Karlofça Antlaşmasına kefil olduklarını, yani Venedik’ten alınan yerler iade edilmedikçe barışı tanımayacağını bildirdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Alman-Avustarya İmparatorluğuna harb ilan etti. İki ordu arasında Petervaradin’de yapılan savaşta Damad Ali Paşa şehid düşünce, ordunun maneviyatı bozuldu ve bozgun başladı. Bu durumdan faydalanan Avusturya ordusu kumandanı önce Tameşvar’ı daha sonra da Belgrad’ı zabtetti. Petervaradin mağlubiyeti üzerine Avusturya ile 1718’de Pasarofça Antlaşması imzalandı. Andlaşmaya göre Belgrad ve Semendire Avusturya’da kalmak üzere Sava Nehri sınır kabul edildi.
Pasarofça Antlaşmasından sonra Damad İbrahim Paşanın sadarete getirilmesi ile Osmanlı Devletinde 1730 yılına kadar süren yeni bir devir başladı. “Lale Devri” adı verilen bu dönemde, Sultan Ahmed Han ülke içinde huzuru sağlamak, orduyu kuvvetlendirmek, devleti maddi ve manevi en yüksek seviyeye çıkarmak için çalıştı. İstanbul’da ilk matbaa kuruldu. Yalova’da kağıt, İstanbul’da Tekfur Sarayında bir çini fabrikası açıldı. İstanbul’a davet edilen ve uzun seneler İstanbul’da kalarak orada vefat eden Comte de Bonneval (Humbaracı Ahmed Paşa), humbaracı ocağını ıslah etti. İstanbul’un su ihtiyacını temin için bir de bend yaptırıp derya-yı sim adını verdi (Bkz. Lale Devri).
Osmanlı Devletinde sulh ve huzur devam ederken, İran-Safevi Devleti son günlerini yaşıyordu. İran’a bağlı olan Dağıstan 1722’de Türk himayesine girmek istedi ve bu isteği kabul edildi. Kafkasya’yı tehdid eden Rusya’ya mani olmak isteyen Sultan Ahmed Han, hudud valilerine ferman göndererek hazırlıklı olmalarını istedi. Bu sırada İran cephesindeki ordu, 1723 yılında harekete geçerek Gürcistan, Güney Azerbaycan, Luristan, Erdelan, Kirmanşah ve Hemedan’ı ele geçirdi. 1725’de Osmanlı askeri Tebriz’e girdi. Gence, Revan ve Nahcivan alındı. 1727’de İran Şahı imzalanan bir andlaşma ile Osmanlı Devletinin bütün fetihlerini tanıdı.
1730 senesinde Nadir Şah İran hakimiyetini ele geçirerek, İran birliğini tekrar kurdu. Osmanlı Devletinin elinde bulunan önemli bazı eyaletleri geri aldı. Bu durum Damad İbrahim Paşanın düşmanlarını harekete geçirdi. Bazı devlet adamları, Padişah ve Damad İbrahim Paşanın İran üzerine sefere çıkmak üzere Üsküdar’a geçtikleri sırada yeniçerileri ayaklandırarak büyük bir isyan başlattılar. Asiler, Padişahtan ileri gelen devlet adamlarının bazısının idamını istediler. Listenin başında Damad İbrahim Paşa da vardı. Sultan Üçüncü Ahmed Han, en sonunda sadrazam İbrahim Paşa’nın idamına razı oldu. Zorbaların isteklerinin sonu gelmeyeceğini, kendisinin de tahttan ayrılmasını isteyeceklerini bildiği için, 2 Ekim 1730’da tahttan çekilerek, kendi eliyle yeğeni Şehzade Mahmud’u Osmanlı tahtına geçirdi. Kendisi köşesine çekildi.
Yirmi yedi sene hükümdarlık yapan Sultan Ahmed Han, saltanattan çekildikten sonra, ilim ve ibadetle meşgul oldu. Altmış üç yaşında iken 1 Temmuz 1736’da vefat etti. Yeni Camiide Turhan Valide Sultan Türbesine defnedildi.
Sultan Üçüncü Ahmed Han, ülkenin imarı için çok çalıştı. Aynı zamanda ilme ve ilim adamlarına çok değer verir ve onları korurdu. Sarayda dağınık yerlerde bulunan kıymetli kitapları bir araya toplayarak beyaz mermer havuzlu bahçede bir kütüphane inşa ettirdi. Annesi için Üsküdar’da Yeni Valide Sultan Camii ve bunun yanında bir sebil, çeşme, sıbyan mektebiyle bir imaret yaptırdı. Galata Kulesini tamir ettirdi. Topkapı Sarayının Bab-ı hümayun kapısı önünde yaptırdığı çeşme, Osmanlı mimarisinin şahane bir eseridir. Kağıthane, Çağlayan Kasrı önünde, Hasköy’de, Aynalı Kavak Kasrı civarında, Üsküdar’da, Üsküdar İskele Camii meydanında klasik tarzda dört cepheli olmak üzere pekçok çeşme inşa ettirdi. 1715’de Galatasaray haricinde bir cami, 1716’da Bebek Camii ile etrafındaki külliyeyi yaptırdı.
Derin bir sanat zevkine sahip olup, şair ve hattattı. Kur’an-ı kerimler yazdı. Yaptırdığı Sultanahmed Çeşmesine kendi şiirini bizzat yazdı. Ayrıca Ayasofya Camiine asılmış güzel levhaları vardır.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 1, s. 272-275
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"