Osmanlı Devleti sadrâzamlarından.
Salankamen Muhârebesinde şehit olan Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşanın büyük oğlu olup, ilmi, fazlı, vâliliklerinde dürüst ve âdilâne hareketi ve muvaffakiyetiyle şöhret bulmuş vezirlerdendir.
Demirkapılı Fâzıl Süleyman ve Kayserili Hâfız Ahmed Efendi gibi devrinin önde gelen âlimlerinden ders aldı. Babasının ölümünden sonra bir müddet Köprülü âilesinin vakıflarını mütevelli olarak idâre etti. 1696’da İkinci Avusturya Seferine katıldı. 1700’de altıncı vezir olarak Dîvân-ı Hümâyûna girdi. 1701’de Erzurum vâliliğine, 1702’de Daltaban Mustafa Paşanın vezîriâzam olması dolayısıyla Anadolu vâliliğine getirildi. Ağrıboz, muhâfızlığı ile Kandiye ve Bosna vâliliklerinde bulundu. 1710’da İkinci Mustafa Hanın kızı Ayşe Sultanla evlendi. Aynı yıl Çorlulu Ali Paşanın yerine vezîriâzam oldu. Ancak Nu’mân Paşanın şöhreti dolayısıyla Anadolu ve Rumeli’den birçok dâvâ sâhibi haklarını almak için İstanbul’u doldurdular. Bu karışıklıklar sebebiyle altı ay kadar sonra azledilerek yeniden Ağrıboz muhâfızlığına gönderildi.
1714’te Bosna vâliliğine getirilen Nu’mân Paşa Karadağlıların isyânını şiddetle bastırmak sûretiyle mühim bir gâileyi önledi. 1715 Şubatında Silifke sancağıyla Anadolu’da eşkiyâ te’dibine memur oldu.
1716’da Kıbrıs vâliliğine tâyin olundu. Daha sonra Avusturya’nın âni bir hareketle Tuna ve Sava nehirlerini aşması ihtimâli üzerine Kıbrıs vâliliği üzerinde kalmak üzere Bosna serdarlığına getirildi. Nu’mân Paşa, Bosna Hersek Serdarlığı sırasında düşmana karşı muvaffakiyetle karşı koydu ve Belgrad’ın Avusturyalılar tarafından işgâli esnâsında Bosna’ya yaptıkları taarruzlara, karşı taarruzlarla cevap vererek Avusturya kuvvetlerini mağlup etti ve Bosna’ya sokmadı. 1718 Ağustosunda Girit vâliliğine getirilen Nu’mân Paşa Şubat 1719’da Kandiye’de vefât etti. Divanyolundaki Köprülü Türbesine defnedildi.
Nu’mân Paşa ölümünde elli yaşında bulunuyordu. Pekçok vilâyet ve sancakta görev yaptığından eyâlet idâresinde tecrübe sâhibiydi. Âlim olup bilhassa ilm-i kelâm ve ilm-i hadiste derin araştırmaları ve ihtisası vardı. Peygamber efendimizin hayatları ile İmâm Sehl bin Abdullah Tüsterî’nin sözlerini toplayarak birer eser yazmış ve bir de mantık kitabı kaleme almıştır. Ayrıca tasavvuftan İmâm Ebü’l-Kâsım Abdülkerîm Kuşeyrî’nin meşhur Risâle-i Kuşeyriye’sini hülâsa etmiştir.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"