Osmanlı vezirlerinden.
Tahmînen 1564 (H. 972)’de doğdu ve 1632 (H. 1042)’de şehîd edildi.
Filibeli bir müezzinin oğludur. On beş yaşında İstanbul’a gelmiştir. Enderûnda yetişti ve uzun seneler burada hizmet etti. Hasodada bulundu. Sultan birinci Ahmed Han zamanında muhâsib ve doğancıbaşı oldu. Bu vazifede iken 1607’de vezirlik verilerek kapdân-ı deryalığa tâyin edildi. 1609’da vazifeden alınarak yerine yeniçeri ağası Halîl Paşa getirildi. Hâfız Ahmed Paşa vazifeden alındıktan sonra, tâyin edildiği Şâm vâliliğinde yedi sene kaldı. Ayrıca; Van, Erzurum, Bağdâd ve Anadolu’da vâliliklerde bulunduktan sonra, son olarak, Diyarbakır vâlisi iken 1625’de Çerkes Mehmed Paşa’nın yerine vezîriâzam ve İran’a serdâr olarak tâyin edildi.
Aldığı emir üzerine Bağdâd’da isyân eden Bekir Subaşı üzerine gitti. Bağdâd’ı dokuz ay kuşatma altında tuttu ise de alamadı. Neticede Bekir Subaşı, Bağdâd’ı İran şahına teslim etti. Şâh şehri yağmalattı. Bu hâdise üzerine Hâfız Ahmed Paşa 1626’da vezîriâzamlıktan azledildi. İstanbul’a gelip ikinci vezirliğe düştü. Bu arada sultan birinci Ahmed Han’ın kızı Ayşe Sultan ile evlendi.
Hâfız Ahmed Paşa, 1631’de Hüsrev Paşa’nın vezîriâzamlıktan azli üzerine ikinci defa vezîriâzam oldu. Fakat vezîriâzam olmayı ümid eden Topal Recep Paşa, bu makamın kendisine verilmeyişi üzerine, Hâfız Ahmed Paşa aleyhinde harekete geçti. O sırada Bağdâd seferinden İstanbul’a dönen kapıkulu ocağı askerini el altından isyân ettirdi. Sultan dördüncü Murâd Han’a bir ayak dîvânı kurdurdu. Burada âsîler, Hâfız Ahmed Paşa ile birlikte on yedi kişinin kendilerine teslim edilmesini istediler. Sultan dördüncü Murâd Han âsî zorbabaçılarına pek çok nasihatler etti ise de dinletemedi. “İstenilen kişileri vermezsen biz işimizi biliriz” diyerek Sultan’ı tahttan indirmeye kadar varan tehdîdler savurdular. Bu durum üzerine Hâfız Ahmed Paşa; “Pâdişâh’ım, binlerce Hâfız gibi kulun yoluna fedadır!” diyerek âsîlerin arasına çıkıp üzerlerine hücum etti. Âsîler kılıç ve hançerlerle on yedi yerinden yaralamak suretiyle Pâdişâh’ın gözü önünde Hâfız Ahmed Paşa’yı şehîd ettiler. Bundan sonra Topal Recep Paşa vezîriâzam oldu.
Hâfız Ahmed Paşa, zarif, nüktedân ve şâir bir kimse idi. Bağdâd’ı kuşattığı sırada, pâdişâha gönderdiği mektubda; asker, cephane ve erzak yardımı gönderilmesini istemiş ve mektubuna eklediği Şikâyetname adlı şiirinin ilk beytinde şöyle demiştir:
“Aldı etrafı adû (düşman) imdada asker yok mudur?
Din yolunda baş verir bir merd-ü server yok mudur?”
Sultan dördüncü Murâd Han buna;
“Hafızâ Bağdâd’a imdâd etmeye er yok mudur?
Bizden istimdâd edersin sende asker yok mudur?”
beyti ile başlayan manzûm bir cevab yazmıştır.
OSMANLI TOKADI
Sadrâzam Hâfız Ahmed Paşa, Bağdâd seferinden dönerken İstanbul’da âsîler ve sipahi zorbaları ayaklanarak kellesini Pâdişâhtan istemeye başlamışlardı. Vezir Bayram Paşa kendisine bir mektupla olaylardan bahsederek İstanbul’a gelmemesini bildirdi. Hâfız Ahmed Paşa yolda iken Bayram Paşa’nın gönderdiği adamla karşılaştı ve vaziyeti anladı, fakat gülerek; “Var bizden paşa hazretlerine selâm söyle. Zuhur edecek kazâ-i mübremi rüyamda gördüm. Ölmekten gam çekmem” diyerek, Bayram Paşa’nın adamını geri gönderdi. Kendisi de sür’atle İstanbul’a geldi.
Bu sırada sarayda Hâfız Paşa’ya düşmanlığı olan Topal Recep Paşa’nın tahrikleri ile fitne giderek büyüyordu.
Pâdişâh dördüncü Murâd Han isyânın önüne geçebilmek için bâbüsseâde önüne tahtını kurdurarak oturdu ve âsî elebaşılarından dört kişiyi huzuruna çağırdı. Sultan bunlara uzun uzun bu hâllerinin din ve devlete münâsib olmadığını anlattı. Ancak bu zorbalar da; “Cümle askerin cevâbı; pâdişâhım, devletine fenalık edenleri elbette vermeniz gerekir; yoksa biz işimizi biliriz” diyerek edepsizce laflar ettiler.
Bu sırada abdest alıp Bâbüsseâde önüne gelen Hâfız Ahmed Paşa, bunların pâdişâh sözünü dinlemediklerini görünce;
“Pâdişâhım! Hezâr (bin) Hâfız gibi kulun yoluna fedadır. Ancak recâm budur ki, beni sen katletmeyip bu zâlimler haksız yere kanımı döküp beni şehîd etsinler ve lütfedip cesedimi Üsküdar’da defnettiresin ve yetimlerime lutf ve inayetini recâ ederim” diye yer öptükten sonra Besmele çekip; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm, İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” diyerek âsî güruhunun içerisine daldı.
Hafız Paşa, meydana girince yer yer sipahiler önüne çıkıp hücum ettiler. Önde gelen sipahi, hamle edeyim diye yanaşınca, Hâfız Paşa sipâhînin ağzına öyle bir Osmanlı tokadı vurdu ki, herif yere serilip başından destan yuvarlandı. O zaman ellerinde hançerlerle hep birden Hâfız Ahmed Paşa’nın üzerine çullandılar. Başına, göğsüne ve vücûdunun her bir yerine hançerlerle vurdular. O Vezîr-i zîşânı ki (saîd olarak yaşıyan şehîd olarak ölür) Pâdişâh’ın gözü önünde on yedi yara ile kana bulayıp şehîd ettiler.
Hafız Paşa’nın soğukkanlı hareketini ve âsîlerin arasına atıldığını ve fecî surette şehîd edildiğini gören sultan Murâd, mendilini yüzüne tutarak ağladı. Bu fecî manzaraya karşı artık durmaya tahammülü kalmadığından;
“Bre Allah’tan korkmaz, Peygamberden utanmaz, şer’e ve pâdişâha itaat etmezler! Hak teâlâ kudret verirse sizden intikam almak nasıl olur görürsünüz” diyerek içeri gitti.
Hafız Paşa’yı vasiyeti üzerine Üsküdar’da Karaca Ahmed mezarlığına defnettiler.
Kaynaklar
1) Hadîkat-ül-vüzerâ; sh. 73
2 Şakâyık-ı nu’mâniyye Zeyli (Atâî); sh. 768
3) Târih-i Nâimâ; cild-2, sh. 272
4) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-3, kısım-2, sh. 380
5) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-3. sh. 352
6) Hulâsat-ül-eser; cild-1, sh. 381
7) Fezleke (Kâtib Çelebi); cild-2, sh. 41
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"