Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi, Abdullah bin Eşref bin Muhammed Mısrî olup, babasının adı ile şöhret buldu. Babası Eşref Efendi, Mısır’dan İznik’e göç etti. Abdullah, İznik’te doğdu.
1353 târihinde İznik’te doğdu.
1469 târihinde İznik’te vefât etti.
Babasının terbiyesi altında büyüyen Abdulah, önce İznik medreselerinde çeşitli âlimlerden ders alarak, zamânın din ve fen ilimlerinde yetişti. Sonra, Bursa’ya giderek Çelebi Mehmed’in medresesine girdi. Burada tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerini tahsil ederek söz sâhibi âlimler derecesine yükseldi. Medreseyi bitirince, hocası büyük âlim Alâeddîn Ali hazretlerinin yardımcısı oldu. Çelebi Mehmed Han medresesinde bir müddet ders veren Abdullah, tasavvuf yoluna meyletti ve Bursa’daki Emîr Sultan’ın huzûruna gitti. Talebesi olup, hizmetiyle şereflenmek istediğini bildirdi. Emîr Sultan, Abdullah’ın tasavvufa tutkunluğunu görünce, onu evliyânın büyüğü Hâcı Bayrâm-ı Velî’ye gönderdi. Ankara’ya gidip, yeni hocasına teslim oldu.
Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretleri, ona nefsini terbiye edecek vazîfeler verdi. Yaşı kırkın üzerinde ve büyük bir âlim olduğu hâlde hocasının emirlerine; “Bâşüstüne” diyerek sıkı sıkıya sarılırdı. Eşrefoğlu Abdullah, on bir sene müddetle hocasının hizmetinde bulundu ve pekçok imtihândan geçti. Hiçbir işten şikâyette bulunmadı. Sabrı, hocasına olan muhabbeti ve hürmeti üzerine, Hâcı Bayrâm-ı Velî, kızı Hayrünnisâ’yı ona nikâh ederek evlendirdi. Bir ara İznik’e gittiyse de sonra tekrar Ankara’ya döndü. Hocası onu insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmakla vazîfelendirerek, tekrar İznik’e gönderdi ve bir müddet sonra Ankara’ya dönmesini istedi. Eşrefoğlu Abdullah İznik’e gidip, geldikten sonra hocasının emriyle Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin torunlarından Şeyh Hüseyin Hamevî’den Kâdiriyye yolunu öğrenmek üzere Hama’ya gitti.
Hüseyin Hamevî, önce nefsini terbiye etmek üzere bu yeni talebesini kırk gün halvet için bir hücreye koydu. Eşrefoğlu Abdullah, Hama’da da sıkı bir riyâzet ve mücâhedeye tâbi tutuldu. Kırk gün içinde Hüseyin Hamevî, Abdullah’a ziyâde teveccühlerde bulundu. Bu kırk günlük imtihânı başarıyla veren Abdullah, tasavvufta pek yüksek mertebelere çıkmış olarak icâzetnâme (diploma) aldı. Hüseyin Hamevî’nin halîfesi olarak Rumeli’ne (Anadolu’ya), Kâdirî yolunu yaymak üzere vazîfelendirildi. Hüseyin Hamevî, Abdullah’ı Anadolu’ya uğurladıktan bir müddet sonra arkasından baktı ve; “Abdullah-ı Rûmî koca bir deniz imiş, bizde bulunan her şeyi çekip sînesine aldı.” buyurdu. Çocukları ile birlikte Ankara’ya giden Abdulah-ı Rumî, kayınpederi Hâcı Bayrâm-ı Velî’nin yanında bir müddet daha kaldıktan sonra İznik’e yerleşti. Bir dergâh kurarak, talebelerine ders vermeye, Kâdirî yolunu yaymaya, insanları gurûr, kibir, kendini beğenme gibi kalb hastalıklarından kurtarmaya büyük gayret gösterdi. Bu şekilde gayretli çalışmaları çevreden işitilmeye başladı. Bursa’dan, İstanbul’dan ve diğer vilâyetlerden akın akın gelip talebesi olmakla şereflenmek istiyenler çoğaldı. Sadrâzam Mahmud Paşa da talebelerinden oldu. Abdurrahmân-ı Tırsî en üstün talebesi idi. Vefâtında onu yerine vekil bıraktı ve kızı Züleyhâ ile evlendirdi. 1484 (H.889) senesinde İznik’te vefât etti. Kabr-i şerîfi ziyâret mahallidir.
Abdullah-ı Rûmî, Fâtih Sultan Mehmed Hanın İstanbul’u fethinden önce, Müzekkinnüfûs isimli eserini yazdı. Bundan başka Tarîkâtnâme, Delâil-ün-Nübüvve, Fütüvvetnâme, İbretnâme, Mâzeretnâme, Elestnâme, Nasîhatnâme, Hayretnâme, Münâcâtnâme, Cinân-ül-Cenân, Tâcnâme, Eşref-üt-Tâlibîn gibi eserleri vardır. Dîvân’ı meşhur olup, Yûnus Emre tipinde tekke edebiyâtı şiirleri söylemiştir. Şiirlerinde Rûmî mahlasını kullanmıştır.
Eşrefzâde-i Rûmî’nin “Tövbeye Gel” şiiri meşhurdur:
Ey hevâsına tapan
Tövbeye gel tövbeye
Hakk’a tap haktan utan
Tövbeye gel tövbeye
Nice nefse uyasın
Nice dünyâ kovasın
Vakt ola usanasın
Tövbeye gel tövbeye
Nice beslersin teni
Yılan çıyan yer anı
Ko teni besle cânı
Tövbeye gel tövbeye
Sen dünyâ-perest oldun
Nefsün ile dost oldun
Sanma dirisin, öldün
Tövbeye gel tövbeye
Sen teni, sandın seni
Bilmedin senden teni
Odlara yaktın cânı
Tövbeye gel tövbeye
Gör bu müvekkilleri
Yazarlar hayr u şerri
Günahtan gel sen berü
Tövbeye gel tövbeye
Ey miskin Âdemoğlı
Usan tutma âlemi
Esmeden ölüm yeli
Tövbeye gel tövbeye
Göçer bu dünyâ kalmaz
Ömür pâyidâr olmaz
Son pişman assı kılmaz
Tövbeye gel tövbeye
Tövbe suyıyla arın
Dime gel bugün yarın
Göresin hak dîdârın
Tövbeye gel tövbeye
Eşrefoğlu Rûmî sen
Tövbe kıl erken uyan
Olma yolunda yayan
Tövbeye gel tövbeye
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 7 s. 48-49
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"