Osmanlı Devleti’nde hükümdarlık şiârı (alâmeti) olarak cülûs-ı hümâyûndan sonra yapılan merasim. Bir kısım İslâm devletlerinde olduğu gibi kılıç kuşanma Osmanlılarda da kânun olduğundan, bu âdet ve an’ane, saltanatlarının sonuna kadar devam etmiştir. Dîni ve askerî bir durum arzeden merasim iki safhalıdır. Birincisi; törenin yapıldığı yere kadar, gidiş ve gelişi ihtiva eden kılıç alayı, diğeri de; mukaddes emânetlerden olan kılıçlardan birinin kuşanma safhasıdır. Buna taklîd-i seyf denilmektedir.
Kılıç kuşanma âdetinin Osmânlılarda kesin olarak hangi târihte ihdas edildiği bilinmemektedir. Vakayinamelere göre; sultan İkinci Murâd Han babasının Edirne’de vefât haberi üzerine Amasya’dan Bursa’ya geldiğinde, âlimler ve eşraf tarafından şehir dışında karşılandı. Karşılamaya gelenler arasında bulunan dedesi Yıldırım Bâyezîd Han’ın dâmâdı Emîr Sultan tarafından “el-muzaffer dâima” ile biten bir duâdan sonra kendisine kılıç kuşatıldı. Bu el-muzaffer dâima ibaresi, İkinci Murâd Han’ın tuğrasında yer almıştır.
Osmanlı sultanlarının İstanbul’un fethinden sonra Eyyûb semtinde Mihmândâr-ı Peygamberî (Peygamber efendimizin sancağını taşıyan) Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin "radıyallahü anh" türbesinde kılıç kuşanmaları kânun olmuştur. Tahta çıkan her yeni hükümdar cülûsundan bir kaç gün sonra büyük bir alayla, bâzan karadan, bâzan da deniz yoluyla Eyyûb’a gider ve türbede kılıç kuşandıktan sonra saraya dönüş sırasında ecdadının türbelerini de ziyaret ederdi. Buna türbeler ziyareti de denilmiştir. Eyyûb Sultan türbesinde pâdişâhlara kılıç kuşatan zevat (muhterem kişiler) değişik olup, çok defa bu vazifeyi şeyhülislâmlar yapmışlardır. Fatih Sultan Mehmed Han’a Eyyûb’da Akşemseddîn tarafından Osman Gâzi’nin kılıcı kuşatılmıştır. Sultan İkinci Bâyezîd’e Eyyûb’da Nakîb-ül-eşrâf kılıç kuşatmıştır. Sultan birinci Âhmed Han’a şeyhülislâm Ebü’l-Meyâmin Mustafa Efendi, sultan dördüncü Murâd Han’a zamanın büyük evliyâsından celvetiyye yolu büyüğü Üsküdarlı Azîz Mahmûd Hüdâî Efendi kılıç kuşatmıştır.
Kılıç kuşanma için Eyyûb’a hareket büyük merasim hâlinde yapılırdı. Devlet erkânı resmî elbiseleriyle saraya gelirler, önceden top arabaları, topçu, cebeci ve yeniçeri ocakları iki sıra hâlinde dizilip pâdişâhı bekleyerek geçişini seyrederlerdi. Daha sonra alay intizâm hâlinde Eyyûb’a gelir, Eyyûb Câmii’nde deniz yoluyla gelecek olan pâdişâh iskeleye geldiğinde sadrâzam, şeyhülislâm ve diğer devlet erkânı karşılar ve selâmlardı. Öğle namazını müteâkib hazret-i Hâlid’in "radıyallahü anh" türbesine gelinirdi. Pâdişâh edeb ile türbeye girdikten sonra sadrâzam, şeyhülislâm ve yeniçeri ağasını yanına davet eder, sonra şeyhülislâm duâya başlardı. Pâdişâh iki rek’at namaz kıldıkan sonra, duâsını yapar, kuşatılacak kılıcı saygı ile öptükten sonra şeyhülislâm veya devrin büyük âlimi tarafından beline kılıç kuşatılırdı. Bundan sonra pâdişâh merasime katılanlara selâm verir, türbeleri ziyaret ederek saraya dönerdi. Fâtih Sultan Mehmed Han türbesini ziyaret âdet olmuştur. Bu merasim sebebiyle Eyyûb’de kesilen 40-50 ve daha fazla koyun, çevredeki fakir fukaraya dağıtılır, merasime katılan herkese ihsânlarda bulunulurdu. Merasim, önceleri açıkta herkesin gözü önünde yapılırken, sonraları daha mahdûd topluluk içinde yapılmıştır.
Kılıç alayında kullanılan kılıçlar Peygamber efendimizin "aleyhisselam", hazret-i Ömer’in, hazret-i Hâlid bin Velîd’in, Osman Gâzi Han ve Yavuz Sultan Selîm Han’ın "rahmetullahi aleyhim ecmain" kılıçları idi.
Kânun îcâbı Osmanlı pâdişâhları kılıç kuşanmadan Cuma namazına çıkmazlardı. Sultan üçüncü Selîm Han Salı günü cülûs (tahta çıkma) eylediği hâlde, kılıç alayının yedi gün sonraya yâni Pazartesi gününe bırakılması îcâbetmişti. Aradaki Cuma gününde pâdişâhın dışarı çıkmayacağı zannedilmişti. Fakat genç hükümdar bir an’ane hilâfına; “Kılıç kuşanma resmi, pâdişâhların an’anesidir ve ferâizi îfâ (farz olan Cuma namazı) emr-i İlâhîdir” diyerek eski an’aneyi bozmuş, ilk Cuma namazını Ayasofya Câmii’nde kılmıştır.
Kaynaklar
1) Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı; sh. 189
2) Târih-i Enderûn; cild-1, sh. 35
3) Mufassal Osmanlı Târihi
4) Büyük Türkiye Târihi; cild-8, sh. 62
5) Osmanlı Târihi Deyimleri; cild-2, sh. 259
6) Rehber Ansiklopedisi; cild-3, sh. 255
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"