Kırkdokuzuncu Osmanlı şeyhülislâmıdır. İsmi Mehmed’dir. Kaynaklarda doğum târihi ve babasının ismiyle ilgili bilgiye rastlanmamıştır. Ancak Bursalı olduğu bilinmektedir. 1141 (m. 1728)’de Bursa’da vefat etti.
İlk öğrenimini Bursa’da gördükten sonra İstanbul’a geldi. Zamanının âlimlerinden ilim tahsîl etti. Sesinin güzelliği ve okuyuşunun düzgünlüğü sebebiyle Pâdişâh Dördüncü Sultan Mehmed’in ilgisini çekerek imâmlığına tayin edildi. Bu sebeple “İmâm-ı Sultanî” diye meşhûr oldu. Bir müddet sonra Sultan Ahmed Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Daha sonra kadılık mesleğini tercih ederek ilk önce Yenişehir daha sonra İstanbul kadılıkları vazîfesinde bulundu. Bir ara vazîfeden alındıysa da yeniden iâde edildi. Daha sonra Rumeli kadıaskerliğine getirildi. Bu vazîfeden de alındı. 1090 (m. 1679) senesinde tekrar Rumeli kadıaskerliğine getirildi.
Şeyhülislâm Sadreddîn-zâde Sâdık Mehmed Efendi’nin vazîfeden alınması üzerine, 1106 (m. 1695) senesinde şeyhülislâmlık makâmına getirildi. Bu vazîfeyi 2 ay 6 gün müddetle yürüttükten sonra bu vazîfeden ayrıldı. Kendi evine çekilip ibâdet ve tâat ile meşgul oldu. 1115 (m. 1703) senesinde Şeyhülislâm Erzurumlu Seyyid Feyzullah Efendi’nin yeniçeriler tarafından Edirne’de şehîd edilmesinden sonra, Sultan Üçüncü Ahmed Hân tarafından ikinci defâ şeyhülislâmlık makâmına getirildi. Bu vazîfeyi altı ay yedi gün müddetle yürüttü ve aynı sene içinde vazîfeden ayrılarak Bursa’ya gitti. İki şeyhülislâmlığı müddeti toplamı yaklaşık 9 ay kadardır. Bursa’da yirmidört yıl müddetle ilim öğretmekle meşgul oldu. İlim öğretip talebe yetiştirmekle meşgul iken orada vefat etti.
İmâm-ı Sultanî Mehmed Efendi, aklî ve naklî ilimlerde derin âlim, ilmiyle âmil, zâhid (dünyâya önem vermeyen), Allahü teâlâya ihlâsla ibâdet eden, İslâm dîninin emirlerine sıkı bağlı, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınan bir zât idi. İnsanlara iyiliği emredip kötülüklerden sakındırma husûsunda çok titiz idi. Hak ve hakîkatin anlatılmasında kimseden çekinmezdi. Kaynaklarda eserleriyle ilgili bilgiye rastlanmamıştır.
Kaynaklar
1) Devhat-ül-meşâyıh; sh. 78
2) İlmiye sâlnamesi; sh. 496
3) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-6, sh. 4186
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"