10 Kasım 1444’de Varna’da yapılan Osmanlı-Haçlı muhârebesi.
Sultan İkinci Murâd Han’ın Rumeli fütûhatları sonunda Macaristan ve Lehistan ile 12 Temmuz 1444 târihinde imzalanan Segedin andlaşması on yıllık bir sulh devresi getiriyordu. Sultan Murâd Han, sulh devresinden istifâdeyle, velîahd Mehmed’in idaresini görmek için, yorulduğunu ileri sürerek saltanattan çekildi. Oğlu sultan İkinci Mehmed Han on üç yaşında Osmanlı tahtına geçti. Osmanlı tahtına tecrübesiz zannettikleri birinin çıktığını öğrenen haçlılar, hazırlığa giriştiler. Fırsatı kaçırmak istemeyen Bizans imparatoru ile Venedik senatosu, Osmanlıları Rumeli’den çıkarmanın zamanının geldiği iddiasıyla, Macar kralı Vladislas’a yeminini bozdurdular. Yeminin bozulmasında papanın adamı kardinal Çesarini’nin; “Müslümanlara verilen yeminlerin hiç bir kıymeti yoktur” şeklindeki sözleri çok etkili oldu. Sonunda bu fikirlere kendisi de inanan Vladislas, en kısa zamanda haçlı seferine çıkacağını îlân etti.
Bizans imparatoru, kardinal Çesarini ve Macar kralı Vladislas haçlı seferi için hazırlıklara başladılar. Yaptıkları plâna göre; haçlı gemileri, Çanakkale ve Karadeniz boğazını tutacaklar, Anadolu’da bulunan sultan İkinci Murâd’ın Rumeli’ne geçmesine mâni olacaklar ve zincirleme savaşlarla yorulmuş ve çocuk yaştaki sultan İkinci Mehmed’in kumandasında olan Osmanlı ordusunu kolayca imha edeceklerdi.
Kısa zamanda hazırlanan haçlı ordusunu; Macarlar, Lehli, Ulah, İtalyan, Çek, Litvanya, Hırvat, Alman, Fransız ve Venedik kuvvetleri teşkil etmekteydi. Venedik, müttefik ordularına kuvvetli bir donanma ile yardım edecekti. Eflak ve Boğdan voyvodalıkları da mühim kuvvetlerle müttefiklere katılmışlardı. Bütün bu devletler, prenslikler harbin zaferle sona ereceğinden emin oldukları için daha sefere başlamadan, Osmanlıların Rumeli’deki topraklarını aralarında taksim etmişlerdi. Selanik ve Gelibolu yarımadasını Venedik alacak, Trakya ve Yunanistan Bizans’a bırakılacak, Macar komutanı Jan Hünyad, Bulgarya kralı olacaktı. Toplanan ve Osmanlı üzerine saldıracak olan haçlı kuvveti yüz bini bulmuştu. Bu sırada haçlılara katılmış olan, ancak sulhun bozulmasını istemeyen Sırp despotu Jorj Brankoviç, haçlıların sefer hazırlıklarından Osmanlı Devleti’ni haberdâr etti.
Hıristiyan müttefiklerin harp îlânı ve giriştikleri hazırlıklar, Osmanlılar tarafından haber alınınca, Edirne’de endişeli bir hava esmeye başladı. Edirne’de toplanan saltanat şûrasında, alınacak tedbirler düşünüldü ve ordunun başında tecrübeli bir hükümdarın bulunmasına karar verildi. Sadrâzam Çandarlı Halil Paşa, genç pâdişâh sultan Mehmed Han’a durumu îzâh, edip; “Düşmana cevâb-ı mukavemet (karşı durmanın) imkânı yok. Meğer baban sultan yerine gelmekle mümkün ola. Beylerin dahi ittifakı bunun üzerinedir, maslahat bunu görürler. Düşmana karşı onları gönderesiz. Bu vak’a def olduktan sonra, yine saltanat sizindir” dedi.
Sultan Mehmed Han, babası sultan Murâd’a tekrar tahta gelmesi için haber gönderdi. Fakat Murâd Han bu daveti reddetti. Sultan Mehmed Han yazdığı ikinci mektubunda; “Eğer pâdişâh siz iseniz, tehlikede olan vatanı kurtarmak üzere ordumuzun başına geçmek vazîfenizdir. Eğer pâdişâh biz isek, size emrediyoruz, gelip ordunun başına geçiniz” dedi. Sultan Murâd Han, oğlunun bu dâvetine îcâb ederek sür’atle Anadolu askerini topladı. O sırada Papa ve Venedik gemileri Çanakkale boğazı önünde toplanmış, Türklerin şimdiye kadar kuvvetlerini Rumeli’ye naklederken kullandıkları Çanakkale boğazı yolunu kesmişlerdi. Buradan Rumeli’ye geçmek imkânsızdı. Murâd Han Çanakkale tarafına az bir kuvvet gönderip, düşmanı yanıltarak sür’atle İstanbul boğazına (Anadolu Hisarı’na) geldi. Sadrâzam Halîl Paşa, yeniçeri, topçu, cebeci ve Rumeli askeriyle İnceğiz’de bekliyordu. Sultan’ın boğaza ulaştığını haber alınca, bugünkü Rumeli Hisarı’nın bulunduğu yere geldi ve yanında getirdiği topları yerleştirdi. Böylece tarihte ilk defa İstanbul boğazı top ateşi ile kontrol altına alındı. Sultan Murâd Han derhâl maiyyetindeki 40.000 kişilik Anadolu askerini, topçunun himayesinde, asker başına bir duka altını vermek suretiyle Ceneviz gemileriyle karşıya geçirdi. Bizanslılar, İstanbul surları yakınından sancak ve bayraklarını dalgalandıra dalgalandıra ilerleyen Osmanlı ordusunu seyretmekten başka bir şey yapamadılar.
20 Ekim 1444 târihinde Rumeli’ye ayak basan sultan Murâd Han, bu geçişin emniyetle başarılmasında hizmeti dokunan topçu kumandanı Saruca Paşa’ya ihsânlarda bulundu. Geçişi Edirne’ye bildirmek için kapıcıbaşı ile Muhtesibzâde acele yola çıkarıldı. Murâd Han Edirne’ye yaklaşınca, devlet adamları ve halk tarafından karşılandı. Fakat Edirne’ye girmeyerek şehrin dışında konakladı. Sultan Mehmed ve vezîriâzam Halîl Paşa’yı Edirne’nin muhafazasına bırakıp sür’atle Varna üzerine yürüdü.
Macar kralı Vladislas da sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra, 1 Eylül 1444 târihinde Segedin’den hareket etmişti. Macar ve Leh askerlerinden meydana gelen ordunun ağırlıklarını taşıyan iki bin araba da arkadan geliyordu. Kral Vladislas’in kıymetli eşyasını ise iki yüz elli araba taşımaktaydı. Ordu 16 Eylül’de Orsova’ya vardı. Meşhur Macar komutanı Jan Hünyad dört bin seçme zırhlı süvârî ile buradaki asıl kuvvetlere iltihak etti.
Orsova’da yapılan toplantıda Jan Hünyad, Haçlı ordusunun başkumandanlığına getirildi. Ayrıca ordunun harekât plânı kararlaştırıldı. Kral Vladislas’ın fikri, Osmanlıların merkezi Edirne’ye yürümekti. Fakat Balkan dağlarını aştıktan sonra, Meriç vadisinden ilerlemeyi tehlikeli gördüğünden, önce Varna’nın zaptını düşündü. Varna’da donanma ile de işbirliği yapılacak ve zafere daha emîn adımlarla ilerlenecektı. Bu karârı müteakip Orsova’dan kalkan haçlı ordusu, 18-22 Eylül’de Tuna’yı aştı. Balkan dağlarının kuzey eteklerini tâkib ederek Varna’ya doğru ilerledi. Jan Hünyad, Macar süvarileri ve haçlılara katılan Eflak askerleriyle önde yol alıyordu. Haçlılar Vidin kalesini atlayarak Niğbolu’ya gelip kaleyi kuşattılar. Fakat yaptıkları hücumlar boşa gidince, ordu baş kumandanı Jan Hünyad kale önünde vakit geçirmenin yersiz olduğunu söyleyerek kuşatmayı kaldırdı.
24 Ekim 1444’de Razgrat’tan Yenipazar’a gelen haçlılar, şehirdeki müslümanları kılıçtan geçirdiler. 26 Ekim 1444 günü Şumnu, Tırnova, Prevadi, Retric, Mihaliç’te de aynı katliâmı yaptılar. 9 Kasım 1444 günü Varna önüne gelen haçlı ordusu, şehrin güneyindeki Galatahisar, Makropolis, Kavarna köylerini ele geçirdi ve Varna’nın kuzey bölgesinde ordugâhını kurdu.
Haçlıların elinde Osmanlı ordusuna âid hiç bir bilgi olmadığı hâlde buraları çok iyi bilen sultan Murâd Han, her imkândan faydalanarak düşmanın arkasına düşüp adım adım takib ederek Varna önünde sıkıştırdı.
Büyük bir zafer neşesi ve gururuyla Varna önlerine gelmiş bulunan haçlı ordusu, sultan Murâd gibi bir dahînin kumandası altında müthiş bir Osmanlı kuvvetinin üzerlerine geldiğini işitince şaşırdı. Ordu başkumandanı Jan Hünyad da telâşa düştü, alelacele bir harb meclisi topladı. Bu toplantıda Papa’nın vekîli kardinal Jülyen Çesarini, Eğri ve Varadin piskoposları, ordugâhın önünde hendekler ve arabalardan istihkâmlar kurarak Türklerin hücumunu beklemek fikrini ileri sürdüler. Fakat başkumandan Jan Hünyad ile kral Vladislas düz sahada Türklere hücumu daha uygun buldular ve; “Taarruz edecek güçteki bir orduyu tahkimli bir savunma mevzii içine sokmak çok zararlıdır. Taarruz, morali yüksek olan asker üzerinde daha iyi te’sir yapar” dediler.
Haçlı ordusunun sol kanadı, Varna bataklıklarıyla çevrili idi ve bu cenahta Ulahlarla bir kısım Macarlar bulunuyordu. Sağ cenah tamamen açık bulunduğundan Macarların hemen bütün kuvvetleri bu tarafta idi. Siyah Macar bayrağı, Erlau piskoposunun muhafazasına verilmişti. Alemdâr, Franko idi. Ordu kuvvetleri, meşhur kardinal Çesarini, Franko ve Erlan piskoposunun arasında taksim edilmişti. Varadin piskoposu, ordunun arkasını, eşya ve top mühimmatını muhafaza etmekte idi. Kral Vladislas ortada yer aldı.
Haçlıların bu nizâmına mukabil Osmanlı ordusunun başkumandanı sultan Murâd Han, kademeli olarak tertibat aldı. Kuvvetlerin en mühim kısmını iki sıra üzerine yerleştirdi. Harp Rumeli’de olduğundan, usûl mucibince Rumeli beylerbeyi Turhan Bey Rumeli askeriyle sağda, Anadolu beylerbeyi Karaca Bey de, Anadolu askeriyle sol cenahta yerlerini aldılar. Osmanlı ordusunun başkumandanı Murâd Han da yanında yeniçeriler olduğu hâlde ortada üçüncü sırayı teşkil eden bölümde idi. Muhârebe idare yeri biraz yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştu.
Sultan Murâd Han, Varna sahrasında saf tutan haçlı ordusu ile muhârebeye başlamadan evvel iki rek’at namaz kıldı ve şöyle duâ etti: “İlâhî! Mü’min kullarını, benim günâhımın çokluğundan ötürü küffâr elinde zebûn etme. İlâhî! Habîbinin hürmeti için ümmetini sen sakla ve sen mansûr ve muzaffer eyle.”
Târihin en mühim meydan muhârebelerinden biri olan Varna Muhârebesi, 10 Kasım 1444 sabahı Osmanlı askerinin Allah Allah nidalarıyla başladı. Murâd Han, azabları ve akıncıları düşmanın en zayıf tarafı olan sağ kanada doğru sürdü, öğleye doğru savaş şiddetlendi. Düşman başkumandanı Jan Hünyad, yanına Eğri piskoposunun alayını da alarak sağ kanat üzerine yüklenen Türklere karşı taarruza geçti. Haçlı süvarileri zırhlı olduğu için az telâfât veriyor, Türkler bu yüzden müşkil vaziyete düşüyordu. Kardinal Jülyen Çesarini’nin alayları ta taarruza kalkınca, Osmanlı akıncı ve azabları gerilemeye başladı. Karaca Bey kumandasındaki Anadolu sipahileri, derhâl Jan Hünyad’ın tarafına doğru taarruza geçtiler. Bu hücum karşısında Hırvatlar gerilemeye başladı. Düşmanın sağ kanadı çökmeye yüz tuttu. Haçlıların bir kısmı Varna’ya doğru şehir kapılarına kadar çekildiler.
Sağ kanat kuvvetlerinin müşkil vaziyete düşerek gittikçe eridiğini gören Jan Hünyad, kral Vladisdas’ın kumandasındaki alayları da alarak Bosna piskoposu ile birlikte ileri atıldı. Bu şiddetli saldırılar karşısında Osmanlı sol cenahı geriledi. Bu sırada sol kanat kumandanı Karaca Paşa şehîd düştü. Anadolu sipahileri de savaş meydanından dışarı itildi. O sırada sol cenahla merkez bölümü arasında meydana gelen boşluktan içerilere ilerleyen düşman kuvvetleri, yeniçerilerin tuttuğu hatta kadar sokuldular ve taarruzlarının en şiddetlisini Osmanlı karargâhına yönelttiler. Mevkiini azim ve metanetle muhafaza eden Murâd Han, muhârebenin aldığı şekle göre askerinin harekâtına mâhirâne müdâhalelerde bulunarak, fazla zaman kaybetmeden cephenin sıkışan kısımlarını düzeltebilme kudretini gösterdi.
Öbür taraftan haçlı ordusunun tekmil kuvvetlerini muhârebenin seyrine ve ihtiyâcına göre kullanmak isteyen Jan Hünyad, kral Vladislas’ın kendisinden haber almadan müdâhalede bulunmamasını istemişti. Fakat savaşın haçlılar lehine gelişmesi üzerine, kazanılacak zaferin şerefini tamâmen Jan Hunyad’a kaptırmak istemeyen Viadislas ise, ondan habersiz ihtiyattaki mevkiini terkederek işe müdâhale etti. Bu sırada Jan Hünyad’ın Osmanlı ordusunun merkezine doğru ilerlediğini gören Murâd Han, yeniçerileri yanlara doğru açarak düşmanı boşluğa çekti. Boş alana taarruz eden, haçlı birlikleri arasında Macar kralı ve emrindeki alaylar da vardı. Haçlılar kısa bir süre sonra kuşatma çemberinin içine girdiklerini anladılar.
Düşman kıskaç arasına alınınca, çok şiddetli bir taarruza geçildi. Yeniçeriler zafere ulaşmak şevk ve heyecanıyla kat’î hücuma geçtiler. Bu arada kral Vladislas bir balta darbesiyle yere düşürüldü. Bir yeniçeri yetişerek kralın başını kesti ve sultan Murâd’a götürdü. Vladislas’ın başı bir mızrağın uçuna geçirilerek, yemînine rağmen bozduğu muahede nüshasının asılı olduğu mızrağın yanına dikildi. Macar kralının ölümü ve teşhir edilen başı, haçlı ordusunun maneviyâtını bozdu. Jan Hünyad”ın çabalamaları bozgunu durduramadı. Sabahtan başlayan muhârebe ikindi vakti sona ermişti.
Jan Hünyad muhârebenin kaybedildiğini anladığı vakit, ordusuna haber vermeden yanındaki Ulahlarla birlikte geri çekildi ve Karadeniz’in kuzey kısmını tâkib ederek kaçmaya muvaffak oldu. Dâvûd Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri, Jan Hünyad’ı iki gün tâkib ettilerse de yakalayamadılar.
Erlau ve Grosvaradin piskoposları ile ahitnamenin bozulmasına sebeb olan papa vekili kardinal Çesarini, maktuller (ölüler) arasında olup, düşmanın kaybı 65.000 civarında idi.
Kralın kıymetli eşyaları ile dolu 250 araba Türklerin eline geçti. Bu muhârebede Osmanlı ordusu 15.000 şehîd verdi. Şehîdler arasında, her biri binlerce haçlı kralına bedel yiğit Osmanlı askerlerinden başka; Çelebi Sultan Mehmed’in dâmâdı ve sultan Murâd’ın eniştesi olan Anadolu beylerbeyi Karaca Paşa ile bir sancak beyi, Tîmûrtaş Paşa’nın torunu ve Umur Bey’in oğlu Osman Bey vardı.
Zaferi müteâkib müslüman hükümdarlara fetihnameler yazıldı. Bütün İslâm âlemi Osmanlının zafer sevincine iştirak etti.
Târihde büyük netîceler doğuran harblerden olan Varna zaferi ile Balkanlarda Osmanlının güç ve kuvvetine karşı koyacak bir kuvvet kalmadı. Lehistan ve Macaristan, kral Vladisias’ın ölümü ile bir daha birleşememek üzere ayrıldı ve Baltık kıyısından Adriyatik denizine kadar uzanan Lehistan-Macaristan devleti ortadan kalktı.
Varna muhârebesi; Bizans’ın, Balkanlardan ve Avrupa’dan ümidini kesmesine ve inkıraz (yıkılacağı) günlerini beklemesine sebeb oldu; İstanbul’un fethine zemîn hazırladı.
Kaynaklar
1) Îzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-1 sh. 213
2) Büyük Türkiye Târihi; cild-2, sh. 416
3) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-1, sh. 318
4) Rehber Ansiklopedisi; cild-17, sh. 354
5) Varna (1444), İkinci Kosova (1448) Meydan Muhârebeleri ve İkinci Murâd (Genelkurmay Askerî Târih ve Stratejik Etüd Başkanlığı, İstanbul-1987); sh. 29
6) Âşıkpaşazâde Târihi (İstanbul-1970); sh. 144
7) Varna 1444 (Necati Salim, İstanbul-1931)
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"