KARAMUKBELİ (Miryakefalon) MEYDAN MUHÂREBESİ
1176 yılında vukubulan Selçuklu-Bizans Meydan Muhârebesi.
Türklerin 1071 Malazgirt Zaferinden sonra, devâmlı batıya genişlemeleri, Hıristiyan âleminin doğudaki müdâfaacısı Bizanslıları telaşlandırdı. Ege ve Marmara kıyılarına kadar gelen Türk akıncılarına karşı aldıkları tedbirler kâfi gelmiyordu. 1096’dan beri Avrupa kıtasındaki Hıristiyan kavimlerden toplanan ordular, Türklerin gazâ akınlarına ve ilerlemelerine mâni olamıyordu. 1156’da Türkiye Selçuklu Sultanlığına getirilen İkinci Kılıç Arslan, sistemli bir iskân siyâseti tâkib etti ve doğudan gelen Türk boylarını Bizans hudûduna yerleştirdi. Ayrıca bunları, İslâm dîninin cihâd emri gereğince, Bizans’a karşı gazâ akınları yapmakla vazifelendirdi. Akıncılar; Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar Bizans askerî mevkilerine karşı yıldırma ve yıpratma faaliyetlerinde bulundular. Devrin Bizans İmparatoru Birinci Manuel; Türklerin gazâ akınlarını durdurmak için ülkesinin bütün imkânlarını seferber etti. Bizanslılardan başka; Frank, Macar, Peçenek, Sırp ve diğer Balkan kavimlerinden yüz bin kişilik bir ordu topladı. Gâyesi; her ne pahasına olursa olsun, Türkiye Selçuklu Devletine son verip, Türk ve İslâm nüfûzunu Anadolu ve Ortadoğu’dan atmaktı. Bizans imparatorunun faaliyetlerini tâkib eden ve gâyesini bilen Sultan İkinci Kılıç Arslan da hazırlıklarını tamamladıktan sonra harekete geçerek Karamukbeli’ne geldi. Bizans ordusunun yaklaşması üzerine, Manuel’e elçi heyeti gönderip, antlaşma teklifinde bulundu. Haçlı taassup ve kininden ayrılmayan, yüz yıl önceki Malazgirt hâdisesinden ders almayan imparator, gelen heyete; “Antlaşma, Konya’nın zaptından sonra yapılacaktır.” cevâbını verdi. Manuel’in cevâbı ve ordusu hakkında toplanan bilgiler, Sultan’a arz edildi. Sultan, Karamukbeli ile biraz doğudaki Tuzluca geçidinde, Bizans ordusuna karşı tedbir aldı. Ciddî bir keşif bile yapmayan Bizanslılar, Türklerin mevzi alıp, tuttuğu boğaza tedbirsiz olarak girdi.
1176 yılının 17 Eylülünde Müslüman-Türk ordusu, boğazdan içeri girmeye çalışan düşmana karşı taarruza geçti. Önce şiddetli çarpışmalarla hücûma geçen mücâhitler, taktik gereği yenilmiş görünerek, hızla geri dönüp kaçmaya başladılar. Bizanslılar, “Türkler kaçıyor!” düşüncesine kapılarak, bütün kuvvetleriyle hücûma geçtiler.
Kılıç Arslan, Bizans ardçı birliklerinin de boğazdan içeri girdiğini gördükten sonra, ihtiyât kuvvetlerini ardçı birliklerin arkasına sürdü. Sonra kendisi, önü ve arkası kesilen koca Bizans ordusunun üzerine yüklendi ve sol kanadı hezîmete uğrattı. Sol kanadın imdâdına gelen sağ kanat komutanı Boudan d’Antioche öldürüldü. Başsız kalan sağ kanat birlikleri dağılmaya başladı.
Sultan Kılıç Arslan, sağ kanadın da işini bitirdikten sonra, vargücü ile ardçı birliklere yüklendi. Ağırlıklar çevrilerek, ikmâl kollarının hayvanları öldürüldü. Böylece geçit geriye doğru iyice kapatılmış oldu. Artık Bizans ordusu için ileriye ve geriye gitme imkânı yoktu. Ölen pekçok hayvan leşi, kırılan arabalar, asıl ordu ile ardçılar arasında aşılmaz bir engel teşkil ediyordu.
Ordusunun eriyip yok olduğunu gören ve her şeyin bittiğine hükmeden imparator Manuel, şaşkınlık içinde sağa-sola koşmaya ve kaçmaya başladı. Bizans ordusunu tamâmen imhâ olmaktan, İmparatorun sulh isteği ve Emîr Cabras’ın bunu Sultan Kılıç Arslan’a iletmesi kurtardı.
Emîr Cabras, sulh şartları olarak Homa ve Eskişehir kalelerinin yıkılmasını istedi. Ölüm veya esâreti bekleyen İmparator Manuel, bu kadar insânî şartlarla yapılan teklifi derhal kabul etti. Antlaşmaya göre, bölgedeki Bizans tahkim ve istihkâmları yıkılacaktı. Huduttaki eski statü muhâfaza edilip, Türklere tazminât ve yıllık yüz bin altın ile yüz bin gümüş para ödenecekti. Bizans imparatoru, muhârebe meydanını terk ederek, kalan askeriyle İstanbul’a döndü.
Karamukbeli (Miryakefalon) Meydan Muhârebesi, Türklerin Anadolu’da yerleşmelerini ve Anadolu’nun bir Türk yurdu olmasını temin ettiği gibi, aynı zamanda Bizans’ın yıkılış târihinin de başlangıcı oldu.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"