On ikinci yüzyılda yetişen astronomi, felsefe ve tıp âlimi. İsmi, Muhammed bin Abdülmelik bin Tufeyl el-Endülüsî olup, künyesi Ebû Bekr’dir. Batı ilim çevrelerince, Abubacer (Ebû Bekr) künyesi ile tanınır. Günümüzde Guadix denilen ve Gırnata civârında yer alan Aş Vâdisinde 1106 (H.500) senesinde doğdu. Küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Tıp tahsilini Gırnata’da yaptı. İbn-i Rüşd’ün ilim meclisinde bulundu. Astronomi ilmini İbn-i Bacce’den öğrendi. Hayâtının büyük bir bölümünü Gırnata’daki Muvahhidî sarayında geçirdi. Onun gibi sapık fikirlere sâhib olan Muvahhidî Sultânı Ebû Yâkûb Yûsuf, çok sevdiği İbn-i Tufeyl’i kendine vezir ve özel doktor olarak seçti. Bir taraftan ders verip tabiplik yaparken; diğer yandan da vezirlik vazifesini yürütüyordu. İbn-i Tufeyl, 1185 senesinde Merrakûş’ta vefât etti.
İbn-i Tufeyl, astronomi ilmi alanında otorite idi. Batlemyüs’ün nazariyelerini ciddî ve sert bir üslûpla ilmî tenkide tâbi tuttu. Çalışmalarını, ilmî, tecrübî metodlar üzerine yoğunlaştırarak, kendisine mahsus teoriler geliştirdi. Kâinâtın tek merkezli bir sistem olabileceğini düşündü. Onun bu çalışmaları, meyvelerini talebesi Nûreddîn el-Batrûcî üzerinde gösterdi. İbn-i Tufeyl ise, çalışmalarında hocası İbn-i Bacce’nin görüşlerinden ve teorilerinden istifâde etmiş ve bir hayli tesir altında kalmıştır. Astronomi çalışmalarını geometri üzerine temellendirdi.
İbn-i Tufeyl, en çok tatbikî matematik üzerinde durdu ve fizik sâhasında söz sâhibi oldu. Ona göre, “İlim adamı, etrâfını kuşatan kâinâtı, bir laboratuar kabul etmeli ve ilimler arasında bağ kurmayıbaşarabilmelidir. Fizikte, ısının ışık dalgalarıyla yayıldığını keşfeden İbn-i Tufeyl, ısı ve ışık dalgalarının birlikte hareket ettiklerini, aynı nev’iden olduklarını, fakat ışık dalgalarının daha kısa olduğunu söyledi. Güneş de küre şeklindedir. Güneş, dünyâdan çok büyüktür. Yeryüzü güneşle aydınlanıp ısınıyor. Güneş dâimâ dünyânın yarısından fazlasını aydınlatır.” dedikten sonra, ısının teşekkülünü; a) Hareket, b) Sürtünme, c) Şuâlanma olmak üzere üç sebebe bağlamıştır.
İbn-i Tufeyl, felsefe alanında da söz sâhibiydi. Kendinden önce gelen felsefecilerin bir çoğunu tenkid etmiştir. Fârâbî, İbn-i Sînâ gibi felsefecilerin görüşlerini reddetmiştir. İbn-i Tufeyl, büyük âlim İmâm-ı Gazâlî’ye dil uzatmış, öldükten sonra dirilmeye inanmayarak ve ilk insanın Âdem aleyhisselâm ile hazret-i Havvâ’dan çoğaldığını kabul etmeyerek, İslâmiyetle alâkasını kesmiştir.
İbn-i Tufeyl’in Rönesans öncesi ve sonrası Avrupa’da derin tesirleri olmuştur. Ona göre, toplumu meydana getiren fertlerden kâbiliyetli olanlar, kâbiliyetleri yönünde yetiştirilmeli, eğitim ve öğretime tâbi tutularak topluma ve insanlığa faydalı hâle getirilmelidir. Böylece toplumların da ilim ve irfân yönünden olgunlaştırılması, iyiye doğru yöneltilmesi mümkün olabilecektir.
İbn-i Tufeyl; astronomi, tıp, felsefe alanında eserler yazmıştır. Fakat bu eserlerin bir çoğu muhtelif harpler ve daha başka sebeplerden dolayı kaybolmuştur. Günümüzde dört eseri bilinmektedir:
1) Esrâr-ul-Hikmet-il-İşrakiyye: Fizik ve felsefeye dâirdir.
2) Şerhun alâ Âsâr-il-Ulviyye li Aristotales: Meteorolojiye dâirdir.
3) Kitabün fit-Tıb: Hekimliğe dâirdir.
4) Kıssat-u Hayy bin Yekazân: Faraziye-bilim kurgu- ile ilgilidir.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"