Onuncu ve on birinci yüzyıllarda yetişen Müslüman fizik, matematik ve astronomi âlimi. İsmi, Hasan bin Hasan bin Heysem, künyesi Ebû Ali’dir. Batı ilim dünyâsında Alhazen adıyla tanındı. İbn-i Heysem, 965 (H.354) senesinde Basra şehrinde doğdu. 1038 (H.430) senesinde Kâhire’de vefât etti.
Tahsile Basra’da başladı. Zamânının yüksek din ve fen ilimlerini de burada öğrendi. Tahsilinin bir kısmını tamamladıktan sonra, Bağdat’a giderek bilhassa; matematik, fizik, mühendislik, astronomi, metalurji gibi fen ilimlerini öğrenip, şöhrete kavuştu. Öğrendiklerini uygulama safhasına koymak için çok gayret gösterdi. Birçok önemli netîceler ve başarılar elde etti. O zaman cehlin içinde bulunan ve karanlık günler yaşayan Avrupa ile diğer yerlere İslâm âlemindeki ilim, kültür ve parlak medeniyet ışıklarını sunan binlerce âlimden biri de İbn-i Heysem oldu.
İbn-i Heysem’in başarıları diğer memleketlerde duyulunca, Mısır’da hüküm süren Şiî-Fâtimî Devleti hükümdârlarından El-Hâkim kendisini Mısır’a dâvet etti. İbn-i Heysem, Mısır’a gitmeden önce, Nil Nehri ile ilgili bir sulama projesi ve bâzı teknik çalışmalarda bulunmuş, Nil Nehrinden nasıl istifâde edilebileceğini araştırmıştı. Projesini Fâtımî Sultânı El-Hâkim’e açıklayınca, sultan projenin gerçekleştirilmesi için ona her türlü yardımı yapacağını bildirdi. İbn-i Heysem, Nil Nehri boyunca ilmî ve teknik incelemelerde bulundu. Yaptığı projelerin başarılı bir şekilde uygulanmasının o günkü şartlarda mümkün olmadığını görünce, hükümdârdan af diledi. İbn-i Heysem, El-Hâkim’in kendisi hakkında kanâatlerinin değişmesinden korkarak, gözden ırak bir yere çekilip hükümdârdan uzak durmaya karar verdi. Gizlice ilmî çalışmalarını sürdürerek birçok eser yazdı. İlim târihçilerine göre, İbn-i Heysem’in hayâtının bu dönemi en verimli ve başarılı devri olmuştur. İbn-i Heysem, Bîrûnî ve İbn-i Sînâ ile çağdaştı.
İbn-i Heysem, çağının bütün ilimlerinde otoriteydi. Fevkalâde keskin bir görüş, anlayış, muhâkeme ve zekâya sâhipti. Aristo ve Batlemyüs’ün eserlerini inceleyerek hatâlarını gösterdi. Bunları özetleyerek Arapçaya tercüme etti. Ayrıca tıp ilminde de derinleşti. Geometriyi mantığa uyguladı. Euclid ve Apellenius’un geometrik ve sayısal metodlarını geliştirdi ve pratik uygulama alanlarını işâret etti. Geometri ve matematiğin inşaatçılık alanında uygulanmasında katkıda bulundu. Eski medeniyetlerden intikâl eden matematik, geometri ve astronomiyi tedkik ederek ilmî tenkitlerini ortaya koydu ve bu sâhalarda kendi nazariyelerini geliştirerek ilim âlemine sundu. Meselâ; Aristo ve Batlemyüs’e âit olan dünyânın, kâinâtın merkezi olduğu şeklindeki görüşleri üzerindeki şüphe ve tereddütlerini ifâde etti. Dünyâ merkezli bir kâinât sisteminin kesin olmayacağını, uzayda daha başka sistemlerin de bulunabileceğini ve güneş sisteminin mevcud olduğunu söyledi. Nitekim İbn-i Heysem’den yüzlerce sene sonra önce, İbn-i Şâtır ve Batrucî sonra Newton ve Kepler, Güneş sistemi nazariyesini kabullenmişler ve yer kürenin bu sistem içinde bulunduğunu söylemişlerdir.
İbn-i Heysem, optikte gölgenin nasıl meydana geldiğine dâir bir teori ortaya attı. Fotoğrafın ilk modelini ve karanlık odayı ilk defâ o denedi. Gökkuşağının nasıl teşekkül ettiğini ve bunda renklerin meydana gelişini gâyet güzel bir şekilde îzâh etti. Billur küre şeklindeki küçük su tâneciklerinden güneş ışığının kırılıp yansıma prensiplerini açıkladı. Özellikle ışığın yansıması konusunda fizik ve optiğe getirdiği yenilikler, altı asır boyunca dünyâ bilim çevrelerini etkilemiştir.
İlmî incelemeler sonucu gözün görme olayını açıkladı. Euclid ve Batlemyüs’ten beri herkes görme işini, gözden çıkan ışınların eşyâya ulaşarak, gözün eşyâyı algılaması olarak biliyordu. İbn-i Heysem, ilk defâ, bunun ilmî olmayıp, yanlış olduğunu savundu ve doğru olan kendi teorisini ortaya koydu. İbn-i Heysem’e göre görme, eşyâdan yansıyan ışınların göze gelmesi ve gözün arka odak noktasında birleşmesi üzerine gözün eşyâyı görmesidir.
Işığın kürevî ve parabolik aynalarda yansımasını inceleyerek bu olayı açıklayan İbn-i Heysem, konkav aynalar hakkında şöyle demektedir: “Güneş ışıkları, güneşten doğru yolla yayılırlar ve her parlak cisimden eşit açılarla yansırlar. Yâni yansıyan ışık, yansıyan ışık alanı içinde bulunan ve parlak cisme ışığın geldiği noktada teğet olan bir doğru ile gelen ve yansıyan ışın iki eşit açı yapar. Bundan şu netîce çıkar: Küresel yüzeye gelen ve yansıyan ışınla, ışık alanı içinde bu noktaya birleşen dâire yarıçapıyla iki eşit açı teşkil ederler. Parlak bir cisimden herhangi bir noktaya yansıyan her şuâ, o nokta üzerinde bir ısı üretir. Eğer bir noktaya birçok şuâ gönderilse o noktada ısı, şuâ sayısıyla orantılı olarak artar. Küresel içbükeyliği yarım dâireden daha az olan ve ekseni güneş kütlesinde son bulacak şekilde güneşe karşı yerleştirilen her çukur aynada, güneşten aynanın eksenine paralel olarak gelen şuâlar, ayna yüzeyinden eksene doğru yansırlar ve eksen üzerinde yarıçapı iki eşit parçaya ayırırlar. Eğer küre yüzeyi içindeki bir çemberin çevresinden belli bir yönde gelen şuâlar, küresel içbükey bir aynanın ekseni üzerindeki bir noktaya doğru yansırlarsa, küre alanındaki başka şuâlar umûmiyetle oraya doğru yansımazlar...”
Özellikle ışığın yansıması konusunda optiğe getirdiği yenilikler, batı bilim dünyâsında Alhazen problemi diye meşhûr olmuştur. İbn-i Heysem, ayrıca ışığın şeffaf cisimlerden geçmesi sırasında meydana gelen yansımayı da incelemiştir. İbn-i Heysem bir müddet yer küreyi kuşatan atmosfer tabakasını da inceledi. Atmosfer kalınlığını hesaplamaya çalıştı. Güneş ve Ay’ın ufka yakınken daha büyük görünmelerinde atmosferin tesiri olduğunu fark etti. Yaptığı rasatlarla astronomik tan’ın, güneş ufkun tam 19 derece altındayken başladığını veya bittiğini ve güneş ışınlarının bize atmosferik bir kırılma ve dağılma ile ulaştığını açıkladı. Sabahleyin tam karanlıktan aydınlığa geçişin başladığı bu astronomik tan’a fecr-i sâdık denir. İbn-i Heysem, bu anda güneşin irtifâını -19° olarak hesaplamıştır.
Akşam güneş battıktan sonra ufukta sabah vaktindeki gibi bir hâdise meydana gelir. Şafak denen kızıllık, turuncu, sarı ve beyaz renklerden sonra yine aynı astronomik tan ânında siyahlık çöker. Atmosferin ağırlığı ve yoğunluğu ile bunların maddelerin ağırlığına tesir etmesi arasındaki münâsebeti tahlil etti. Havanın yoğunluğunun ışığın kırılması ile doğru orantılı olduğunu ve hava yoğunluğunun yükseklik ile değiştiğini keşfetti.
Eserleri:
İbn-i Heysem’in yüzü aşkın eserlerinin en meşhur ve geniş muhtevâlı olanı Kitâb-ül-Menâzir’dir. Eser, yedi bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümde: Görme olayının keyfiyeti, gözün özellikleri, ışık ve özellikleri, ışığın aydınlatmasının nasıl olduğu, göz ile ışık arasına giren nesneler, gözün anatomik yapısı, gözün faydaları; ikinci bölümde: Görülebilen şeyler, görülmeyi sağlayan sebepler, görülmenin nasıl olduğu, gözün bu şeyleri birbirinden nasıl ayırd edebildiği; üçüncü bölümde: Gözde veya görmede meydana gelen yanılmalar ve bunların sebepleri, gözün yanılmasıyla bilgide meydana gelen yanılmalar, düşünce ve araştırmalarda vâki olacak hatâlar; dördüncü bölümde: Parlak cisimlerden ışığın yansıması yoluyla gözün bunları görmesi, gözde bunların görüntülerinin meydana gelmesi; beşinci bölümde: Görüntülerin, hayallerin yerleri; altıncı bölümde: Işıkların eşyâdan göze yansıması yoluyla görmede meydana gelebilecek yanlışlık ve hatâlar, bunların sebepleri, düzlem aynalarda, küresel tümsek aynalarda, silindirik tümsek aynalarda, konik tümsek aynalarda, küresel çukur aynalarda, silindirik çukur aynalarda ve konik çukur aynalarda ışıkların yansıması ve bütün bunlardan dolayı görmede meydana gelebilecek yanılmaları ve değişik görüntüleri; yedinci bölümde: Işınların çeşitli şeffaf cisimlerden geçişi, ışık demetlerinin doğrusal yayılışı, şeffaf cisimlerin içindeki katı cisimlere tesâdüf eden ışık hüzmelerinin yâni demetlerinin kırılıp yansımaları, kırılma olayının incelenmesi ve nasıl meydana geldiği, bundan meydana gelen hatâlı görüntüler veya yanlış görme olayları anlatılmaktadır.
İbn-i Heysem’in bu meşhur eseri, ortaçağda beş defâ Lâtinceye çevrilmiş olup, bütün Avrupa üniversite ve ilim merkezlerinde tanınan tek mürâcaat eseri durumundaydı. Eser, 1572 senesinde Risner tarafından Opticue Thesaurus Alhazeni Arabis Libri ismiyle Lâtinceye çevrilerek İspanya’nın Bale şehrinde bastırılmıştır. Kemâleddîn Fârisî isimli bir Müslüman fen âlimi bu eseri açıklayarak genişletmiş ve Tenkîh-ül-Menâzir adını vermiştir. Kitâb-ül-Menâzir, 1948 senesinde Kemâleddîn Fârisî’nin yaptığı şerhle berâber Hindistan’ın Haydarâbâd şehrinde basılmıştır.
İbn-i Heysem’in yazdığı diğer eserlerden bâzıları şunlardır:
1. Kitâb-ül-Câmi’ fî Usûl-il-Hisab: Matematiğin esasları ve metodolojisi ile ilgili bu eserinde, matematik, geometri, cebir, geometrik analiz gibi temel konuları îzâh etmiş, örnek çözümler ortaya koymuştur.
2. El-Muhtasar fî İlm-il-Hendese: Euclid geometrisinin tedkik ve tenkidine dâirdir.
3. Kitâbun fîhi Rüdûd alel-Felâsifet-il-Yunâniyye ve Ulemâ-il-Kelâm: Eski Yunan filozoflarına ve onlara uyan bâzı kelâm âlimlerine reddiye olarak yazılmıştır.
4. Kitâb-ül-Ezlâl: Ay ve güneş tutulmaları hakkındadır.
5. Risâletün fî Keyfiyet-ül-Ezlâl: Gölgenin meydana gelmesi incelenmiştir. Eser, 1907 senesinde Almancaya çevrilerek bastırılmıştır.
6. Kitâbun fî İlm-il-Hendese vel-Hisâb; Matematik-geometri ile ilgilidir.
7. Kitâbun fil-Cebri vel-Mukâbele.
8. Makâletün fî İstihrâcı Semt-il-Kıble fî Câmi-il-Meskûneti Bicedâvilîn: Bütün dünyânın o zamanki yerleşim merkezlerinde kıblenin nasıl bulunacağının hesaplanması ve bunların cetvelleri ile ilgilidir.
9. Risâletün fî Şerhi İtticah-il-Kıble: Kıblenin bulunması hakkındadır.
10. Kitâbun fî Hayât-il-Âlem: Kâinâtın düzeni ve sistemi hakkındadır. Eser, İspanyolca, Lâtince ve İbrâniceye çevrilmiştir.
11. Kitâbu Hey’et-il-âlem,
12. Risâletün Âmil-il-Aynî vel-İbsâr: Gözün yapısı ve görme olayının incelenmesi hakkındadır.
13. Şerh-ü Mecisti ve Telhîsihî,
14. Kitabün fî Âletiz-Zıl,
15. Kitâb-ut-Tahlîli vet-Terkîb-il-Hendesiyyîn.
Bu eserlerinden başka, Mu’tezile fırkasına, mantıkçılara ve diğer fen ve ilim erbâbına cevâben birçok reddiyeler ile kendisine sorulan fen sorularına verdiği cevapları bildiren risâleleri de vardır. İbn-i Heysem’in fizik, astronomi, güneş ve ay sistemleriyle ilgili o kadar çok eseri vardır ki, bunların bir kısmından bastırılarak hazırlanan kitaplar Hıristiyan ve Yahûdî âleminde ders kitabı olarak okutulmuştur. Muhtelif ilim dallarında ortaya koyduğu terimler bugün hâlâ kullanılmaktadır.
Astronomideki modern başarıların kaynağı, İbn-i Heysem’in parlak görüş ve teorilerinden kaynaklanmaktadır. Apollo ile Ay’a inen ilk astronotlar, orada gördükleri muhteşem kraterlere önemli adlar verirken, bir tânesini de İbn-i Heysem olarak isimlendirdiler.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"