On altıncı asırda yetişen meşhur Osmanlı târihçisi. Adı, Mustafa bin Ahmed’dir. 1541 senesi Nisan ayında Gelibolu’da doğdu. Küçük yaşta tahsîle başlayan Âlî Efendi yirmi yaşında medreseden mezun oldu.
Mihr-ü Mah adlı eserini şehzâde İkinci Selim’e takdim ederek dîvân kâtibliği vazîfesine atandı. Daha sonra Şam beylerbeyi Lala Mustafa Paşanın dîvân kâtipliğine tâyin edildi. Mustafa Paşanın Mısır beylerbeyi olması ile birlikte Mısır’a gitti. Bir süre sonra Mustafa Paşa Mısır beylerbeyliğinden alınınca, Manisa’daki Şehzâde Üçüncü Murâd’ın musâhibleri arasına girdi. Oradan Bosna Beylerbeyi Ferhat Paşanın dîvân kâtipliği vazîfesine tâyin edildi.
Sultan Üçüncü Murâd Han devrinde Gürcistan beylerbeyliği ve dîvân kâtipliği görevlerinde bulundu.
Sultan Üçüncü Mehmed tahta çıktığı zaman mîr-i mîrân rütbesiyle Şam vâliliğine tâyin edildi. Fakat o, yazmakta olduğu Künhü’l-Ahbâr adlı eserini tamamlamak için lüzumlu malzemeyi daha rahat bulabileceği Mısır defterdârlığı veya Amasya sancakbeyliğini istedi.
Son olarak kendisine Cidde emirliği verilen Âlî Efendi, bu vazîfesine Mısır ve Mekke yoluyla giderek hac farîzasını yerine getirdi. Sultan Üçüncü Mehmed’e yazdığı bir mesnevîde kendisine Mısır eyâletinin verilmesini ricâ etmişse de, buna nâil olamadan 1600 senesinde Cidde’de vefât etti.
Âlî, bir şâir olarak zaman zaman üstün şiirler yazmıştır. Bunu, ortaya koyduğu üç Dîvân’ı açıkça gösterir. Ayrıca şerh edebiyatımızda mühim yeri vardır. Sultan Üçüncü Murâd’ın şiirlerinin şerhini yapmıştır. Nefî gibi bâzı şâirlere mahlas vermesi onun şiirimizin ustalarından olduğunun açık delilidir. Ancak dalgalı ve dengesiz bir rûh yapısına sâhib olması hayâtına da aksetmiştir. Bunu diğer eserlerinde de görmek mümkündür.
Âlî Mustafa Efendi, çeşitli alanlarda yazı yazmakla birlikte, asıl başarılı olduğu alan târihtir. Ayrıca eserlerinde tenkid fikrine yer verir. Asrını bir bakımdan ele alan bir yazar olup, manzum, mensur elliye yakın eseri vardır. Bunlardan en meşhuru dört bölümden meydana gelen Künhü’l-Ahbâr adlı târihidir. Bu eser, sâdece bir Osmanlı târihini değil, Peygamberler târihi, İslâm târihi, Türk ve Moğol târihi bahislerini de içine alan bir âlem târihidir. Âlî Efendi, eserde Osmanlı âlim ve şâirleri için de önemli bir kısım ayırmış olup, bu bölüm şâirler tezkiresi sayılabilecek genişliktedir. Eserin en geniş kısmı, 16. Asır Osmanlı târihini anlattığı bölümdür. Ayrıca İslâm târihinde verilen bilgiler geniş ve teferruâtlıdır. Eserin ilmî değerini artıran bir yönü, Âlî’nin, İslâm medeniyetinin gelişmesinde Türklerin büyük rolüne ve hizmetine dikkat çekmesidir. Bunun yanında, yeri geldikçe, bölüm bölüm Avrupa milletleri hakkında da kısa bilgiler verilmiştir. Eserin başından İstanbul’un fethine kadar olan kısmı tertibine uygun olarak beş cilt hâlinde basılmıştır. Yazmaları çeşitli parçalar hâlinde İstanbul’un birçok kütüphânelerinde bulunmaktadır.
Kavâidü’l-Mecâlis; Osmanlı medeniyeti ve sosyal hayâtı bakımından kıymetli bilgiler veren bir görgü ve âdâb-ı muâşeret kitabıdır. Âlî Efendi, ömrünün sonlarına doğru Sultan Üçüncü Murâd Hanın isteği üzerine yazdığı bu eserde, mühim meclislerde çeşitli sınıf, sanat ve mesleklere mensup insanların nasıl hareket edeceklerini, nasıl giyineceklerini, kısacası topluluk içinde âdâba uygun yaşamak için neler yapmak ve neleri bilmek gerektiğini anlatmıştır.
Diğer bir önemli eseri Menâkıb-ı Hünerverân’dır. Eserde Türk-İslâm âleminde yetişen büyük hattatlar ve bunların hat sanatlarından, ayrıca tasvircilerden, tezhipçilerden, mücellit, halkari, zerefşân ve oyma sanatlarından bahsedilmekte, zamânın diğer sanatları ve sanatkârları hakkında da kıymetli bilgiler verilmektedir. İstanbul ve Viyana kütüphânelerinde dokuz nüshası bulunan eser, yedi bölümden meydana gelmiştir. İbn-ül-Emin Mahmûd Kemâl tarafından 1926 senesinde İstanbul’da eserin karşılaştırmalı neşri gerçekleştirilmiştir.
Âlî’nin yazdığı diğer mühim eserler şunlardır:
1) Nâdir-ül-Mahârîb,
2) Heft Meclis,
3) Zübdet-üt-Tevârih,
4) Nusretnâme,
5) Câmi-ul-Hubûr der Mecâlis-i Sûr,
6) Mirkât-ül-Cihâd,
7) Füsûlü Hallü Akd ve Usûli Harc ü Nakd,
8) Hâlât-ül-Kâhire min el-Âdât- iz-Zâhire,
9) Mihr ü Mah,
10) Mihr ü Vefâ,
11) Tuhfet-ül-Uşşâk,
12) Râhat-ün-Nüfûs,
13) Hilyet-ür-Ricâl,
14) Münşeât,
15) Mahâsin-ül-Âdâb,
16) Dîvân (üç adet Vâridât-ı Enîka).
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"