On beşinci asır târihçilerinden. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Eserlerinden çıkan bilgilere göre adı Tûr-ı Sînâ’dır. İstanbul’un fethinden sonra, İstanbul’un iskânı sırasında mukâtaanın yazılmasında görevlendirildi. Bu görevi yerine getirerek hazırladığı defteri beğenen Fâtih Sultan Mehmed onu maiyetine aldırdı. Baş defterdarlığa kadar yükseldi.
Dursun Bey, 1456’da yapılan Belgrad Seferine katıldı. Daha sonra Mahmud Paşanın hizmetine girdi ve onun dîvân katibi oldu. Mahmud Paşanın azlinden sonra da saraydaki îtibârını kaybetmeyen Dursun Bey 1476’da Buğdan Seferi dönüşünde yazıp Fâtih Sultan Mehmed’e takdim ettiği bir kıt’a karşılığında çok ihsanlara nâil oldu. İkinci Bâyezîd devrinde arasıra da olsa sultanın ihsanlarına kavuştu. Vefât târihi belli değildir.
Dursun Beyin bilinen eseri Târîh-i Ebü’l-Feth’tir. 1490-1495 seneleri arasında Sultan Fâtih’in gazâlarını ve fetihlerini anlatan bir eserdir. Eser önsöz, giriş ve asıl metin olmak üzere üç ana bölümden meydana gelir. Eserin dili aynı asırda yazılan Tevârîh-i Âl-i Osman türündeki eserlerin dilinden çok farklıdır. Arapça ve Farsça tamlamalar oldukça fazladır. Bilinen altı yazma nüshası İstanbul’daki çeşitli kütüphanelerde yer alır. Eser ilk defa 1912’de Mehmed Ârif tarafından yayımlanmıştır.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"