On beşinci yüzyılda yaşamış Osmanlı tarihçilerinden. 1400 yılında Amasya’da doğdu. Asıl adı Ahmed Aşıki’dir. Aşık Paşanın soyundan geldiği için, Aşıkpaşazade ismiyle tanınmıştır. Hayatı hakkında çok az bilgi vardır. 1914 yılında kendi adı ile anılan tarihi yayınlanınca dikkatleri üzerine çekti. Buradaki bilgilere göre, Aşıkpaşazade, şehzadelerin taht kavgası esnasında, Çelebi Sultan Mehmed Hanın Musa Çelebi’ye karşı gönderdiği orduya katıldı. Yolda hastalanarak, Geyve’de elimizde bulunan ilk yazılı Osmanlı Tarihi’nin müellifi Yahşi Fakih’in evinde istirahat için kaldı. Bu esnada Yahşi Fakih’in eserini okuma fırsatını elde etti.
Yine tarihinden anlaşıldığına göre, Aşıkpaşazade Anadolu ve Rumeli’de birçok seferlere katılmıştır. Hac için çıktığı yolculuk esnasında Konya’da Sadreddin Konevi Tekkesiinde bulunan Şeyh Abdullah Makdisi’den feyz aldığı ve ondan manevi ilimleri öğrendiği bilinmektedir. Aşıkpaşazade, İstanbul’un fethinde de bulundu ve kitabında bu hadiseye yer verdi. Fatih semtinde büyük dedesi Aşık Paşa adına bir mescit yaptırdı. Seksen yaşındayken eserini yazmaya başladı. 100 yaşının üzerindeyken vefat ettiği anlaşılmaktadır. Mezarı muhtemelen büyük dedesi Aşık Paşa adına inşa ettirdiği cami bahçesindedir.
Aşıkpaşazade’ye eserini yazma fikri, ilk defa Yahşi Fakih’in evindeyken geldi. Ankara Savaşına kadar olan kısmını Yahşi Fakih’in eserinden yazdı. Geri kalan kısmını da duyup gördüklerine göre kaleme aldı. Eseri, ilk defa, İstanbul Arkeoloji Müzesi kitaplağındaki nüshası esas alınarak, 1914’te İstanbul’da yayınlandı. Daha sonra tenkitli ve 11 nüshası karşılaştırılarak 1928-29’da yeniden neşredildi.
Daha ziyade gazaya giden askerin maneviyatını arttırmak için yazdığı eserinde sade, dini, milli hislere hitab edici bir üslup kullanan Aşıkpaşazade hadiseleri zaman zaman tahlile tabi tutar. Anonim tarihlerden farklı özelliği ise, Osmanlı padişahlarının birer mücahid gazi oldukularını belirtmesi, Osmanlı Devletinin kuruluşunda ve bilhassa Anadolu'da İslami Türk kültürünün yerleşmesinde büyük rol oynayan, abdalan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum gibi ahi kuruluşları hakkında bilgi vermesidir. Eserlerinden en önemlisi kendi adını taşıyan Aşıkpaşazade Tarihi isimli bu tarih kitabıdır.
Aşıkpaşazade’nin anlatış tarzı hakkında aşağıdaki parça iyi bir örnektir.
Osman Gazinin rüyası:
Osman Gazi niyaz itdi ve bir lahza ağladı. Uyku galib oldu. Yatdı, uyudu. Gördi kim, kendülerinün arasında bir aziz şeyh var idi. Hayli kerameti zahir olmuş idi. Adı Derviş idi. Ve illa dervişlik batınında idi. Dünyası ve nimeti, davarı çok idi. Ve sahib-i çerağ u alem idi. Misafirhanesi boş olmaz idi. Ve Osman Gazi dahi gah gah gelür idi. Bu azize konuk olur idi.
Osman Gazi kim uyudı, düşinde gördi kim bu azizün koynından bir ay doğar, gelür Osman Gazi’nün koynına girer. Bu ay kim Osman Gazi'nün koynına girdüği demde göbeğinden bir ağaç biter. Dahi gölgesi alemi tutar. Gölgesinün altında dağlar var ve her dağun dibinden sular çıkar. Ve bu sulardan kimi içer, kimi bahçeler suvarur ve kimi çeşmeler akudur.
Andan uykudan uyandı. Sürdi. Geldi. Şeyh’e haber virdi. Şeyh eyidür:
Oğul Osman! Sana muştulık olsun ki, Hak teala sana ve neslüne padişahlık virdi. Mübarek olsun, dir. Ve benüm kızum Mal Hatun senün helalün oldı.” didi. Ve hemandem nikah idüp kızını Osman Gazi’ye virdi.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"