Bu mektûb, Hân-ı Hânâna “rahmetullahi aleyh” yazılmışdır. Bir muhtâcın gönderildiği bildirilmekdedir:
Allahü teâlâ, bizi ve sizleri Peygamberlerin efendisinin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” yolunda bulundursun. Zâhirimizi ve bâtınımızı bu yoldan ayırmasın. Bu düâmıza âmîn diyenlere rahmet eylesin! Çok mühim olan iki şey, elimde olmıyarak, bu yazımla başınızı ağrıtmağa beni sürükledi. Birincisi, incindiğimizi zannetmeyiniz. Belki sevgimiz ve ihlâsımız artmakdadır. İkincisi fazîlet ve salâh sâhibi olan bir muhtâcın ihtiyâcını bildirmekdir. Kendisi ma’rifet ve şühûd zînetleri ile süslüdür. Nesebi kerîm, hasebi şerîfdir. Muhterem efendim! Doğru sözü bildirmek biraz acı olur. Çoklarına çok acı gelir. Az kimseye de az acı gelir. Bu acılığı bal gibi tatlı olarak alabilecek ve dahâ var mı diyecek mes’ûd bir kimse lâzımdır.
Hâllerin değişik olması, mahlûkların sıfatıdır, özelliğidir. Temkîne ya’nî hâllerin değişmemesine kavuşanlar da, az da olsa değişiklikden kurtulamaz. Zevallı mahlûk, çok olur ki, celâl sıfatlarının saltanatı altında kıvranır. Başka zemân da, cemâl sıfatlarının esîri olur. Bir zemân (Kabz) ya’nî sıkıntı olan yerdedir. Başka zemân (Bast), genişlik meydânındadır. Her zemânın hükmleri birbirine benzemez. Dün öyle idi. Bugün böyledir. Hadîs-i şerîfde, (Mü’minin kalbi, Allahü teâlânın parmaklarından iki parmak arasındadır. [Ya’nî Onun kudreti altındadır.] Kalbi, istediği gibi değişdirir) buyuruldu. Vesselâm.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"