Salâhaddin Eyyûbî, bu yüksek şahsiyet, bütün Müslümanlar için iftihar kaynağı olduğu gibi, dünya tarihinde de teşkilâtçılığı, kahramanlığı ve âlicenaplığı ile parlak bir nâm ile anılmaktadır.
Ürdün’de iken Filistinli gençler arasında çok meşhur Yecib Salâhaddin (Salâhaddin lâzım) adlı bir marş dinlemiştim. Kasdedilen Salâhaddin Eyyûbî idi tabii. Hıristiyan Arapların bile, Kudüs’ü “menfur” Yahudilerden kurtaracak bir “Saladin” beklediklerini hayretle görmüştüm. Salâhaddin Eyyûbî, sadece İslâm âleminde değil, Avrupalılar tarafından da tanınan ve takdir edilen bir şahsiyettir. Hayatı filmlere mevzu olmuştur. Bunda mağluplarına gösterdiği ve Avrupalıların pek yabancı olduğu âlicenaplığın da rolü vardır elbette.
Gerçek ismi Yusuf’tur. Doğum yeri olan Irak’ın kuzeyindeki Tikrit, şimdi Salâhaddin diye anılıyor.Saddam’ın da memleketidir. Zavallı, kendisini II. Salâhaddin ilan etmişti. Salâhaddin, ilme ve dine düşkün babası tarafından iyi yetiştirildi. Hâfız ve fakih idi. Selçukluların Tikrit muhafızı oldu. Harblerde dikkat çeken kahramanlığını Suriye Atabeyi Nureddin Zengî’ye anlattılar. O da kendisini yanına aldı. Mısır’da hüküm süren Şiî Fâtımîleri bertaraf etmek üzere gönderdi. Haçlılardan yardım alan Fâtımîler, herkesin geçilmez dediği Tîh çölünü aşan ve Nil’i yüzerek geçen Salâhaddin’in önünde duramadı. Salâhaddin, Fâtımîlerin veziri olup kaleyi içeriden fethetti. İslâm tarihinde çok uğursuz bir rol oynayan bu hanedanı devirip, Mısır’da tekrar Sünnî akideyi hâkim kıldı. 1171’de hutbeyi Abbasî halifesi adına okuttu. O da kendisini sultan ilan etti. Nureddin Zengî vefat edince, Salâhaddin, Suriye, Irak ve Güneydoğu Anadolusu’na da hâkim oldu. Müslümanları Haçlılara karşı birleştirdi. Eyyûbîler, tarihin kısa ömürlü, fakat en parlak devletlerindendir. Bu sayede arkadan gelen Memlûk Sultanı Baybars, hem Haçlıları, hem Moğolları yenerek, Salâhaddin’den de büyük bir iş başardı.
Papa kahrından öldü
Bu sırada Filistin ve Lübnan’da hüküm süren Haçlılar, anlaşmayı bozup Hazret-i Peygamber’in kabrini yıkarak na’şını kaçırmaya karar verdiler. Salâhaddin, süratle üzerlerine yürüdü. Hıttîn’de hepsini bozguna uğrattı. Akkâ, Beyrut, Sayda ve nihayet Kudüs düştü. 88 yıldır Haçlıların elinde olan Kudüs’ün düşüşü Avrupalıları şaşkına uğrattı. Papa kahrından öldü. Alman Kralı Friedrich Barbarossa, Fransız Kralı Philippe ve İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard, eli silah tutan kim varsa toplayıp Kudüs’ü kurtarmaya geldiler. 1189’da Akkâ kuşatıldı. Salâhaddin Eyyûbî, iki sene kaleyi müdafaa etti. Zaman zaman huruç hareketleri ile düşmana zâyiat verdirdi. Tarihe geçen bu emsalsiz mukavemet neticesinde Akkâ düştü ise de, Haçlılar elli bin zâyiat verdiler. Bunun intikamını halkı kılıçtan geçirerek aldılar. Halbuki Salâhaddin, Kudüs’ü aldığında, halkın 40 gün içinde serbestçe şehri terk etmelerine izin vermişti. Böylece III. Haçlı Seferi muvaffak olamadı. Kaleden çıkan bir avuç mücahidi gören Haçlılar çok şaşırdılar. “Bizi iki sene uğraştıran bunlar mıydı?” demekten kendilerini alamadılar.
Şam’a çekilen Salâhaddin, Mescid-i Aksâ’yı tamir ettirdikten sonra hastalandı. Ölüm döşeğinde iken hazırlattığı kefenini bir mızrağın ucuna bağlatıp bir tellâlın eline vererek sokaklarda; “İşte Sultan Salâhaddin, şan ve şerefe kavuşmuş olduğu halde, dünyadan bu kefenle gidiyor!” diye bağırttırdı. 1193’te vefat etti. Geride mezarını kaldırmaya bile yetecek parası olmadığı görüldü. Tarihte ender yetişen şahsiyetlerdendir. Hayatı hep hizmetle geçti. Rahat yüzü görmedi. Basit bir mümin gibi yaşadı. Ahlâklı, eli açık, merhametli ve âdildi. Zamanı, İslâm tarihinin parlak bir sayfasıdır. İlmi himaye etti. Şam medreselerinde 600’den fazla fakih ders verirdi. Maiyetine arkadaş gibi davranırdı. Kendisini gören, sultanın huzurunda olduğunu anlamazdı. Akka müdâfaası sırasında, bir şikâyette bulunan kadıncağıza “Şimdi sırası mı?” diyecek oldu. “Madem ki başımıza sultan olarak geçtiniz, işimizi halletmeye mecbursunuz” deyince kadının işini halletti. Böylece Salâhaddin (Dinin iyiliği) adını hakkıyla taşıdı. Alman imparatoru bu büyük kahraman için mermer bir lahit göndermiş; Sultan Hamid eskisinin yanına konulmasını emretmiştir. 1920’de Şam Fransızların eline düşünce, General Gouraut, Salâhaddin’in kabrine ayağıyla bir kaç defa vurup, “Haçlı Seferi asıl şimdi bitti! Uyan Saladin! Biz döndük!” dediği meşhurdur.
Kürt mü, Türk mü?
Salâhaddin Eyyûbî, ırk itibariyle ne Kürt, ne de Türktür. Dedesinin babası Mervan, tarihçi İbni Haldun’a göre Himyer soyundan bir Arabdır. Azerbaycan’ın Düvin şehrinde Revâdiye aşiretinin reisi idi. Sonra Selçuklu atabeyleri tarafından Kuzey Irak’taki Tikrit'e kale muhafızı tayin edildi. Revâdîler, Kafkasya’ya da sonradan gelmişlerdir. Asılları Yemen’den Basra’ya gelip yerleşen bir Arap aşiretidir. Zamanla Kürt Hizbânê cemaati arasında yaşayarak Kürtleşmiştir. İbni Hallikan, İbni Esîr ve Şerefhan da böyle söyler. Salâhaddin’in annesi Türk idi. Nitekim kardeşlerinin Turanşah, Tuğtekin, Tokuş, Böri gibi otantik Türk isimleri taşıması tesadüfî değildir. Eniştesi Erbil Emiri Muzaffereddin Gökbörî idi. Parlak Mevlid cemiyetleri tertiplemesiyle tanınmıştır. Zevcesi Nureddin Zengi’nin dulu idi.
Salâhaddin, Kürtleşmiş bir Arab ailesinden gelmekle beraber, yaşadığı vasat itibariyle Türkçe konuşuyordu. Selçuklu Atabeylerinden vazife almıştır. Umumi kaidelere göre biyografisi verildiği zaman “Selçuklu devlet adamı” denilmektedir. İmparatorluklarda devlet adamlarının, hatta hükümdarların bile muayyen bir ırktan olması bahis mevzuu değildir. Bugün milliyetçi Kürtlerin çok sahip çıktığı Salâhaddin Eyyûbî, bu sebeplerden dolayı tarihî bakımdan Türk sayılıyor. Mısır ve Suriye’de kurduğu Eyyûbî Devleti ise tam bir Arap devleti karakterindedir. Bu yüksek şahsiyet, bütün Müslümanlar için iftihar kaynağı olduğu gibi, dünya tarihinde de parlak bir nâm ile anılmaktadır. Salâhaddin Eyyûbî’ye bu sual sorulsa idi, muhtemelen şaşırır,“Elhamdülillah Müslümanım” derdi.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"