Mir'at-ı Hakikat - Mahmud Celaleddin Paşa

HAZIRLAYANIN ÖNSÖZÜ

miratihakikatBir milletin tarihi bilinmeden istikbâli için ne yapılacağını isabetle tâyin etmek güçtür. Gerçekten tarihten ders ve ibret alınmadan geleceğe yön vermek mümkün değildir. Tarih şuuruna sahip olmayan bir milletin, bir devletin bekasından söz edi­lemez. Bugün medeniyette hamle yapmış milletler, öncelikle tarih tetkiklerinde de en yüksek seviyeye erişmişlerdir. Yalnız ilmî araştırmalar bakımından değil, aynı za­manda millî tarih şuurunu geliştirmek gayesiyle de tarih kaynaklarımızın ilim ve halk için hazırlanmış metinlerini neşretmemiz zarurî görünmektedir.

Çeşitli ırk ve dinlere mensup toplulukları bir çatı altında toplayarak asırlarca devam eden bir Cihan Devleti kurmuş, idaresi altında yaşayanlara hak ve adaleti, medeniyetin nimetlerini tattırmış bir milletin, asırların süzgecinden geçen engin bir devlet tecrübesine ve zengin bir tarih hazînesine sahipolduğundan şüphe edilemez.

özellikle buhranlı dönemlerde, daha önce yaşanmış hâdiselerin tecrübeleriyle dolu tarihimize eğilerek, ondan günümüz ve gelecek için ders almamız kaçınılmaz bir mecburiyettir. Meselâ sadeleştirilmiş metnini sunduğumuz bu eserin incelenme­siyle de, bugün yaşamakta olduğumuz hâdiseler ve buhranların, aslında, geçmişe uzanan kökleri olduğu; tarihî gerçeklerin değişmeden bütün çıplaklığıyla sürüp git­mekte bulunduğu görülecektir.

Geleceğe güvenle bakmak, millî varlığımızı devam ettirebilmek için bunların bi­linmesi zarurîdir. Bu sebepte de bilhassa zamanımız mes'eleleriyle yakından ilgisi bulunan önemli tarihî kaynakların istifâdeye sunulmasına İhtiyaç vardır. Hele bu kaynaklar mühim mevkilerde bulunmuş, hâdiselerin içinde bizzat yaşamış ve birçok devlet sırlarına vâkıf ehliyetli kimseler tarafından kaleme alınmış eserler olursa, bunların sağlayacağı fayda, şüphesiz, daha da önem kazanır.

Sunduğumuz kitap, son devir Osmanlı tarihinin en buhranlı dönemlerinden birini, 1875-1878 devresine âit birçok siyâsî hâdiseleri ihtiva eden bir kaynak eserdir. Müellif Mahmud Celâleddin Paşa, ondokuzuncu asrın ikinci yarısında yetişen büyük Türk devlet adamlarından bini olup, en mühim kararların alındığı kabine toplantılarında görevi icâbı bulunmuş ve çok defa bu toplantılar sonunda alman birçok önemli kararlar, onun kalemiyle ifâdesini bulmuştur. Bunun yanısıra müellif, devlet ricali arasındaki çekişmelerin gizli sebeplerini yakalamaya çalışmış ve bâzı siyâsî sırları, kapalı kapılar arkasında döndürülen entrikaları tesbit imkânını bulmuştur. Resmî yazışmalara ve kendi müşahedelerine dayanarak yazdıklarının dışındakiler ise, hâdiselerin içinde bizzat yaşamış sözüne güvenilir kimselerden tahkîk ederek yazmıştır. Böylece müellif, tetkiklerini, gördüklerini ve duyduklarını tenkid süzgecinden geçirerek ve bunlara kendi yorumlarını da ekleyerek, yaşadığı devrin ibret ve dehşet dolu bir tablosunu ustaca bir üslûbla tasvir etmiştir.    

Gerçekten tam bir vukuf ve selâhiyetle kaleme alınmış olup, yakın tarihimizin özellikte siyâsî, kısmen de iktisadî ve İçtimaî mes'eleleri hakkında ilgi çekici bilgiler veren bu eserde, şu önemli konulara yer verilmiştir.

• Asırlardan beri Osmanlı idaresi altında yaşamış bulunan Bulgarların, Sırpların ve Karadağlıların, Türk dünyasının amansız düşmanı Rusların kışkırtmasiyle ayaklanmaları. İsyanlar, İhtilâller... ve Rusların Osmanlı Devleti üzerindeki emelleri...

  • Bâzı devlet ricalinin mevki kapmak ve saraya yaklaşmak için içine düştükleri ah­lâkî fesat...
  • Osmanlı tarihinde ilk defa bir darbe ile tahtından uzaklaştırılan bir hâkan: Sul­tan Abdülaziz Hân... Meşru' bir hükümdara karşı duyulan kin ve düşmanlığın ger­çek sebepleri... ve öldürülme olayı...
  • Osmanlı mâliyesinin içine düştüğü yürekler acısı durum... Çar-çur edilen devlet hazînesi... Mâlî vaziyeti düzeltmek için alınan çoğu yetersiz ve sonuç vermeyen tedbirler...
  • Osmanlı Devleti'ni parçalamak için hazırlanan plânlar, tertipler... Rusya, İngil­tere, Avusturya ve Fransa'nın Osmanlı Devletî'ne karşı yürüttükleri müşterek siyâ­setin iç yüzü...
  • Rusya ve Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki ağır baskı ve tehditle­ri... ve Şark Meselesi... Dış baskılar sebebiyle Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığının tehlikeye düşmesi... Siz içerden biz dışardan kaidesince Devletin nasıl çökertilmek istendiği..
  • Memleketin en buhranlı ve en tehlikeli bir devresinde şahsî ihtiraslar ve kinler uğruna bâzı devlet adamlarının talebeyi kışkırtarak sokağa dökmesi...
  • Dörtbir ucundan ateşe verilmiş koca bir devletin çökmekte olan çatışı altında bitmek tükenmek bilmeyen post kavgaları... ve kısır çekişmeler., şahsî hesaplar...
  • Fevkalâde buhranlı bir dönemde ve emniyetsiz bir ortam içinde tahta geçen bir hakan: İkinci Abdülhamid Hân. Fesat çemberi içinde, hal' ve ihtilâl tehditleri ara­sında geçen zor günler.. Kanûn-i Esâsî'nin îlânı... Meb'ûsan Meclisi'nin açılışı ve azınlıkların sûret-i haktan görünen beyanları... oynanmak istenen oyunlar...
  • "Savaş, savaş" diye yükselen sesler... ve bunun bir felâket olduğunu söyleyenle­re tıkanan kulaklar... ve nihayet 93 harbi denilen büyük felâket...
  • Elde mevcut imkânlar hesap edilmeden, düşmanla savaşabilecek güce sahip olu­nup olunmadığına bakılmadan, sorumlu kişilerin asılsız beyânlariyle koca bir devle­tin harp ateşine atılması.. İsabetsiz kararlar... Biribirinî tutmayan ifâdeler.. Ordu kumandasına uzaktan müdâhaleler...
  • Osmanlı hâriciyesini temsil eden kişilerin beceriksizliği... İngilizlerin Osmanlı Devleti'ni oyalayıcı taktikleri.. Diplomatik oyunlar.. Entrikalar... Gizli ittifaklar...
  • Türk-Rus savaşının Balkanlarda yol açtığı elim hâdiseler... Bulgar ve Rus me­zâlimi... Müslümanların uğradığı akıl almaz zulüm ve işkenceler.. Kan ve ateş der­yası içinde başlayan göçler... Ayyuka çıkan feryadlar.. Gözlerden akan kanlı yaşlar.. Korka ve dehşet içinde sığınacak yer arayan insanlar..
  • Gazi Osman Paşa'nın dillere destan olan, dünyanın hayranlığını, hattâ düşman­ların bile takdirini toplayan Plevne Müdâfaası... Düşmanın üstün kuvvetine rağmen Türk gücünün Anadolu ve Tuna Cephelerinde yer yer meydana getirdiği hârikalar.. İnsan cesetleriyle dolup taşan hendekler... Tüyler ürpertici sahneler... Türk direnişi karşısında telâşa kapılan Rus Çarı'nın "Hıristiyanlık mahvoluyor" feryadiyle Hıris­tiyan âlemini yardıma çağırması...

İşte yukarıda ana başlıklar hâlinde muhteva ve önemini belirtip özetlemeye çalıştığımız bu eserin dili ve üslûbu, tasvir ve tahlil ettiği hâdiselerin genişliği, yoğunlu­ğu ve karmaşıklığına uygun bir karakter taşımaktadır: En geniş ve ince nitelikleri be­lirtmek üzere kullanılmış çoğu isîm-fiil gruplarına dayanan sıfat tamlamaları; birbiri ardına ortaya çıkıp gelişen hâdiseleri bütün yönleriyle aktarmak maksadiyle yer ve­rilmiş çeşitli ve büyük bir kısmı zarf-fiil gurupları hâlinde bulunan zarflar... ve bun­ların bir araya gelmesiyle oluşan uzun cümleler... Nihayet, bu yapının malzemesini teşkil eden çok zengin bir kelime kadrosu.

Fransızcayı iyi bildiği anlaşılan Mir'ât-ı Hakikat yazarının bu dilin tesiri altında kaldığı açıkça anlaşılıyor. Ayrıca Avrupa siyâset, diplomasi ve politika dilinden alınma birçok kelime için yazar, kendi dilinden karşılıklar kullanmış, böylece eserde pek çok kelime ve terkip, bilinen anlamları dışında yeni mânâlar kazanmıştır.

Kısaca belirtmeye çatıştığımız bu hususiyetleri ile Mir'ât-ı Hakikat, bugünkü , nesillerce kolayca okunup anlaşılabilecek bir eser değildir. Bu sebeple, mümkün ol­duğu kadar sâdeleştirilip anlaşılabilir bir duruma getirilmeğe çalışılmıştır. Pek çok kelimenin yaşayan dildeki karşılıkları kullanılmış, terkipler çözülmüş, uzun cümle­ler uygun yerlerinden kesilerek, yerine göre birkaç cümle hâline getirilmiş; ancak mânâ bütünlüğünü bozmamak ve nüansların kaybolmasından kaçınmak gayesiyle uzun cümleler yer yer aynen bırakılmıştır.

Son devir tarihimizin ibretli sayfalarını ihtiva eden ve naklettiği hâdiselerin pek çoğunu bizzat yaşamış bir devlet adamının güçlü kaleminden çıkan, birinci derecede kaynak mahiyetindeki bu kıymetti eser, sırf herkesçe kolayca anlaşılabilsin diye da­ha fazla zorlanamaz, ifâde gücü azaltılarak kolaycılığa fedâ edilemezdi. Bu yol bir eseri sadeleştirmek değil, birçok örneğinde görüldüğü gibi, basitleştirmek, dolayısiyle bozmak, değiştirmektir. Eseri şu haliyle okuyup anlamağa çalışacaklar, umulur ki bu kolay yolun niye seçilmediğini takdir edecekler ve şüphesiz, kendilerine düşen gayret ve külfetin meyvelerini devşireceklerdir. Çünkü bu eserin tarihin İbret aynası­na yansıyan yönlerini kavramağa çalışacak olanlar, yakın tarihimizin karanlıkta kalmış birçok hâdisesi ve kahramanı üzerine tutulmuş kuvvetli ışıklar sayesinde on­ları daha yakından öğrenmek, tanımak ve bilmek imkânını elde etmiş olacaklardır.

Metinde geçen yabancı men 'şelî yer ve şahıs isimleri Türkçe kullanılış şekliyle verilmiş; ancak indekste, orijinal yazılışları parantez içinde gösterilmiştir. Kitapta yer alan resimler ve haritalar ise, esere bir zenginlik kazandırmak maksadiyle tarafımızdan eklenmiştir.

Eserde bulunabilecek birtakım tertip hatâları ile zuhûl ve noksanların hoşgörü ile karşılanacağını ümit ediyorum. Bu çalışmayı yaparken karşılaştığım bâzı müşkilleri halletmemde yardımlarını esirgemeyen muhterem hocam Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu ile değerli arkadaşım Doç. Dr. Mertol Tulum'a, metnin daktilosunda ve in­deksinin hazırlanmasında büyük emeği geçen Dr. İlhan Şahin'e, haritaları çizen mestekdaşım Dr. Yusuf Halaçoğlu'na teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca bu mühim eseri yayınlamak himmetinde bulunan Berekât Yayınevi'ne de şükranlarımı suna­rım.

Doç. Dr. İsmet Miroğlu

Fatih 1983