Muhammed aleyhisselâmın fazîletlerini bildiren yüzlerce kitap vardır. Fazîlet, üstünlük demektir. Üstünlüklerinden bâzıları aşağıda bildirilmiştir:
1. Mahlûklar içinde ilk olarak Muhammed aleyhisselâmın rûhu yaratılmıştır.
2. Allahü teâlâ, O’nun ismini arşa, cennetlere ve yedi kat göklere yazmıştır.
3. Muhammed aleyhisselâmın ismini söylemekten başka vazîfesi olmayan melekler vardır.
4. Meleklerin hazret-i Âdem’e karşı secde etmeleri için emir olunması, alnında Muhammed aleyhisselâmın nûru bulunduğu için idi.
5. Allahü teâlâ bütün peygamberlere emretti ki, Muhammed aleyhisselâm sizin zamânınızda peygamber olursa, O’na îman etmeleri için ümmetlerinize de emrediniz!
6. Tevrât, İncîl ve Zebûr’da Muhammed aleyhisselâmın ve dört halîfesinin ve eshâbından ve ümmetinden bâzılarının güzel sıfatları bildirilmiş ve medh olunmuşlardır. Allahü teâlâ, kendinin Mahmûd isminden Muhammed kelimesini çıkararak Habibine isim koymuştur. Allahü teâlâ, kendi isimlerinden Raûf ve Rahîm isimlerini Habîbine de vermiştir.
7. Dünyâya geleceği zaman, çok büyük alâmetler görülmüştür. Bunlar târih ve mevlid kitaplarında yazılıdır.
8. Dünyâya gelince, şeytanlar ve cinler göke çıkamaz, meleklerden haber çalamaz oldular.
9. Dünyâya geldiği zaman, yeryüzündeki bütün putlar, tapınılan heykeller yüzüstü devrildiler.
10. Beşiğini melekler sallardı.
11. Beşikte iken konuşmağa başladı.
12. Çocuk iken, açıklarda gezerken, başı hizâsında bir bulut, birlikte hareket ederek gölge yapardı. Bu hâl, peygamberliği başlayıncaya kadar devam etti.
13. Üç yaşında iken, kırk yaşında peygamberliği bildirildiği zaman ve elli iki yaşında mîrâca götürülürken, melekler göğsünü yardı. Cennet’ten getirdikleri leğen içinde Cennet suyu ile kalbini yıkadılar.
14. Her peygamberin sağ eli üstünde nübüvvet mührü vardı. Muhammed aleyhisselâmın ise, sırtında, sol kürekteki deri üzerinde kalbi hizâsında idi.
15. Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.
16. Aydınlıkta gördüğü gibi, karanlıkta da görürdü.
17. Tükürüğü acı suları tatlı yaptı. Hastalara şifâ verdi. Bebeklere süt gibi gıdâ oldu.
18. Gözleri uyurken, kalbi uyanık olurdu. Bütün peygamberler de böyle idi.
19. Ömründe hiç esnemedi. Bütün peygamberler de böyle idi.
20. Teri gül gibi güzel kokardı. Bir fakir kimse, kızını evlendirirken, kendisinden yardım istemişti. O ânda verecek şeyi yoktu. Küçük bir şişeye terinden koyup verdi. O kız, yüzüne, başına sürünce, evi misk gibi kokardı. Evi, güzel kokulu ev adı ile meşhûr oldu.
21. Orta boylu olduğu halde, uzun kimselerin yanında onlardan yüksek görünürdü.
22. Güneş ve ay ışığında yürüyünce, gölgesi yere düşmezdi.
23. Bedenine ve elbisesine sinek, sivri sinek ve başka böcekler konmazdı.
24. Çamaşırlarını ne kadar çok giyse, hiç kirlenmezlerdi.
25. Her yürüdüğü zaman, arkasından melekler gelirdi. Bunun için, Eshâbını önden yürütür; “Arkamı meleklere bırakın.” derdi.
26. Taş üstüne basınca, taşta ayağının izi kalırdı. Kum üstünde giderken hiç iz bırakmazdı.
27. Büyük bir mûcizesi de, mîrâca götürülmesidir. Burak denilen Cennet hayvanı ile Mekke’den Kudüs’e götürüldü. Oradan göklere ve arşa götürüldü. Kendisine acaip şeyler gösterildi. Allahü teâlâyı baş gözüyle bilinmeyen bir şekilde gördü. (Fakat bu görmesi, madde âleminin dışında yâni âhiret âleminde oldu.) Bir ânda tekrâr evine getirildi. Mîrâc mûcizesi başka hiçbir peygambere verilmedi.
28. İnsanlar ve melekler içinde en çok ilim O’na verildi. Ümmî olduğu halde, yâni kimseden bir şey öğrenmemiş iken, Allahü teâlâ O’na her şeyi bildirmiştir. Âdem aleyhisselâma her şeyin ismi bildirildiği gibi, O’na her şeyin ismi ve ilmi bildirilmiştir.
29. Ümmetinin isimleri, cisimleri ve aralarında olacak şeylerin hepsi kendisine bildirildi.
30. Aklı, bütün insanların aklından daha çoktur.
31. İnsanlarda bulunabilecek bütün iyi huyların hepsi O’na ihsân olundu. Büyük şâir Ömer İbnil Fârıd’a; “Resûlullah’ı niçin medh etmedin?” dediklerinde; “O’nu medh etmeğe gücüm yetmeyeceğini anladım. O’nu medh edecek kelime bulamadım.” demiştir.
32. Kelime-i şehâdette, ezânda, ikâmette, namazdaki teşehhüdde, birçok duâlarda, bâzı ibâdetlerde ve hutbelerde, nasîhat etmekte, sıkıntılı zamanlarda, kabirde, mahşerde, Cennet’te ve her mahlûkun lisanında Allahü teâlâ, O’nun ismini kendi isminin yanına koymuştur.
33. Üstünlüklerinin en üstünü, Habîbullah olmasıdır. Allahü teâlâ, O’nu kendisine sevgili, dost yapmıştır. O’nu herkesten, her melekten daha çok sevmiştir. “İbrâhim’i Halîl yaptım ise, seni kendime Habîb yaptım” buyurmuştur.
34. “Sana, râzı oluncaya kadar, (yeter deyinceye kadar) her dilediğini vereceğim” (Duhâ sûresi: 5) meâlindeki âyet, Allahü teâlânın O’na bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı İslâmiyyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve galebe ve ümmetine fetihler, zaferler ve kıyâmette her türlü şefâat ve tecellîler ihsân edeceğini vâd etmektedir. Bu âyet geldiği zaman, Cebrâil aleyhisselâma bakarak; “Ümmetimden birinin Cehennem’de kalmasına râzı olmam.” buyurdu.
35. Gece, gündüz, uyanık olsun, uykuda olsun, yalnız halde başkalarının yanında, yolculukta, evde ve harpte iken, hattâ gülerken, ağlarken, mübârek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi. Bâzı zamanlarda ise, yalnız Allah ile idi. Dünyâdaki vazifelerini yapabilmek ve mübârek kalbini beşeriyyet (insanlık) âlemine döndürmek için, zevcesi Âişe’nin yanına gelip; “Ey Âişe! Biraz benimle konuş.” buyurur, ondan sonra Eshâbına nasihat ve irşâd etmeye giderdi. Sabah namazının sünnetini evinde kalıp, Âişe radıyallahü anhâ ile bir miktar konuştuktan sonra Eshâbına farzı kıldırmak için mescide giderdi. Bu hâl peygamberimizin husûsî hallerindendir. Hazret-i Âişe ile konuşmadan dışarı çıksaydı, ilâhî tecellîlerden ve nûrlardan dolayı, yüzüne kimse bakamazdı.
36. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîm’de, her peygamberi kendi ismi ile bildirmiştir. Muhammed aleyhisselâmı ise, ey Resûlüm, ey Peygamberim, ey Habîbim diyerek zikretmiştir.
37. Gâyet açık, kolay anlaşılır olarak ve Arabî lisanının her lehçesiyle konuşurdu. Çeşitli yerlerden gelip soranlara onların diliyle cevap verirdi. İşitenler hayrân olurlardı. “Allah beni çok güzel yetiştirdi.” buyurdu.
38. Az kelimeyle çok şey anlatırdı. Yüz binden ziyâde hadîs-i şerifi, O’nun (Cevâmi-ul kelîm) olduğunu göstermektedir. Bâzı âlimler dediler ki, Muhammed aleyhisselâm, İslâm dîninin dört temelini, dört hadîsle bildirmiştir: “Ameller niyete göre değerlendirilir.” ve “Helâl meydandadır, harâm meydandadır.” ve “Dâvâcının şâhit göstermesi ve dâvâlının yemin etmesi lâzımdır.” ve “Bir kimse, kendine istediğini, din kardeşi için de istemedikçe, îmânı kâmil olmaz.” Bu dört hadisten birincisi, ibâdet bilgilerinin, ikincisi, muâmelât bilgilerinin, üçüncüsü, husûmât yâni adâlet işlerinin ve siyâset bilgilerinin, dördüncüsü de âdâb ve ahlâk bilgilerinin temelidir.
39. Muhammed aleyhisselâm mâsûm idi. Bilerek ve bilmeyerek büyük ve küçük, kırk yaşından evvel ve sonra, hiçbir günâh işlememiştir. Çirkin hiçbir hareketi görülmemiştir.
40. Müslümanların namazda otururken; “Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi.” okuyarak, Muhammed aleyhisselâma selâm vermeleri emrolundu. Namazda başka bir peygambere ve meleklere karşı söylemek câiz olmadı.
41. Rütbeyi, saltanatı istememiş, peygamberliği, fakirliği dilemiştir. Bir sabah Cebrâil aleyhisselâm ile konuşurken; “Bu gece evimizde yiyecek bir lokmamız yoktu.” buyurdu. O anda, İsrâfil aleyhisselâm gelip; “Allahü teâlâ söylediğini işitti ve beni gönderdi. İstersen her elini sürdüğün taş altın olsun, gümüş olsun, zümrüt olsun. İstersen melek olarak peygamberlik yap.” dedi. Resûlullah üç kere; “Kul olarak peygamberlik istiyorum.” dedi.
42. Başka peygambeler belli bir zamanda, belli bir memlekette peygamberlik yaptı. Muhammed aleyhisselâm ise, yer yüzündeki bütün insanlara ve cinne kıyâmete kadar peygamber olarak gönderilmiştir. Meleklerin, hayvanların, bitkilerin, cansızların, kısaca bütün mahlûkların peygamberi olduğunu bildiren âlimler de vardır.
43. Bütün varlıklara rahmeti, faydası yayılmıştır. Müminlere faydası meydandadır. Başka peygamberlerin zamânındaki kâfirlere, dünyâda azaplar yapılır, yok edilirlerdi. O’na îmân etmeyenlere dünyâda azap yapılmadı. Bir gün Cebrâil aleyhisselâma; “Allahü teâlâ, benim âlemlere rahmet olduğumu bildirdi. Benim rahmetimden sana da nasîb oldu mu?” dedi. Cebrâil aleyhisselâm; “Allah’ın büyüklüğü, dehşeti karşısında, sonumun nasıl olacağından hep korku içindeydim. Sana, emin olduğumu bildiren âyeti getirince; (Tekvîr sûresi: 20-21) bu medh ile müthiş korkudan kurtuldum. Bundan büyük rahmet olur mu?” dedi.
44. Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın râzı olmasını istemiştir.
45. Başka peygamberler, kâfirlerin iftirâlarına kendileri cevap vermiştir. Muhammed aleyhisselâma yapılan iftirâlara ise, Allahü teâlâ cevap vererek, O’nun müdâfaasını yapmıştır.
46. Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin sayısı, başka peygamberlerin ümmetlerinin sayıları toplamından daha çoktur. Onlardan daha üstün ve daha şereflidirler. Cennet’e gideceklerin üçte ikisinin bu ümmetten olacağı, hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir.
47. “Ümmetimin dalâlet üzerinde birleşmemelerini Rabbimden diledim. Kabûl eyledi.” hadîsi meşhurdur.
48. Resûlullah’a verilecek sevaplar, diğer peygamberlere verilecek sevaplardan kat kat fazladır.
49. Kendisini ismi ile çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak, uzaktan kendisine seslenmek, yolda önüne geçmek haram edilmiştir. Başka peygamberlerin ümmetleri, kendilerini isimleri ile çağırırlardı.
50. İsrâfil aleyhisselâm da Muhammed aleyhisselâma çok kerre gelmiştir. Başka peygamberlere yalnız Cebrâil aleyhisselâm gelmiştir.
51. Cebrâil aleyhisselâmı melek şeklinde iki kere görmüştür. Başka hiçbir peygambere melek şeklinde görünmemiştir.
52. Kendisine Cebrâil aleyhisselâm yirmi dört bin kerre gelmiştir. Başka Peygamberlerden en çok Mûsa aleyhisselâma, dört yüz kerre gelmiştir.
53. Allahü teâlâya Muhammed aleyhisselâm ile and vermek câiz olup, başka peygamberlerle ve meleklerle câiz değildir.
54. Muhammed aleyhisselâmdan sonra, zevcelerini başkalarının nikâhla almaları harâm edilmiş, bu bakımdan müminlerin anneleri oldukları bildirilmiştir.
Başka peygamberlerin zevceleri kendilerine yâ zararlı olmuş veya faydasız olmuşlardır. Muhammed aleyhisselâmın zevceleriyse, dünyâ ve âhiret işlerinde, kendisine yardımcı olmuşlar, fakirliğe sabretmişler, şükretmişler ve İslâmiyeti yaymakta çok hizmet etmişlerdir.
55. Resûlullah’ın kızları, zevceleri, dünyâ kadınlarının en üstünleridir. Eshâbının hepsi de, peygamberlerden başka, bütün insanların en üstünleridir. Şehirleri olan Mekke-i mükerreme ve sonra Medîne-i münevvere, yer yüzünün en kıymetli yerleridir. Mescid-i şerîfinde kılınan bir rekat namaza, bin rekat sevâbı yazılır. Başka ibâdetler için de böyledir. Kabri ile minberi arası, Cennet bahçesi gibi kıymetlidir. “Öldükten sonra beniz iyâret eden, diri iken etmiş gibidir. Haremeyn’den (Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere) birinde ölen bir mümin, kıyâmet günü emin olarak diriltilir.” buyurdu.
56. Herkesin soyu oğlundan ürer. Muhammed aleyhisselâmın soyu ise, kızı Fâtımâ’dandır.
57. O’nun her sözü, her işi doğrudur. Her ictihâdı, Allahü teâlâ tarafından doğrulanır.
58. O’nu sevmek herkese farzdır, “Allah’ı seven, beni sever.” buyurmuştur. O’nu sevmenin alâmeti, dînine, yoluna, sünnetine ve ahlâkına uymakdır. Kur’ân-ı kerîm’de; “Bana uyarsanız, Allah sizi sever.” demesi emrolundu.
59. O’nun Ehl-i beytini sevmek vâcibdir, “Ehl-i beytime düşmanlık eden münâfıktır.” buyurmuştur. Ehl-i beyt, zekât alması harâm olan akrabâsıdır. Bunlar, zevceleri ve dedesi Hâşim’in soyundan olan müminlerdir ki, Ali’nin, Ukayl’in, Câfer Tayyar’ın ve Abbâs’ın soyundan olanlardır.
60. Eshâbının hepsini sevmek vâcibdir, “Benden sonra, Eshâbıma düşmanlık etmeyiniz! Onları sevmek, beni sevmektir. Onlara düşman olmak, bana düşman olmaktır. Onları inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, Allah’ı incitir. Allahü teâlâ, kendisini incitene azap yapar.” buyurdu.
61. Muhammed aleyhisselâmın hadîs-i şerîflerini okumak ibâdettir. Okuyana sevap verilir.
62. Mübârek rûhunu almak için, Azrâil aleyhisselâm insan şeklinde geldi. İçeri girmek için izin istedi.
63. Kabirde, bilmediğimiz bir hayatla diridir. Kabirde Kur’ân-ı kerîm okur, namaz kılar. Bütün peygamberler de böyledir.
64. Dünyânın her yerinde Resûlullah’a salevât okuyan Müslümanların selâmlarını işiten melekler, kabrine gelip haber verirler. Kabrini her gün binlerce melek ziyâret eder.
65. Ümmetinin amelleri ve ibâdetleri her sabah ve akşam kendisine gösterilir. Bunları yapanları da görür, günâh işleyenlerin affı için duâ eder.
66. Kabrini ziyâret etmek, kadınlara da müstehabdır. Başka kabirleriyse, yalnız tenhâ zamanlarda ve örtülü olarak ziyâret etmeleri câizdir.
67. Diriyken olduğu gibi, vefâtından sonra da, dünyânın her yerinde, her zaman O’na tevessül edenlerin, yâni O’nun hâtırı ve hürmeti için isteyenlerin duâsını Allahü teâlâ kabul eder.
68. Kıyâmet günü kabirden ilk önce Resûlullah kalkacaktır. Üzerinde Cennet elbisesi bulunacaktır. Burak üzerinde mahşer (toplantı) yerine gidecektir. Elinde Livâülhamd denilen bayrak olacaktır. Peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracaktır. Hepsi, bin sene beklemekten, çok sıkılacaklardır. Sıra ile önce Âdem, Nûh, İbrâhim ve Mûsa ve Îsâ peygamberlere gidip, hesaba başlanması için şefâat etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özür bildirerek, Allahü teâlâdan utandıklarını, korktuklarını söyleyecekler, şefâat etmeyeceklerdir. Sonra, Resûlullah’a gelip yalvaracaklardır. Secde edip, duâ edecek ve şefâati kabul olacaktır. Önce, O’nun ümmetinin hesâbı görülecek, en önce sırattan geçecekler ve Cennet’e gireceklerdir. Her gittiği yeri nûrlandıracaklardır. Hazret-iFâtımâ sırattan geçerken; “Herkes gözlerini kapasın! Muhammed aleyhisselâmın kızı geliyor” denecektir.
69. Altı yerde şefâat edecektir. Birincisi; “Makâm-ı Mahmûd” denilen şefâatı ile, bütün insanları mahşerde beklemek azâbından kurtaracaktır. İkincisi, şefâati, çok kimseyi Cennet’e sokacaktır. Üçüncüsü, azap çekmesi lâzım olanları azâptan kurtaracaktır. Dördüncüsü, günâhı çok olan müminleri Cehennem’den çıkaracaktır. Beşincisi, sevâbı ve günâhı müsâvi olup, Ârâf denilen yerde bekleyenlerin Cennet’e gitmelerine şefâat edecektir. Altıncısı, Cennet’te olanların derecelerinin yükselmesine şefâat edecektir.
70. Resûlullah’ın Cennet’te bulunduğu makâmın ismi “Vesîle”dir. Burası Cennet’in en yüksek derecesidir. Cennet’te bulunan herkese birer dalı yetişecek olan sidretülmüntehâ ağacının kökü oradadır. Cennettekilere her nîmet, bu dallardan gelecektir.
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"