Kur'ân-ı kerîmin elli birinci sûresi. Zâriyât sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Altmış âyettir. Zâriyât kelimesi ile başladığından, bu isim verilmiştir. Sûrenin başındaki âyet-i kerîmeler, öldükten sonar dirilmenin, âhiret hayâtının ve âhirette mükâfât ve cezânın vukû bulacağını, pek muazzam kudret eserlerinin bir kısmına yeminle beyân edilmiştir. (İbn-i Abbâs, Râzî, Kurtubî) Zâriyât sûresinde meâlen buyruldu ki:
Şüphesiz ki muttakîler (takvâ sâhipleri), Cennetlerde pınar başlarındadır. Rablerinin kendilerine verdiğinden râzı oldukları hâlde. Doğrusu onlar bundan önce güzel amel işleyenlerdi. (Âyet: 15,16)
Onlar, geceleri pek az (bir zaman) uyurlar, seher vakitlerinde hep istiğfâr (tövbe) ederlerdi. (Zâriyât sûresi: 17,18)
Mahlûkâtına (yarattıklarına) rızık verici yalnız Allahü teâlâdır. (O), kuvvet sâhibidir, metîndir. (Zâriyât sûresi: 58)
Kim Zâriyât sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, dünyâda cereyân eden ve esen her bir rüzgârın adedi için on hasenât (sevâb) verir. (Hadîs-i şerîf-Envâr-ut-Tenzîl)
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"