Kur'ân-ı kerîmin kırk dördüncü sûresi. Duhân sûresi Mekke-i mükerremede nâzil olmuştur (inmiştir). Elli dokuz âyet-i kerîmedir. Adını onuncu âyet-i kerîmede geçen ve duman mânâsına olan duhân kelimesinden almıştır.
Bir rivâyete göre duhân kıyâmetin büyük alâmetlerinden birisidir. Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin mübârek bir gecede (Kadir gecesi veya Berât gecesinde) nâzil olduğu, inanmıyanların nasıl bir azâb görecekleri, Mûsâ aleyhisselâm ile Fir'avn'ın ve kavminin kısaları anlatılarak, inanmıyanlar îkâz edilmekte ve yine inanmıyanların, kıyâmeti inkâr etmelerinin ve câhilce iddiâlarının çirkinliği anlatılmaktadır. (İbn-i Abbâs, Ebû Hayyân Endülüsî, Taberî)
Duhân sûresinde meâlen buyruldu ki:
Muhakkak biz (Kur'ân-ı kerîmi) mü'minler üzerine bereketi çok olan, çok kimsenin af ve mağfiret olunduğu, bağışlandığı bir gecede (Kadir gecesinde veya Berât gecesinde) indirdik. Biz (O'nunla kâfirleri) azâb ile korkuturuz. (Âyet: 3)
O gün (kıyâmet günü) dost dostunu (akrabâ akrabâyı) azâbdan kurtaramaz. Ancak Allahü teâlânın merhâmeti ve izni ile bir mü'min bir mü'mine şefâat edip, azâbdan kurtarabilir. Allahü teâlâ Azîzdir. Azâb edilmesini emrettiğine kimse yardım edemez. Rahîmdir, merhamet olunmasını emrettiğinden de merhametine kimse mâni olamaz. (Âyet: 41-42)
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"