Evliyânın büyüklerinden. İnsanların îtikâd, ibâdet ve ahlâk husûsunda doğruyu öğrenmelerini ve öğrendikleri bilgilerle amel etmelerini sağlayan ve onları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmak için rehberlik eden ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen İslâm âlimlerinin yirmi beşincisidir. İkinci bin yılının müceddidi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu, Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî’nin beşinci oğludur. Muhyissünne, yâni “sünneti diriltip yayan” ismiyle şöhret buldu. 1639 yılında Serhent’te doğdu; 1696’da burada vefât etti.
Uzun boylu, esmer, heybetli, gözleri büyükçe ve sakalının iki tarafı seyrekçeydi. İlim, irfân kaynağı ve kerâmetler sâhibi Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleri, küçük yaşından îtibâren ilme yönelip ders okuyabilecek yaşa geldiğinde, Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra amcası Muhammed Sa’îd’den aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Zamânının bir tânesi ve mârifet deryâsı olan babası Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî’nin teveccühü ve sohbetleriyle, Nakşibendiyye yolunun usûl ve âdâbı üzere tasavvuf yolunda ilerleyip, az zamanda Vilâyet-i Hâssa-i Muhammediyye’ye kavuştu. Birçok haller ve kerâmetler sâhibi oldu.
Zâhiren ve bâtınen olgunlaştıktan sonra, yüksek babasının emriyle insanlara, Allahü teâlânın dînini, sevgili Peygamberimizin güzel ahlâkını anlatmak ve vaktin sultânı Âlemgîr Şahın dînî terbiyesiyle vazifelendirilip Delhi’ye gitti.
Muhammed Seyfeddîn-i Fârûkî hazretlerinin himmet ve bereketiyle, Hindistan’ın her tarafında İslâmiyet yayılıp Müslümanlar kuvvetlendi. Bid’at sâhipleri ve kâfirler perişân olup, hiçbir yerde kabûl görmediler.
Delhi’deki sohbet meclisleri çok bereketli ve kalabalık olurdu. Kâfirler, fâcirler, fâsıklar bile bu meclise gelip, yüksek huzûruyla şereflenince, hidâyete kavuşup eski günahlarına tövbe ve istiğfâr ederek dönerlerdi. Onun sohbeti bereketiyle, binlerce kişi hidâyete ve kemâle kavuşup, yüksek derecelere ulaşmıştı. Dergâhına her gün binlerce insan gelip, feyz alırdı.
Muhammed Seyfeddîn hazretleri bin dört yüz velî yetiştirdi. Böylece, insanların hidâyete kavuşmalarına vesîle oldu. Seyyid Muhammed Bedevânî, yetiştirdiği talebelerinin en büyüğü ve kâmilidir.
Sekiz oğlu vardı. Üçü kendi huzûrunda kemâle geldi. Beşi henüz küçüktü. Büyük olan oğulları Şeyh Muhammed Âzam, Şeyh Muhammed Hüseyin ve Şeyh Muhammed Şuayb’dır. Diğer oğulları; Muhammed Mûsâ, Muhammed Îsâ, Muhammed Kelimetullah, Muhammed Osman ve Abdürrahmân’dır. Altı kızı vardı. Bunlar; Cennet, Habîbe, Sâire, Şehrî, Refîunnisâ ve Zehrâ’dır.
Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleri, 1696 senesinde Serhent’te vefât etti. Babasının medfûn bulunduğu türbenin birkaç yüz metre güneyindeki türbeye defnedildi.
Oğlu Muhammed Âzam’ın toplayıp kitap hâline getirdiği Mektûbât-ı Seyfiyye adlı eseri, yüz doksan mektuptan meydana gelmiştir. 1913 senesinde Hindistan’ın Haydarâbât şehrinde basılmıştır.
Buyurdu ki: “Açlık ve mücâhede, hârika ve kerâmeti arttırır. Evliyânın sohbeti kalbe zikri yerleştirir. Sünnete tâbi olmayı kolaylaştırır. Yetecek kadar yiyiniz. Zîrâ yolumuzun büyükleri, bu yolu vukûf-ı kalbiye, yâni kalbe âit şeyleri bilmeye devâm ve sohbet üzerine kurmuşlardır. Zühd ve şiddetli mücâhedenin (nefsin istemediği şeyleri yapmak) netîcesi, kerâmet ve tasavvuftan ibârettir. Biz bunları işten bile saymayız. Bizim maksadımız, ancak zikre devâm, Allahü teâlânın yasaklarından kaçınıp emirlerine uymak, Resûlullah efendimizin sünnet-i şerîfine tâbi olmak ve daha çok feyz ve bereketlere kavuşmaktır.”
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"