MUHAMMED MA’SÛM-I FÂRÛKÎ “rahmetullahi teâlâ aleyh”
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruhümâ” hazretlerinin üçüncü oğludur. [1007] yılında Serhendde tevellüd, binyetmişdokuz 1079 [m. 1668] da orada vefât etdi. Mubârek babası türbesinin birkaçyüz metre şimâlindeki büyük türbededir.
[1068] de hacca gitdi. Hacdaki hâlleri (Yevâkît-ül-Haremeyn) kitâbında ve Yüsûf-i Nebhânînin (Câmi’u kerâmât-il-evliyâ) kitâbında yazılıdır. İmâm-ı Rabbânînin mescidini Şâh-ı Cihân mermerden yenilemiş, yanında Muhammed Ma’sûm hazretleri için bir oda yapdırmışdır. (Urve-tül-vüskâ) adı ile meşhûrdur. İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendînin “kuddise sirruhümâ” halef-üs-sıdk ve vâris-i a’zamı idi. Aklî ve naklî ilmlerin, sûrî ve ma’nevî kemâlâtın câmi’iyyetini edinmiş idi. (Kutbiyyet) makâmına ve (Kayyûmiyyet) mansıbına, yüce pederinden beşâretler almış idi. Tarîk-i Ahmedînin nisbetini, pederinin teveccühlerinden, bütün âleme yaymış idi. Uzak memleketlerden kendine bağlı olanlara, filân (Vilâyet-i Mûseviyye)ye kavuşmuşdur, filân (Vilâyet-i Muhammediyye) ile şereflenmişdir diye bildirirdi. Dokuzyüzbin kişi, onun vâsıtası ile, (Allah)ı irâde etmişlerdir. Yüzkırkbin talebesini vilâyet mertebesi, yedibin kimseyi hilâfet makâmı ile mümtâz eyledi. Hizmetlerinde ve huzûr-ı âlîlerinde, tâlibler ba’zan bir ayda, ba’zan bir haftada kemâlât-i vilâyete erişirlerdi. Ba’zılarını, bir teveccühde, makâmların hepsine ulaşdırırlardı. Makâmları, keşfleri ve kerâmetleri, bu yüksek hânedânın hâllerini bildiren kitâblarda uzun uzun yazılı olduğundan, burada açıklamağa lüzûm görülmedi. Bu kitâblar arasında beşi, her memlekete yayılmışdır.
Birincisi, Muhammed Hâşim-i Bedahşînin (Berekât) kitâbı olup, fârisîdir. (Zübde-tül-makâmât) adı ile Murâd molla kütübhânesinde [1317] sayıda ve Süleymâniyye Pertevniyâl kısmında [406] sayı ile mevcûddür. Hindistânda Kanpur şehrinde 1307 senesinde ve İstanbulda (Hakîkat Kitâbevi) tarafından 1408 [m. 1988] de tab’ ve neşr edilmişdir. İkincisi Bedreddîn-i Serhendînin (Hadarât-ül-kuds) kitâbıdır. 1391 [m. 1971] de Lâhorda çok güzel basılmışdır. Üçüncüsü (El-hadâikul- verdiyye fî hakâik-ı ecellâ-in nakşibendiyye) olup basılmışdır. Dördüncüsü, (Hadîkat- ül-evliyâ) türkçedir. [1318] hicrî senesinde İstanbulda basılmışdır. Beşincisi (Umdet-ül-makâmât) kitâbıdır. Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır.
Altı oğlu ve bütün nesl-i necîbleri, zemânlarının kutbu olmuşdu. Bütün islâm memleketleri, kalblerinden saçılan nûrlarla nûrlanmışdı. Cenâb-ı müstetabının vârisleri, yer yüzünde meşhûr olmuşlardır. Hidâyet ve irşâdda yüksek derece kazanmışlardır. İrfân ehlinin ve yakîn sâhiblerinin anladıkları gibi, feyz kaynakları, bu âna gelinceye kadar, akmakdadır. İnşâallah, âhır zemâna kadar da, böylece cârî olacakdır. Üç cild olan fârisî (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye) kitâbı 1396 [m. 1976] senesinde Pâkistânın Karaşi şehrinde basdırılmışdır. Bu üç cildin içinde bulunan altıyüzelliiki mektûbdan yüzaltmışbeş adedi seçilerek, (Müntehabât-i Ma’sûmiyye) adı ile, 1979 senesinde İstanbulda ofset baskısı yapılmışdır. Bunun sonunda, Hüseyn Hilmi Işıkın eserleri bildirilmekdedir. Muhammed Ma’sûmun altı kızının her biri velî idi. [(Umdet-ül-makâmât) sahîfe 395.]
Kaynak: Tam İlmihâl - Seâdet-i Ebediyye
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"