İsmi Sa’d, nesebi Sa’d bin Mâlik bin Sinân bin Ubeyd bin Sa’lebe bin Cebr bin Avf bin Hâris bin Hazrec’dir. Babası da sahâbeden olup, Uhud Gazâsında şehid oldu.
Hicret’ten on sene önce doğdu. Peygamber efendimiz "sallallahü teala aleyhi ve sellem" Medîne’ye hicret edince, annesi hazret-i Enîse ve babası hazret-i Mâlik bin Sinan "radıyallahü anh" Müslüman oldular. Ebû Saîd-i Hudrî "radıyallahü anh", Müslüman anne ve babanın evlâdı olarak büyüdü. Bu sebeple İslâmiyeti çocukluğundan îtibâren kabul etmiş, İslâm terbiyesiyle yetişmişti.
Ebû Saîd-i Hudrî, Resûl-i ekrem efendimizin hicretinden sonra yapılan Medîne’deki Mescid-i Nebevî’nin inşâsında çalışmıştı. Yaşı küçük olması sebebiyle Bedr ve Uhud savaşına katılamadı.
Benî Mustalak ve Hendek savaşlarına katılan ve büyük kahramanlıklar gösteren Ebû Sa’îd-i Hudrî, bunlardan başka Hudeybiye, Hayber, Mekke, Huneyn, Tebük gazâlarına da iştirâk etti. Peygamberimizle birlikte on iki gazâya katılmakla şereflendiği bildirilmiştir.
Bir rivâyete göre, Ebû Saîd-i Hudrî, İstanbul’un fethi için gelen asker arasındaydı. Düşmanlarla çarpışırken Edirnekapı civârında şehid oldu. Kabrini, Fâtih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddîn hazretleri keşfetti. Kabri, eskiden kilise olup, câmiye çevrilen Kâriye Câmiinin bahçesindedir. Bir rivâyete göre de 693 (H.74) senesinde bir Cumâ günü vefât etti. Medîne’de Bakî Kabristanına defnedildi.
Ebû Saîd-i Hudrî, çok cesûr, cefâkâr, fedâkâr ve sabırlı bir zâttı. Temiz ve sâde bir yaşayışı vardı. Muhtâc olanlara yardım eder, onları evine alıp terbiye ederdi. Hadîs-i şerîf ve fıkıh ilimlerinde çok üstün derecelere sâhipti. Bin yüz yetmiş adet hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Ders verirken çevresinde büyük kalabalık hâsıl olur, sorulan bütün suâllere cevap verirdi.
Ebû Saîd-i Hudrî’nin Peygamber efendimizden işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzıları şunlardır:
Eshâbıma dil uzatmayınız. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizden biriniz, Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan birinin bir müd (875 gr), hattâ yarım müd sadakasına yetişemez.
Allah için tevâzu edeni Allahü teâlâ yükseltir. Kibir edeni de alçaltır. Allah’ı çok zikredeni Allahü teâlâ sever.
Mezar, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.
Yatağına girdiğinde üç kere Estağfirullah el-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel-hayye’l-kayyûm ve etûbü ileyh diyen kimsenin günâhları deniz köpükleri veya Temîm diyârının kumları veya ağaç yapraklarının sayısı veya dünyânın günleri kadar çok olsa da Allahü teâlâ onun günâhlarını bağışlar.
İki huy vardır ki, bir mü’minde bulunmazlar: Biri cimrilik, diğeri kötü ahlâktır.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 6, s. 127
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"