Halid bin Velid

Eshâb-ı kirâmın ve İslâm kumandanlarının büyüklerinden. İsmi Hâlid, künyesi Ebü’l-Velîd ve Ebû Süleymân’dır. Nesebi Hâlid bin Velîd bin Mugîre bin Abdullah bin Amr bin Mahzûn’dur. Annesi Lübâbe, Resûlullah efendimizin  "aleyhisselam" hanımı Meymûne’nin kız kardeşidir. Hazret-i Hâlid bin Velîd’in soyu, Mürre bin Kâb’da Peygamber efendimizinki ile birleşir. Kureyş’in ileri gelenlerinden ve kumandanlarındandır. Bütün Arap kabîleleri tarafından tanınır ve sevilirdi.

Bedr ve Uhud savaşlarında henüz Müslüman olmadığından düşman birliklerinden birinin kumandanıydı. Hudeybiye’de düşman tarafında bulundu. Peygamber efendimiz umre yapmak için Mekke’ye geldiğinde Hâlid saklandı. Peygamber efendimize görünmedi. Peygamber efendimiz Hâlid’in Müslüman olan kardeşi Velîd’e dönerek; “Hâlid nerelerde. Onun gibi birinin İslâmiyeti tanımaması, bilmemesi olmaz. Keşke o bütün gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi ne kadar hayırlı olurdu. Kendisini sever üstün tutardık.” buyurdu. Hâlid bin Velîd, Peygamber efendimizin bu sözlerini haber alınca İslâma meyli arttı.

Hicretin sekizinci senesinde arkadaşları Osman bin Talhâ ve Amr bin Âs ile berâber Mekke’den Medîne’ye gelerek, Müslüman oldu.

Hazret-i Hâlid bin Velîd, Müslüman olduktan sonra ilk defâ Mûte Gazâsında bulundu. Peygamber efendimizin vazîfelendirdiği kumandanlar Zeyd bin Hârise, Câfer bin Ebî Tâlib ve Abdullah bin Revâha şehid olduktan sonra sancağı ve ordu kumandanlığını alarak, o gün akşama kadar kahramanca çarpıştı. Ertesi günü sabah olunca, bir harb taktiği olarak İslâm askerlerinin düzenini değiştirdi. Sağ taraftakileri sol, sol taraftakileri sağ, ön taraftakileri arka, arka taraftakileri öne aldı. Bizans askerleri önceden tanıdıkları kişilerle karşılaşmayınca şaşırdılar. “Demek ki İslâm ordusuna yeni yardımcı kuvvetler gelmiş!” düşüncesi ile korkuya kapıldılar, moralleri bozuldu. Rum askerlerinin bu durumundan faydalanan Hâlid bin Velîd kumandasındaki mücâhidler hücûma geçtiler. Üç bin kişilik İslâm ordusu, yüz bin kişilik Bizans ordusunu bozguna uğrattı. Başkumandan Hâlid bin Velîd’in elinde, o gün dokuz kılıç parçalandı. Rumlar çok zâyiât verdiler. Peygamber efendimiz Hâlid bin Velîd’in bu fevkalâde başarısını öğrenince; “Hâlid, Allahü teâlanın kılıçlarından bir kılıçtır.” buyurarak onu; “Seyfullah= Allah’ın kılıcı” lakabı ile şereflendirdi.

Hazret-i Hâlid bin Velîd, Mekke’nin fethinde İslâm ordusunun sağ kanat kumandanıydı. Mekke fethedilince; Evtas, Sakîf ve Hevâzîn kabîleleri birleşerek Müslümanlara karşı harekete geçtiler. Hâlid bin Velîd bu gâzada süvârî birliği kumandanıydı. Büyük bir gayret ve kahramanlık göstererek savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı. Savaş esnâsında yaralandı ve Peygamber efendimizin duâsına kavuştu.

Peygamber efendimiz, bundan sona Hâlid bin Velîd’i Benî Huzeyme kabîlesini İslâma dâvet için gönderdi. Onlarla anlaşma yaptı. Hicretin onuncu senesinde, Hâris bin Kâ’boğullarına gönderdi ve ilk üç gün kılıç kullanılmamasını tenbih etti. Hazret-i Hâlid, tatlılıkla işi halletti ve onlar da İslâmı Kabul ettiler.

Hâlid bin Velîd, Peygamber efendimizin vefâtlarından sonra hazret-i Ebû Bekr "radıyallahü anh" devrinde, ortaya çıkan ve peygamberlik iddiâsında bulunan kimseler üzerine yürüdü. Bunlardan Tuleyha ve avânesini öldürdü. Ayniye bin Husayn’ı yakalayıp Medîne’ye getirdi. Yemâme’de Müseylemet-ül-Kezzâb’ın ordusunu dağıttı. Bu muhârebede Müseyleme, hazret-i Vahşî "radıyallahü anh" tarafından öldürüldü ve yirmi bin askeri kılıçtan geçirildi. İslâm ordusunun zâyiâtı iki bin şehitti. Bundan sonra Hâlid bin Velîd mürted olanlarla (dinden dönenlerle) ve zekât vermek istemeyenlerle savaştı. Muzar Muhârebesinde otuz bin kişilik İran (Sâsâni) ordusunu perişân etti. Kesker’de İran’ın büyük bir ordusunu ânî gece baskınıyla bozup, hezîmete uğrattı. İran kumandanı kederinden öldü. Hire üzerine yürüyerek kaleyi kuşattı ve anlaşma yaparak, Hire’yi harpsiz fethetti. Anbar ve Ayn’üt-Temr kalelerini fethetti. Dûmet-ül-Cendel’i de fetheden Hâlid bin Velîd, El-Cezîre’yi geri almak için hazırlanan İran ordusunu bir gece baskınıyla bozguna uğrattı. Fırat Nehri kenarında gayri müslim Araplar, Rumlar ve İranlıların hazırladığı birleşik ordu ile çetin bir muhârebe yaptı. Bu zaferden sonra, Irak’ın her tarafı Müslümanların hâkimiyetine girdi.

Bu sırada Şam ve civarının fethi için görevlendirilen İslâm ordusu Yermük’te 200 bin kişilik bir Bizans ordusuyla karşılaşmıştı. Hazret-i Ebû Bekr, Hâlid bin Velîd’i İslâm ordusuna takviye olarak gönderdi. Böylece takviye birlikleriyle berâber İslâm ordusunun mevcudu 40 bin kişi oldu. Ordu komutanlığını üzerine alan Hâlid bin Velîd görülmemiş siyâsî manevralarla kendilerinden beş kat büyük Bizans ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Böylece İran, Irak, Şam, Suriye, Filistin ve civarı Hâlid bin Velîd’in kumandanlığı ve fevkalâde güzel idâresiyle fethedildi.Hazret-i Ömer "radıyallahü anh" devri fetihlerine de katılan Hâlid bin Velîd hazretleri 642 (H.21) yılında Humus’ta vefât etti. Rûhunu teslim edeceği vakit, muhârebe meydanında şehid olmadığına çok üzüldü ve; “Şimdiye kadar yüze yakın muhârebede bulundum. Bedenimde ok, kılıç, mızrak yarasından boş kalan yer yoktur. Ne yazık ki, ben yatağımda rahat can veriyorum!” buyurarak ebedî hayâta göç etti.

Bütün Eshâb-ı kirâm gibi, hazret-i Hâlid bin Velîd de, ömrünü İslâmiyetin yayılması için harcamıştır. Peygamber efendimize olan hürmeti, muhabbeti ve bağlılığı son derece idi. Yanında, Peygamber efendimizin "sallallahü teala aleyhi ve sellelm" ism-i şerîfinin salâtü selâm ilâve edilmeden yalnız olarak söylenmesine müsâade etmezdi. Resûlullah efendimizden kendisine bir şey gelirse, bundan büyük şeref ve seâdet duyar, iftihâr ederdi. Bütün Eshâb-ı kirâm gibi o da, Sevgili Peygamberimizin rızâsını ve hoşnutluğunu kazanabilmek için çırpınırdı. Bunun için her şeyini fedâ eder, hiç bir şeyden çekinmezdi. Cesâret ve şecâatini ve askerlikteki tecrübelerini, İslâmiyetin her tarafa yayılması için harcamış ve bunun için Peygamber efendimiz tarafından medh edilmiştir. Peygamber efendimiz onun için; “Allah’ın iyi kullarından biridir.” buyurmuştur.

İran, Arap ve Bizans ordularıyla pekçok savaşa girdi. Hiçbirinde yenilmedi. Gideceği yere kendisinden önce adı varırdı. Fethettiği şehre bir işgalci gibi değil, bir fâtih gibi girerdi. Herhangi bir yere gitmeden önce yol boyunca öncüler gönderir, gerekli emniyet tedbirlerini alır, sonra yola çıkardı. Fethettiği yere bir vâli tâyin eder, idâreyi ona bırakırdı. Tâyin ettiği bir memur vâsıtasıyla zimmîlerden cizye toplatırdı. Köylü ve çiftçileri vergiden muaf tutardı. Savaşta fedâkarlığı kimseden beklemez, ilk önce kendisi atılırdı. Bunu gören asker kendisini örnek alır böylece bir ferâgat seli meydana gelirdi.

Hazret-i Hâlid bin Velîd’in "radıyallahü anh" kabri, Humus şehrinde, kendi adını taşıyan ve Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından tâmir ve tezyin edilen câmi içindedir.

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 8, s. 250-252