Fâtih Sultan Mehmed’in küçük oğlu.
1459 yılında doğdu.
25 Şubat 1495 te vefat etti.
Kabri Bursa'da dır.
Annesinin adı Çiçek Hâtun’dur. İlk terbiyesini saray hocalarından aldı. Beş yaşına gelince, bir hocaya verilerek Kastamonu sancakbeyliğine gönderildi. Eğitim ve öğrenimine burada da devâm etti. Fâtih Sultan Mehmed, büyük oğlu Mustafa’nın vefâtı üzerine (1474) Cem’i Karaman eyâletine gönderdi. Cem Sultan Konya’da kaldığı müddet zarfında, tahsilinin yanısıra ata binmek ve her türlü silâhları kullanmakta büyük bir mahâret kazandı. Sağlam yapılı bir genç hâline gelen Şehzâde, Karaman eyâletinde halkın muhabbet ve teveccühünü kazandı. Harâbe hâlindeki Larende’de saray, bedesten ve çarşı yaptırmak sûretiyle geniş îmâr faâliyetlerinde bulundu.
1481’de Mısır Seferine çıktığı tahmin edilen Fâtih Sultan Mehmed Gebze’de hastalanarak vefât edince, babasının yerine tahta çıkan İkinci Bâyezîd’e kardeşi Cem Sultan muhâlefet etti. Cem, Bâyezîd’in aksine, babasının pâdişahlığı zamânında doğduğunu, bu yüzden Uzun Hasan Seferi sırasında babasına vekâlet ettiğini belirterek, asıl kendisinin tahta geçmesi îcâb ettiğini iddiâ ediyordu. Bu sebeple harekete geçen Cem Sultan, bir ara Bursa’ya hâkim olduysa da, Gedik Ahmed Paşa’nın Sultan İkinci Bâyezîd’le birleşmesi üzerine Konya’ya çekilmek zorunda kaldı. Daha sonra Kâhire’ye giden Cem Sultan burada Sultan Kayıtbay tarafından merâsimle karşılandı. Cem, 20 Aralık 1481’de hac farîzasını yerine getirmek üzere Mekke’ye gidip, 12 Mart 1482’de Kâhire’ye geri döndü. Bu arada eski Karaman beyi olan Kasım Bey, Cem’i tahrik ederek Karaman beyliğini yeniden kurma düşüncesindeydi. Aynı zamanda Ankara sancakbeyini de yanına çekmeyi başarmıştı. Bu durum üzerine bir defâ daha şansını denemeye karar veren Cem Sultan’ın, Konya ile Ankara’ya karşı bizzat giriştiği taarruz başarısızlıkla netîcelendi. Bunun üzerine önce Akşehir’e sonra da Kasım Bey ile birlikte Taşeli’ne çekilmek zorunda kaldı. Konya Ereğlisi’ne gelen Sultan İkinci Bâyezîd’le yeniden müzâkerelere girişti. Ancak bu müzâkereler de diğerleri gibi netîcesiz kaldı. Çünkü onun Kudüs’te oturmasını teklif eden Sultan İkinci Bâyezîd’e karşılık Cem Sultan, Osmanlı topraklarında hakim olacağı bir bölgenin kendisine tahsis edilmesi husûsunda ısrar ediyordu. Bunun üzerine kardeşi ile uğraşan Sultan İkinci Bâyezîd’in kendisine bâzı tâvizlerde bulunacağını ümid eden Kasım Bey’in teşviki ile Cem Sultan, nihâyet Rodos şövalyelerine mürâcaat etmeye karar verdi. 29 Temmuz 1482 günü, Rodos limanında karaya ayak bastı. Talihsiz şehzâde için, 12 yıl 7 ay sürecek ve sonu ölümle noktalanacak olan acı gurbet hayâtı başlamış oluyordu.
Rodos şövalyelerinin başı Pierre d’Aubusson daha önce imzâladığı bir senetle Cem Sultan’a istediği zaman Rodos’tan ayrılabilme hakkını tanımıştı. Ancak bu sözünü çabuk unuttu. Şehzâdeyi elde tutmakla Sultan Bâyezîd Han’a istedikleri yolda anlaşma yapmaya ve adalarını Osmanlıların fethinden kurtarmaya, aynı zamanda para koparmaya muvaffak olabileceğini umuyordu. Ancak Cem Sultan’ın Türk topraklarına yakın olan bu adada bırakılması tehlikeli olacaktı. Böylece Cem Sultan, maiyetiyle birlikte bir müddet Nis’de, bir müddet de Şambri ve Puy kalelerinde ikâmet etti. Öte yandan d’Aubusson ile Sultan İkinci Bâyezîd arasında bir antlaşma imzâlandı. 7 Aralık 1482 târihli bu antlaşmaya göre Cem Sultan’ın bakım masrafı olarak, Rodos’a her yıl 45.000 duka altını ödenecekti.
Şövalyeler 6,5 yıl ellerinde tutmaya muvaffak oldukları Cem Sultan’dan âzami derecede istifâdeye bakıyorlardı. Bu arada Avrupa’da Cem Sultan’ı elde edebilmek için yoğun siyâsî faaliyetler vardı. Fransa, Macaristan, Venedik ve hattâ Memlük Sultanlığı bu gâye ile şövalyelere câzip tekliflerde bulunuyorlardı. Nihâyet Cem Sultan’ın Alman İmparatorluğunun eline düşmesi ihtimâlinin belirmesi üzerine endişeye düşen Fransa, onun Papa’nın himâyesine verilmesini kabul etti. Bu faaliyetlerden şüphelenen Cem Sultan, Bâyezîd’e gönderdiği bir mektupta kendisini küffâr elinde bırakmamasını istedi. Nihâyet Toulan’dan yola çıkan Cem Sultan ve maiyeti, Mart 1489’da Roma’ya vardı. Burada büyük bir törenle karşılanarak Vatikan Sarayına yerleştirildi.
14 Martta Papa Sekizinci İnnocent tarafından resmen kabul edilen Cem Sultan, teşrifât memurunun bütün ısrarlarına rağmen kavuğunu çıkarmaya ve diz üstü çökmeye râzı olmayarak, doğru Papa’nın yanına gidip ona ve yanındaki kardinallere başıyla selâm verdi. Papa da, onu kucaklayıp öptü. Papa ile görüşmelerinde Avrupa’ya ne maksatla geldiğini anlatarak, artık Mısır’a gidip âilesiyle berâber olmaktan başka bir emeli kalmadığını açıklayan Cem Sultan, Papa’nın aracılığını istedi. Ancak Cem Sultan’ın üzüntüsüne iştirâk etmiş görünüp onunla birlikte gözyaşı döken Papa, hakîkatte onu âlet ederek Osmanlılar üzerine bir Haçlı seferi açmak emelinde olduğundan, Macaristan’a gitmek tavsiyesinde bulundu. Cem Sultan’ın böyle bir hareketin, İslâm âleminde lânetle karşılanacağını belirtmesi üzerine de, Papa Lâtince ağır bir cümle kullandı. Aynı dili bildiği anlaşılan Cem Sultan’ın mukâbelesinde papayı mahçup ettiği görüldü. Papa İnnocent, Cem Sultan’ı, Hıristiyan yapabilirse, Haçlı seferinin gerçekleşeceğini ve Osmanlıları Avrupa’dan atmanın mümkün olabileceğini sanıyordu. Bu sebeple bir gün, kendisiyle görüşürken Hıristiyan olmasını resmen teklif etti. Ama yanılmıştı. Cem Sultan, kendisine değil, Osmanlı pâdişahlığı, hattâ bütün dünyânın pâdişahlığı pâyesi verilse, dîninden dönmeyeceğini sertçe bildirdi.
Papa İnnocent’in 1492 yılında ölümü üzerine yerine Altıncı Alexandre Burgia seçildi. 1494 yılında İtalya sınırını aşarak Roma’ya giren Fransa Kralı Sekizinci Charles, papa ile anlaşarak Cem Sultan’ı yanına aldı. Cem Sultan 28 Ocak günü Fransız ordusu ile Roma’dan ayrılarak Fransızların Napoli seferine iştirâk etti ve birçok kalelerin zaptına şâhid oldu. Napoli Krallığının mukâvemetinin kırıldığı sıralarda Cem Sultan’da hastalık belirtileri ortaya çıktı. Bir müddet sonra, hastalık daha da ilerliyerek, yüzü ve boynu şişti. Artık ata binecek hâli kalmadığından sedye ile naklediliyordu.
Cem Sultan böyle bir durumda bile dâimâ, “Yâ Rabbî! Eğer bu kâfirler beni bahâne edip Müslümanlar üzerine yürümeye kalkarlarsa, beni o günlere eriştirme, canımı al!” diye duâ ediyordu. Nihâyet 25 Şubat 1495 Çarşamba sabahı, şehâdet getire getire rûhunu teslim etti. Cem Sultan o sırada 35 yaşındaydı.
Cem Sultan’ın hastalık veya zehirlenme netîcesinde öldüğüne dâir muhtelif rivâyetler vardır. Osmanlı müellifleri genellikle papa tarafından gönderilen bir berberin zehirli ustura ile Cem Sultan’ı traş ettiğini ve ölümüne sebeb olduğunu bildirmektedir.
Haberin İstanbul’a ulaşmasından sonra, Sultan Bâyezîd’in emriyle dükkanlar, çarşılar kapatıldı, fakirlere para dağıtıldı. Ülkedeki bütün câmilerde gâib cenâze namazı kılındı. Tâbutu ise ancak 1499 yılı Ocak ayında ülkeye getirildi. Bursa’ya götürülerek Fâtih Sultan Mehmed’in büyük oğlu Mustafa’nın yanına gömüldü.
Cem Sultan şâir ve edip ruhlu bir zât olup, Dîvân’ı vardır. Avrupa’da bulunduğu müddetçe Fâtih Sultan Mehmed’in oğluna yakışır sûrette hareket edip, herkesin gıpta ve sevgisini kazanmıştı. İsmi bütün Avrupa’da şöhret bulmuştur.
Cem Sultan Dîvân’ından bir parça aşağıdadır:
Ne-durur Hakk’a toğru varmağa râh
Himem-i Lâ ilâhe illallah
Zahm-ı küfre odur şifâ-yı ebed
Merhem-i Lâ ilâhe illallah
Dil ü cân bağını kılur tâze
Şeb-nem-i Lâ ilâhe illallah
Kim olursa olur Hudâ’ya karîb
Hem-dem-i Lâ ilâhe illallah
Sahn-ı câna safâ virür irse
Kadem-i Lâ ilâhe illallah
Kangı kalbe yazılsa ola pür-nûr
Rakam-ı Lâ ilâhe illallah
İns ü cân râm ola ele girse
Hâtem-i Lâ ilâhe illallah
Uludur on sekiz bin âlemden
Alem-i Lâ ilâhe illallah
Toludur cümle âsmân ü zemîn
Ni’am-i Lâ ilâhe illallah
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"