Okuduğu ilimleri, branşı veya sanatı bitirenlere hoca tarafından verilen ehliyet vesikası.
Meşhur hattat Es'ad Yesârî'nin 1210 (M. 1795) târihinde Muhammed Sıdkı isimli hattata verdiği icâzetnâme |
İzin, diploma, şehâdetnâme, ilmî ehliyet. Daha çok ilimde ve yazı sanatında tahsilini bitirenlere verilen diploma yerine kullanılan bu tâbir, Arapçada izin, müsâade demektir. Temyiz kudretini hâiz, fakat borç altına girmeye ehil olmayan bir kimsenin yaptığı hukûkî muâmeleye, kânûnen mümessilin sonradan buna izin vermesine de icâzet denir. Bu tek taraflı hukûkî bir muâmele olup mâkabline şâmildir (geçmişi de içine alır).
Okuduğu dersi, sanatı bitirenlere hoca ve ustaları tarafından verilen ehliyet vesikalarına da “icâzetnâme” denirdi. Tasavvuf ilminde yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehberin, yetiştirip, kemâle erdirdiği talebelerine, insanlara rehberlik etmeleri için verdiği izne icâzet adı verilir.
İcâzetlerin metni genellikle Arapça olur, başlangıcında güzel bir hatla yazılmış Besmele bulunurdu. Allahü teâlâya hamd ve senâ, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) ve diğer peygamberlere (aleyhimüsselâm) salât ve selâmla birlikte, Peygamber efendimizin Ehl-i beytine ve Eshâb-ı kirâma hayır duâ edilerek başlar, sonra ilimle ilgili âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler yazılırdı. İcâzetnâmeyi veren şahsın kendisinin ve babasının adı zikredilip, icâzetnâme verilen şahsın adı, babasının adı ve lakabı (meşhur olan ünvânı) kaydedildikten sonra, okuduğu dersleri tamâmen bellediği bildirilirdi. İcâzet veren hoca, kendisini duâdan unutmamasını isterdi. Daha sonra icâzetnâmeyi veren zâtın hocalarının isimleri yazılır, mensûb olduğu mezhebin imâmına kadar sayılır ve buradan Peygamber efendimize kadar icâzet zinciri sıralanırdı. İcâzetnâme, Peygamber efendimizin medhini bildiren salevât ve hocanın talebesine verdiği nasîhatle son bulurdu. İcâzetnâmeleri devrin meşhur hattatlarından birine nesih yazı ile yazdırmak ve tezhib ettirmek (süslettirmek) âdetti. Bu hâldeki icâzetnâme, hattat tarafından yazılırdı. İcâzetnâmeyi veren ve alanın isim yerleri boş bırakılır, buraları icâzeti veren zât kendi el yazısı ile doldururdu.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 9, s. 323-324
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"