Osmanlı yükseliş devrinin muhteşem eseri.
Bir külliye şeklinde inşâ edilen bu eser, Kânûnî Sultan Süleymân Hân'ın emriyle, Mîmar Sinân tarafından 1550-1557 yılları arasında inşâsına Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi'nin duâsı ve câminin temeline ilk taşı koymasıyla başlandı. Külliyede; câmiden başka, medrese, mektep, dârülhadîs, dârüşşifâ, imâret, tabhâne, bîmârhâne, kervansaray, tıp mektebi, hamam, oda ve dükkânlarla Kânûnî Sultan Süleymân Han ve Hürrem Sultan türbeleri de vardır.
Mîmar Sinân’ın "kalfalık eserim" diye nitelendirdiği büyük bir külliyenin kısa sürede yapılması, zamânına göre, büyük bir başarıdır. Câmi 16 Ağustos 1557’de Kânûnî Sultan Süleymân Han ve bütün devlet ricâlinin hazır bulunduğu bir merâsimle, Mîmar Sinân tarafından ibâdete açılmıştır.
Süleymâniye külliyesinin bulunduğu yer, İstanbul’a hâkim bir noktadadır. Avlusuyla birlikte dikdörtgen şeklinde olan câminin harem kısmı 68x63 m ölçüsündedir. 26,50 m kutrunda ve 53 m yükseklikte olan düz pandantifli kubbe, dört kalın kemer üzerinde oturmakta ve kâidesinde yuvarlak kemerli otuz iki pencere bulunmaktadır. Sütunlardan biri Topkapı Sarayından, biri Kıztaşı’ndan, biri İskenderiye ve diğeri Baalbek’ten getirtilmiştir. Mihrap ve cümle kapısı tarafında iki yarım kubbe bulunmaktadır. Yanlarda, ayaklar arasında mukarnas başlıklı ikişer mermer sütuna dayanan üç sivri kemerli galeri uzanır. Câmi, 138 pencereden ışık alır. Câminin akustik ve havalandırma düzeni bir mîmârî şâheseridir. Mihrâbda Kur’ân-ı kerîm okuyan bir kimsenin sesi, hiçbir yükselticiye, hoparlöre ihtiyâç duymadan câminin en uzak noktasındaki kimsenin kulağına aynı tonda ulaşabilmektedir.
Câminin dört minâresinden ikisi, iç avlunun kuzey cephesinin iki köşesinde olup, ikişer şerefelidir. Diğer ikisi ise üç şerefeli olup, arka cephenin köşelerinde yer alır. Câminin dış görünüşü her yönden bakıldığında bir âhenk örneğidir. Yarım kubbeler, ağırlık kuleleri, köşelerdeki küçük kubbeler, büyük kubbenin baskısını hafifletecek şekilde, çok ince hesaplarla yapılmıştır. Câmi, estetik, çizgilerindeki güzellik ve tenâsüp bakımından şâheserdir.
Kubbeyi tutan ayakların alt taraflarında birer oyuk hücre açılarak, ayakların hâsıl edeceği ağırlık ortadan kaldırılmış, yeknesaklık da bertaraf edilmiştir. Böylece câminin iç ve dış âhengi nesillere örnek olacak şekilde denkleştirilmiştir. Minârelerdeki on şerefe, Kânûnî’nin onuncu sultan olduğuna işârettir. Üç şerefeli olanlar 63,80 m yüksekliktedir. Câminin mermer işleri, yazıları, çinileri, fildişi ve sedef kakmaları devrin en iyi örneklerini teşkil eder. Câminin yazıları Karahisârî Ahmed Efendi ve talebesi Hasan Çelebi’ye âittir.
Mer’a kapısı, eski saray kapısı, mektep kapısı, çarşı kapısı, hekimbaşı kapısı, imâret kapısı, kubbe kapısı, tabhâne kapısı, ağa kapısı ve harem kapısı adıyla 11 tâne kapısı vardır. Dikdörtgen bir plânda olan iç avlunun biri merkezde, diğerleri yanlarda üç kapısı vardır. Merkezdeki kapının iki yanında üçer sırada 12 pencere ve odalar iç avlunun ortasında dikdörtgen şeklinde mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Avlunun zemini mermer döşelidir ve etrâfını 28 kubbeli bir revak çevirmektedir.
Köşede bulunan Tıp Medresesi, günümüzde tâmir edilerek, dispanser; bîmârhâne ise kız Kur’ân kursu olarak kullanılmaktadır. Câminin kuzey cephesindeki imâret bir müddet Türk ve İslâm eserleri Müzesi olarak kullanılmış, daha sonra Türk Dünyâsı Araştırmaları Vakfına geçerek Darü’z-ziyâfe adıyla Osmanlı yemeklerinin tanıtım ve ikrâmına tahsis edilmiştir.
Câminin mihrâbı önünde bulunan sâhada Kânûnî Sultan Süleymân Hanın türbesi vardır. Türbe sekiz köşeli bir plân üzerine etrafı revaklı olup, 28 sütuna dayanmaktadır. Türbenin iki duvarı nefis çinilerle süslenmiş, giriş kapısının üzerine de Hacerü’l-Esved’den bir parça konulmuştur. Kânûnî Sultan Süleymân Hanın yanına kızı Mihrimâh Sultan, İkinci Süleymân ve kardeşi İkinci Ahmed ile Dilâşup Sâlihâ Sultan ve kızı Ayşe Sultan defnedilmiştir. Kânûnî Sultan Süleyman Türbesinin karşısında bulunan Hurrem Sultan türbesinde, Hurrem Sultanla İkinci Selim’in şehzâdesi Sultan Mehmed ve İkinci Ahmed’in kızı Hatice Sultan medfundur. Külliyenin sol tarafında, köşede ufak bir sebil ve mütevazi bir türbe vardır. Bu türbede ünlü şaheserin, büyük sanatkârı Mîmar Sinân yatmaktadır.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 18, s. 179-180
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"