İstanbul fâtihi, Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılan câmi. İstanbul fethedildiği zaman câminin yerinde harap olmuş bir kilise vardı. Fâtih’in emriyle kilisenin yerine 1467 yılında câmi yapılmaya başlandı. 1470’de tamamlandı. Câminin mîmârı Sinânüddîn Yûsuf bin Abdullah olup (Sinan-ı Atik olarak da tanınır) kabri aynı semtteki Kumrulu Mescidin bahçesindedir. Câminin etrafında büyük bir külliyesi yapıldı.
Fâtih külliyesi olarak bilinen yerde câmi, medrese, mektep, kütüphâne, imâret (aşevi), kervansaray (konaklama yeri), tabhâne, mutfak, dûrüşşifa (hastahâne) ve hamam bulunuyordu. İlk Türk üniversitesi sayılan Fâtih Medresesi câminin etrâfındadır. Sahn-ı Seman adı verilen sekiz medreseden dördü dış avlunun batı tarafındaydı. Bu dört medrese, Akdeniz, Başkurşunlu, Çiftekurşunlu ve Ayakkurşunlu isimleri ile anılırdı. Doğu tarafta ise Karadeniz, Başkurşunlu, Çiftekurşunlu, Ayakkurşunlu medreseleri bulunurdu. Bu medreselerin herbirinde on dokuz oda ile bir dersâne vardı. Bunların bir kısmından bugün eser dahi kalmamıştır.
1766 yılında zelzeleden harâb olan câmi Sultan Üçüncü Mustafa tarafından yeniden yaptırıldı. 1767-1771 senelerinde Mîmar Mehmed Tâhir Ağa câmiyi yeni baştan inşa etmiştir. Câminin civârında ayrıca Pazar-ı Sultânî adıyla bir çarşı ile Saraçhâne gibi bir ticârî site vücûda getirilmiştir. Bu vakfın yaşaması için tesisler de kurulmuştur.
Câmide, merkezî kubbe dört fil ayağının üstüne oturmuştur. Bunu dört yarım kubbe çevirmektedir. Yarım kubbenin etrafındaki tam ve yarım kubbeler mahfilleri ve dıştaki abdest musluklarını örtmektedir. İki şerefeli iki minâresi vardır. Minârelerin, şerefeye kadar gövdeleri ilk inşaattan kalmadır. Taş kulakları, Sultan İkinci Abdülhmîd Han zamânında yapılmıştır. Şadırvan avlusu 18 sütûna dayalı, 22 kubbelidir. Ortada çok güzel bir şadırvan bulunur. Avlusunun cümle kapısındaki yangın havuzu 1825’te Sultan İkinci Mahmud tarafından yaptırılmıştır. İlk yapılan câmi klasik mîmâriye geçişin bütün özelliklerini taşıyordu. Eski eserden kalan unsurlar bu yapının değerini tam olarak ortaya koymaktadır. Sonradan yapılan câmi ise klasik üslupla, barok üslûbun birbiriyle kaynaşmış örnek yapılarından biridir.
Bu muazzam külliyenin nasıl idâre olunacağına dair bizzat Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yazdırılmış bir vakfiye vardır. Külliyede vazife yapan her görevlinin ne iş yapacağı ve ne kadar ücret alacağı tek tek yazılan bu vakfiye, incelendiği zaman Müslüman Türkün bilhassa Fâtih Sultan Mehmed’in ilme, irfana ve insana verdiği değer açıkça anlaşılır.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 7, s. 123-124
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"