Bir Bölük Gazi Kullarımsınız Ahmet Şimşirgil 08.10.2017

divan22Sultan IV. Murad Han döneminde Tunus ile Cezayir askerleri arasında çatışmalar yaşanmıştı. Konu, Tunus idarecileri tarafından İstanbul’da Osmanlı Sultanı’na bildirilmişti. Padişah yaşanan olaylara çok üzülmüştü. Derhal Cezayir ve Tunus ağalarına tembih fermanları gönderildi.

IV. Murad Han’ın çağlar öncesinden verdiği mesaj o kadar canlı ve çarpıcı ki. Kıyamete kadar okunacak bir derstir. Tunus ağalarına gönderilen fermanı çok az sadeleştirme ile vermeye çalışacağım:

“Siz ki Tunus’da olan ağalar ve sâir Tunus kullarısız. İçinizde emr-i hümayunuma sadık ve bağlı olan gazi kullarıma selâm ederim. Südde-i saadetime göndermiş olduğunuz mahzardan, Cezayir kullarının bir Arab’ın tahriki ile üzerinize geldiklerini sizin dahi maiyyetlerinizi ve Süleyman Paşa’yı gönderip, çok nasihat eylediğinizi fakat faide etmediğini neticede üzerimize kılıç çekip, birkaç Müslümanı katl itmeleriyle iki taraf arasında muharebe ve mukatele vaki olup, hayli âdem telef olduğun bildirmişsiniz.

Sizler iki bölük Müslümansınız! Birbiriniz ile muharebe ettiğinize asla rızâ-yı hümayunum yoktur. Ve aranızdaki bu niza ve kavga iyi nesne değildir. Amma sözünüz gerçek olup, böyle inat eylemişler ise cezaların bulmuşlar. Hadd-i zatında sizin tarafınızdan da yumuşak hareket olsa, böyle olmaz idi. Bu defa Cezayirliye kesin fermanlarım gönderilip muhkem tembih olunmuştur. Asla bundan böyle onlar tarafından hareket olmaz. Siz dahi basiret üzere olup, zinhar bundan sonra muharebe vü mukâteleye mübaşeret eylemeyesiz.

Elhamdülillâhi Teâlâ cümleniz Müslümanlar olup, din karındaşlarısınız ve benim nân ü nimetim ile yetişmiş gazi kullarımsınız. Yere batasıca küffarın serhaddinde bir bölük gazi evlatlarımsınız. Şimdi siz birbiriniz ile dövüşünce, etrafınızda olan küffar bu durumdan haz itmezler mi? İmdi derhal birbiriniz ile barışıp, muhabbet ve iyi hâl üzere olasız.

Şöyle ki, bundan sonra ferman-ı hümayunuma itaat eyleyip, Cezâyirlüler ile cenk ü cidal üzre olursanız, ecdâd-ı izâmım ruhları için bir veçhile itâb ü ikâbıma (cezalandırmama) mazhar olursunuz ki, cümle âleme ibret olursunuz. Amma emr-i hümayunuma muti’ü münkâd (bağlı) olursanız, çeşit çeşit nimete ve ihsanıma mazhar olursunuz. Ve memâlik-i mahrûsemden olan reâyâyı/halkı rencide ve huzursuz eylemeyip, adâlet üzere olasız. Ve hâkiminiz olan paşa kulumun sözüne muti’ü münkâd olunuz. Daima şer’-i şerif üzere hareket eyleyip, şer’-i şerife aykırı hareket ederek bir ferde zulm ü teaddî eylemeyesiz.

Sonra bilmedim ve işitmedim demeyesiniz, vesselâm…”

İslam dünyasında yangın var!

Dün iki Müslüman grup arasında dökülen kana, İstanbul nasıl yanıyordu. Halife nasıl bir ıstırap duyuyordu. Sizin çatışmanız, düşmanın güç kazanmasıdır aman ha dercesine ikaz ediyor, yüreği yanıyor, birliğe çağırıyordu.

İslam dünyası II. Abdülhamid Han’ın tahtından alaşağı edilmesiyle, 1909 yılından itibaren düştüğü karanlık bir girdap içinde çalkalanıyor. Ardından Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasıyla başsız kalmanın sıkıntısını duymaya başlıyordu. Geliniz Osmanlı tarih sahnesinden çekildikten sonra İslam dünyasının hâlini bir doktora tezi olarak çalışalım. Kan ve gözyaşından başka ne bulacağız. Kırım, Doğu Türkistan, Afganistan, Suriye, Irak, Mısır, Filistin, Eritre, Somali vs. ateşler içinde bir İslam coğrafyası. Mutasavvıf şairimiz Salih Baba’nın dediği gibi:

Yetiş ey keştibânım büsbütün deryada yangın var

Değil derya yalınız cümle hep sahrada yangın var

Osmanlıdan miras genetik kodlarının etkisi ile dönem dönem sesi çıkan bir Türkiye. Mümkün olduğunca ceplerini boşaltıp ilaç olsun diye gönderen bir Türk halkı.

Artık hedefte bu sesi de kesmek ve o cebi de kapatmak için düğmeye basma kararı verilmiştir. Türkiye üzerinde hesaplar yapan Haçlı müsveddeleri, 15 Temmuz başarısızlığından sonra ülkemizi çevresinden sarmak suretiyle kaosun ortasına çekmek ve işini bitirmek istemektedirler. Bütün bunların bir siyasi ve bir de fikrî cepheleri bulunmaktadır. Siyasi cepheler adı “İslami” olan veya buram buram ırkçılık kokan taşeron örgütler eliyle gerçekleşmektedir. Müslümanı Müslümana kırdırmakta aradaki düşmanlıkları daha fazla perçinlemektedir.

Halep, Şam, Kerkük, Musul aynı oyunun kurbanları değil midir? DEAŞ, PKK, PYD ve daha niceleri aynı eller tarafından işletilmekte değil midir? Bir taraftan Suriye’den milyonlarca insan göçe zorlanmaktadır. Bir taraftan da Suriye ve Irak’ın kuzey koridorları insansız hâle getirilmektedir. Harita ile oynamadan önce nüfus yapısı ile oynanmaktadır. Bunun için milyonlarca mazlum insan doğranmaktadır.

Tehdit artık Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ı sarıp sarmalamaya başlamıştır.

İkinci bir ekip ise inanç dünyasını bölüp parçalamaktadır. Zaman geleceğin aynasıdır. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Şu an aydın ve düşünür diyerek TV’lerde millete seslenen bir kısım zevata bakınız. “İslamcılık”, “mezhepçilik” diyerek milletin birlik değerlerini yok etmekten başka hiçbir işleri ve gayretleri yoktur. Dün Arap dünyasını Osmanlıdan ayırıp Batı’nın piyonu ve sömürgesi hâline getiren İngiliz ajanı Abduh ve Efgani’lerin yavrucukları bugün Türkiye’de faaliyet hâlindedirler. Aynı gayenin hazırlayıcısı rolündedirler. Türk’ün bin yıllık iman değerleri sarsılmaktadır. Şairin “bu sefer uyku ölümdür uyanılmaz” dediği günlerdeyiz. Agâh ve uyanık olma zamanıdır. Osmanlı Padişahı’nın, “bir avuç gazi kullarımsınız, aman birbirinize düşmeyin” uyarısının tam anlamıyla yaşandığı bir dönemdeyiz. Ve Üstad Necip Fazıl’ın birlik ve beraberliği muhafazada, içimizdeki Lawrence’lerin bozuk yollarına düşmemek için haykırdığı şu sözlerin de tam anlamıyla idrakinde olmamız gereken bir zamandayız.  

Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak,

Haykırsam kollarımı makas gibi açarak… 

 

TEFEKKÜR 

Kışın iyi gününe hasmın iyi sözüne

Her kim aldanırsa pişmanlığı üzerine

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

08.10.2017 Türkiye Gazetesi

{youtube}woJI7DgYqxk{/youtube}