Ömrü köylerde geçmiş, geceleri dağ, bayır ve kırlarda dolaşmış olanlar mutlaka görmüşlerdir. Çok ufak, ele avuca gelmeyecek ateş böcekleri ışıl ışıl parıldarlar.
İşte birisi merakla, o böceklerden birine sormuş:
“Ey geceleri ışık saçan minik böcek! Gündüz neden hiç ortada yoksun, niçin görünmezsin?”
Ateş böceği bu suale öyle manidar bir cevap vermiş ki! Akıllılar alkış tutarlar! Dinle ve ibret al!
“Ey arkadaş! Ben gece de gündüz de kırlarda bayırdayım, buradayım. Fakat güneş çıktı mı görünmez olurum. Benim işim biter, namım söner...”
Adının başına Prof. veya Doç. gibi halkaları takınınca âlim tanımaz, peygamber bilmez olup burnu bir karış havaya kalkan şahsiyetleri görünce, Şeyh Sadi’de geçen bu hikâye aklıma geliverir!
Zira âlim gelince bunların namı, nişanı görünmez olur. Yunus Emre’nin “Ben de gördüm tozunu” dediği gibi berhava olurlar.
Geçen cuma günü köşemde işlediğim yazı üzerine, Üsküdar’da düzenlenen "İman Sempozyumu"na milletimizin haklı ve yerinde tepkisinden çekinerek katılamayan İlhami Güler ve Ömer Özsoy’un adını vererek büyük üzüntüsünü ve; “Onların imanı benim imanımdan daha sağlamdır” diyerek de inanç derecesini ortaya koyan Profesör, gazetesinde bana cevap vermeye kalkmış!
Dilerseniz önce suallerime verdiği cevapları görelim...
Hâşâ Cenâb-ı Hakkı kastederek, “Bu âyet bana gelseydi 'böyle âyet olur mu' diyerek karşı dururdum” diyen İlhami Güler’in imanı mı senden üstün? sualime cevabı:
“Hoparlörle ezan okumanın bid’at olup olmadığı gibi konularda Vehhabi meşrep bir kılığa bürünen kişi...”
Benim; “Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı kerimde çelişki içinde” ve “Kur’ân-ı kerimde geçen kıssalar uydurmadır, diyenlerin imanı mı senden kavi?" sualime cevabı:
“Sahip oldukları kanallarda kadın sanatçılarla çalgılı çengili programlar yaptıran siz!”
Yine benim; “Kur’an-ı kerimdeki miras âyetlerini açıkla bakalım diyerek Allahü tealanın taksimine karşı duran sen değil misin?” şeklindeki ifademe karşı ise cevabı:
“Saadeti Ebediyye zihniyetinin kendine sağladığı imkânla sağa sola saldırma!”
Evet, güya yazıma cevap vermeye kalkıştığı hâlde, hakkındaki hiçbir ithamıma değinmeyip, cevaplarında görüldüğü üzere başka vadilerde boşluğa kılıç sallayan bir adama ne isim takılır? Bu sualin cevabını tabiplere bırakıyorum!..
Sadece hedef çarpıtma olarak bilinen ve ucuz bir demagojinin ürünü olarak pazarlanan, şahsıma yönelttiği suallerle ilgili olarak bugüne kadar tek bir ifadem olmadığı için geçiyorum. Gelelim hakkımdaki bazı iddialarına!
Muhbirin manasını bilmeyen Prof.!
Bu Profesör bana “FETÖ muhbiri” adını takmış. Cehaletin boyutunu görebiliyor musunuz? İlahiyat Profesörü olmasına ve Arapça okutmasına rağmen “muhbir” kelimesinin nerede kullanılacağını dahi bilmemektedir. Muhbir, Arapça’da asıl olarak işin hakikatine vâkıf âlim, Türkçemizde ise daha çok istihbarat elemanı olarak çalışan ve gizli bilgi aktaran kişi yerine kullanılmıştır. Dolayısıyla Arapça manasıyla alırsanız sizin için vahim, Türkçe manasıyla kullandıysanız daha vahim olur. Bu kelime bilginizle Kur’ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri yorumlamaya kalkarsanız işte böyle hakla, hakikatle savaşa yeltenir Donkişot olursunuz!
Kaldı ki size FETÖ’cü de demedim. FETÖ ile aynı dinî fikirlerdesiniz dedim. Olmadığınızı ispat eder misiniz? Size "FETÖ’nün amentüsü"nü sordum. Biliyorsanız cevap verin bakalım. Bulamazsanız benim konferanslarımı takip edin. Youtube programlarımı izleyin.
O dinde diyalog projesiyle Peygamberimizi yok saymıştı. Siz de Peygamberi aşıp artık Cenâb-ı Hakk’la mücadeleye kalkıştınız! İşte bu fikir ve hareketinizle bugün FETÖ yarın METÖ'ye adam devşirmekten başka bir işe yaramazsınız. Bendenize de "ne zamandır FETÖ aleyhindesiniz?" diye de sormuşsunuz?
Siz araştırmacısınız. Biraz yorulun, gayret gösterin. Gelin fakültemde hocalara sorunuz. Hatta Erzurum’da Atatürk Üniversitesi’nde tarihçilere, "hoca 1985’lerde anlatıyor muydu?" deyiniz! Sizin evvelce görev yaptığınız Samsun 19 Mayıs Üniversitesi tarih bölümünde de beni tanıyanlar çoktur. Onlarla da görüşün, öğrenin! Şunu da biliniz ki; Ehl-i sünnet itikadında olanlardan asla FETÖ-Metö çıkmaz!
Ayrıca şu an size, “FETÖ fikirlerine su taşımayın. FETÖ-vari oluşumlara yol açmayın. Ehl-i sünnet çizgisinden ayrılmayın ve milleti bu temiz ve pak yoldan saptırmayın” diyorsam, bu nice yıllardır dediğimin de kanıtıdır. Tabii ki temyiz kabiliyeti olana!
Ahraz ihtiyarlar dahi duydu!
Yine yazısında, Abduh ve Reşit Rıza gibi büyük din ulemasını da tahkir, tezyif ve hatta tekfir ettiğimi bildirmiş. Bir defa Sayın Profesör, tekfir etmek benim defterimde yoktur. Benim işim değildir. Ben bir ilim adamı olarak kişinin hatalarının dinî veya tarihî metod ve usul içerisinde tenkidini yaparım. Sizin gibi kulaktan dolma bilgilerle kimse hakkında da ileri geri konuşmam.
Abduh ve hocası Afganî’nin 33. derecede mason ve İngilizlerin ajanı olduklarını, II. Abdülhamid Han’ı devirmek için ne projeler yaptıklarını ve nasıl çalıştıklarını bırakın Mısır’ın sağır sultanını, Sierra Leone’nin -Anadolu ağzıyla- ahraz ihtiyarı dahi duydu. Sen hâlâ işitmedin mi? Kargadan başka kuş tanımaz, yazdığınızdan başka bir kitap okumaz mısınız?
Nikki Keddie’nin “Cemâleddin Efganî” adlı biyografisi, M. Muhammed Hüseyin’in “Modernizmin İslam Dünyasına Girişi” ve Yılmaz Karadeniz’in “Osmanlı ve İran’ın İngiliz Paraleli, Cemaleddin Esedâbadi” isimli eserlerini okumanız kâfidir. Anlayana yeter!
Şuna da cevap veriniz! Bugün Sayın Başkanımız Tayyib Bey’e ve Türkiye Cumhuriyetine karşı girişilen FETÖ darbesine karşı durduğunuzu ve FETÖ’yü lanetlediğinizi söylüyorsunuz! Biz de inanalım. Fakat şunu da soralım:
II. Abdülhamid Han, Türklerin hakanı ve tüm dünya Müslümanlarının halifesi değil miydi? Osmanlı ülkesi bir Yunan veya Bulgar ülkesi mi idi? Osmanlı Devleti’ni yıkmak için İngilizlerle çalışan Abduh, Reşit Rıza ve hocaları Afganî gözünüzde hâlâ nasıl büyük bir din âlimi olabiliyor?
Zira başarılı oldular değil mi? Bu millete hâlâ onlar, büyük din âlimi ve üstadı olarak lanse edilebiliyor. İşte bunun içindir ki darbe girişiminde bulununcaya kadar, kırk yıl boyunca, FETÖ’nün neden anlaşılamadığından gafilsiniz. Hâlâ da gafilsiniz. Zira II. Abdülhamid Han devrinin FETÖ’sü (Afganî ve yolundakiler) bilinmeden gelecekteki yeni FETÖ'ler asla anlaşılamaz!
Hak ve batıl belaya varınca mücadele
Nihayet bu Prof. benden İmam-ı Maturidi hazretlerinin aleyhinde okkalı bir yazı kaleme almamı istemiş.
Beni, itikatta imamım dediğim zata karşı durmaya çağırıyor. Ben haddimi bilirim Sayın Prof.! Siz beni hiç anlamamışsınız. Ben ne demiştim? Bu tip İlahiyat fakültesi hocaları önce İmam-ı Azam, İmam-ı Maturidi, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali ve İmam-ı Buhari ile savaştılar. Bu hâl onları, bidayette Peygamber efendimizi tanımamaya nihayette ise büyük bir cüretle Kur’ân-ı kerime karşı durmaya Cenab-ı Hakk’a akıl vermeye kadar götürdü! Onları bu yola iletenlerin başında ise sizin büyük bir iştiyakla övdüğünüz İbni Teymiyye, Abduh, Reşit Rıza, Afganî, Fazlurrahman ve Hamidullah geliyordu.
Üstad Necip Fazıl Bey’in şu ifadesi bu ayırımın muazzam bir tespitini yansıtmaktadır:
Hak ve batıl belaya varınca mücadele,
İki çapraz çizgiyle çözüldü muadele.
Saflar üzerinde derin tahlil ve tefekkür ederek farkı anlayabilirsiniz. Nitekim şimdi de o âlim bildiklerinizin sizi getirdikleri noktayı görelim:
İşte “Kur’an Dili ve Retoriği” isimli eserinde bu Prof.’un geldiği nokta. İbret nazarıyla okuyunuz. O, önce Thomas Carlyle’nin:
“Kur’ân karmakarışık, usandıracak derecede düzensiz, anlaşılmaz, bitmez tükenmez tekrarlar, insanın nefesini kesen pasajlar ve anlaşılmaz ifadelerle doludur. Kısacası Kur’ân kahrı çekilmez saçmalıklarla doludur" (s. 24-25) ifadelerini nakledecek sonra da bizzat kendisi;
“Kur’ân’daki tekrarlar yazılı bir metni okunamaz hâle getiren bir eksiklik, kusur ve ifade zaafıdır" (s. 25) diyerek bu görüşe katıldığını beyan edecektir.
Fazla söze gerek var mı? Cevabını okuyucular versin.
Size gelince benim için hurafeci tanımlamasını da kullanmışsınız. Bunu ağa babanız H. Karaman da söylemişti. “Bir tane hurafemi açıkla bakalım” deyince de susmuştu. İftira kolay ispatı ise zordur sayın Prof.! Şimdi siz söyleyin bakalım. Sadece duyduğunuz içi boş, klişe cümleleri tekrar etmeyin!
Merdim deme zinhar seni meydana çekerler,
Dava edeni bahs ile burhana çekerler...
TEFEKKÜR
Dalâl ehli cihân içinde çokdur
Hidâyet olmayana çâre yokdur
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
02.11.2018
Türkiye Gazetesi
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/604933.aspx
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"