I. Ahmed Han’ın eşi ve IV. Murad’ın ve Sultan İbrahim’in validesidir. Hayatının ilk yıllarına dair bilgiler mevcut değildir. Saraya ne zaman ve nasıl alındığına dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Sicill-i Osmânî’de muhtemelen 1585 yılları arasında doğduğu, bir Rum rahibinin kızı ve asıl adının Anastasya olduğu, ufak yaşta yetim kalan bu kızın Bosna Beylerbeyi Hüsrev Paşa’nın eline geçerek Harem’e gönderildiği belirtilmektedir. I. Ahmed Han’dan bir yaş büyük olduğu göz önüne alınırsa 1589 yılında doğduğu anlaşılmaktadır.
Sarayda kendisine Mahpeyker ismi verilmiş, güler yüzü, güzelliği ve güzel konuşmasıyla dikkat çekmiştir. Kösem adının kendisine, çok güzel, tüysüz bir cildi olduğundan veya sarayda diğer hasekilere göre önde ve gayet yetenekli olmasından dolayı verildiği rivayet edilir. Kaynaklarda uzun boylu, zarif, cazibeli, yol yordam bilen, zeki bir kız olarak tarif edilmiştir. Saraya geldiğinde zekâsı, ahlakı ve güzelliğiyle I. Ahmed Han’ın hemen dikkatini çekti ve 1604 tarihinde onun haremine girdi.
On beş yaşlarındayken I. Ahmed Han’ın hasekisi oldu. Sırasıyla 1606 yılında Fatma Sultan’ı, 1608’de Ayşe Sultan’ı, 1611’de Şehzade Murad’ı, 1612’de Şehzade Süleyman’ı, 1613’de Şehzade Kasım ve 1615 yılında Şehzade İbrahim’i dünyaya getirmiştir. Kösem Sultan, kocası I. Ahmed Han’ın vefatı üzerine Topkapı Sarayı’ndan ayrılarak Beyazıt’taki Eski Saray’a gönderildi. I. Mustafa Han ve II. Osman Han’ın saltanatları süresince toplam altı yıl Eski Saray’da ikamet etmek zorunda kaldı. 10 Eylül 1623 tarihinde Oğlu IV. Murad’ın tahta çıkışı ile Topkapı Sarayı’na, geri dönmemek üzere yerleşti.
IV. Murad’ın cülusunun ardından Kösem Sultan, Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na büyük bir alayla gelerek hem valide sultan, hem de nâibe-i saltanat oldu. Oğlu on bir yaşında ve o güne kadar tahta çıkan en küçük padişahtı. Böylelikle, “Makam-ı Mehd-i Ulyâ” denilen saltanat makamı, on yıla yakın, bizzat Kösem Sultan’ın olacaktı. IV. Murad Han, tahta çıktığı gün, Mahpeyker Sultan otuz üç yaşındaydı.
IV. Murad Han’ın henüz on iki yaşında olması nedeniyle oğlunun saltanatının ilk yıllarında naibe-i saltanat olarak devlet idaresindeki yerini aldı. Sultan IV. Murad’ın tahta çıkmasının öncesinde gerek II. Osman Han’ın şehadeti ile ortaya çıkan karışıklıklar, gerekse I. Mustafa Han zamanında baş gösteren anarşi sebebiyle devlet düzeni ciddi biçimde sarsılmıştı. IV. Murad Han’ın çocuk yaşta bulunması bu durumu daha da güçleştirdi. Bu karışık devrede Mahpeyker Kösem Sultan, naibe-i saltanat olarak çok önemli bir görev üstlenmiş oldu.
Yeniçeriler başta cülus bahşişi istemediklerini söylemelerine rağmen daha sonra sözlerinde durmayarak cülus bahşişi için ayaklandılar. Hazinedeki para sıkıntısından dolayı saraydaki birçok kıymetli eşyalar eritilip para bastırıldı. Böylelikle yeniçerilerin bu isyan hareketi başarıyla atlatıldı. Bu başarıda Kösem Sultan’ın payı oldukça büyüktür. Eski Saray’da gayet sakin, sessiz ve huzurlu bir hayat sürerken oğlunun çok küçük yaşta padişah olması Kösem Sultan’ı birden bire zorlu devlet işlerinin içine soktu. Bağdat’ın elden çıkması, eyaletlerdeki itaatsizlikler, Abaza Mehmed Paşa’nın isyanı, Kazan eşkıyasının boğaza kadar sokulması ve Kırım’daki huzursuzluklar, naibe-i saltanat olan Kösem Valide Sultan’ı oldukça zorlayan siyasi sorunlar olarak öne çıkmıştır.
Kösem Sultan devlet adamları ile bu sorunların çözümü için bizzat çalışmaktaydı. Bu sırada IV. Murad da annesinin yanında devlet işlerini öğreniyordu. Kösem Sultan naibelik makamını IV. Murad’ın 1632 yılında mutlak idareyi eline almasına kadar sürdürdü. Bu tarihten sonra IV. Murad Han’ın doğrudan işlerin başına gelmesi üzerine işlere karışmadı. Buna rağmen IV. Murad Han idareyi tamamen ele aldığı dönemde bile büyük bir saygı ile validesinin fikirlerine itimat ederdi.
IV. Murad Han, Bağdat Seferi’ne çıkarken hal‘ söylentilerinin dolaşması üzerine zamanında kendisini ikaz etmeyi bildi. Yine IV. Murad Han’ın kardeşlerini ortadan kaldırdığı devrede Şehzade İbrahim’in öldürülmesini emretmesine rağmen Kösem Sultan’ın gayretleri sayesinde oğlunu bu fikirden vazgeçirerek Osmanoğulları’nın devamını sağladı. Şayet Kösem Sultan’ın bu gayretleri olmasaydı, Osmanlı Devleti IV. Murad’ın 1640 tarihindeki ölümüyle fevkalade bir dağılma sürecinin sonunda, çok kısa bir zaman zarfında ortadan kalkabilirdi.
8 Şubat 1640 tarihinde IV. Murad Han’ın ölümü üzerine diğer oğlu Şehzade İbrahim’in cülusu ile Kösem Sultan bir kez daha naibe-i saltanat olarak devlet işlerini eline aldı. Böylece iki evladının saltanatını gören ilk valide sultan oluyordu. Sultan İbrahim’in ardından tahtın herhangi bir varisi bulunmuyordu. Bu tehlikenin farkında olan valide sultan, ilk iş olarak Osmanlı soyunun devamını sağlamak için Sultan İbrahim’e çok sayıda cariye, gözde sundu. Sultan İbrahim’in sekiz yıllık saltanatında hükümdara karşı bir muhalefet meydana gelmişti. Devlet erkânı ve yeniçeriağaları padişahın hal‘ edilmesi konusunda fikir birliğine varmışlardı. Sadrazam Sofu Mehmed Paşa, Şeyhülislam Abdürrahim Efendi, Karaçelebizade Abdülaziz Efendi, Hanefi Mehmed Efendi ve Muslihiddin Ağa gibi devlet adamları valide sultana başvurarak Sultan İbrahim’in hal‘ edilmesini ve yerine Şehzade Mehmed’e biat edilmesini istediler. Kösem Sultan ilk başta bu cülusa karşı çıkarak devlet geleneğinden ödün vermedi ve oğlu İbrahim’i bu tehlikeden kurtarmaya çalıştı. Fakat başarılı olamadı, sonradan çaresiz kalıp torunu Mehmed’i saltanat için bizzat hazırladı.
Valide-i Muazzama
8 Ağustos 1648 tarihinde İbrahim Han tahtan indirilerek IV. Mehmed Han saltanata getirildi. Henüz yedi yaşında olan IV. Mehmed’in bir saltanat naibine ihtiyacı vardı. Mahpeyker Kösem Sultan, devlet geleneği gereği bu cülusun ardından Eski Saray’a geçerek valide sultanlık makamını bırakmalıydı. Fakat yılların vermiş olduğu tecrübesi nedeniyle ve padişahın da çok küçük yaşta bulunması dolayısıyla Harem’de kalmaya devam etti. Böylece Osmanlı tarihinde ilk olarak bir valide sultan, torununun saltanatında büyük valide, valide-i muazzama, koca valide, ümmü’l-müminin, sahibetü’l-makam, valide-i atika, valide-i kebire gibi sıfatlarla görevini ifaya devam etmiş oldu.
Gelini Turhan, valide sultan oldu ise de, sarayda Kösem Sultan’dan sonra ikinci konumdaydı. Mahpeyker Kösem Valide Sultan ölümüne kadar üç bin akçe olan valide sultanlık maaşını alırken IV. Mehmed’in annesi Turhan Valide Sultan iki bin akçe almaya başladı. Ancak bu defa Harem’de ilk kez iki valide sultan görev yapmaya başladı: Mehmed’in yirmi iki ya da yirmi üç yaşındaki genç annesi Hatice Turhan Sultan ve ondan çok daha deneyimli olan büyükannesi Mahpeyker Kösem Sultan! Asla çift başlılığa izin verilmeyen Osmanlı Devlet yapısında bu durumun zararları da çok geçmeden görülmeye başlandı. Zira menfaati elden gidenler ile nüfuz sahibi insanların her biri bir validenin yanında güç oluşturmaya başlayacaklardı.
Sultan IV. Mehmed’in saltanatının ilk yıllarında yine Mahpeyker Kösem Sultan devlet işlerini omuzlamıştı. Ancak İbrahim Han’ı tahttan indirip ölümüne sebep olan ağaların devlet işlerine müdahaleleri her geçen gün artıyordu. Bu durum büyük çekişmelerin habercisi gibiydi. Sık sık yapılan sadaret değişiklikleri de devlet ekonomisini sarsıyor, karışıklıklar büyüyordu. Zamanla dışarıdaki ocak ağalarına karşı saray ağaları bir grup oluşturmaya başladılar. Bu ağalar, padişahın validesi Turhan Valide Sultan’ı daha aktif olmaya sevk ediyorlardı. Böylece sarayda gruplaşma başladı.
Zamanla ellerindeki nüfuzu kaybedeceklerini anlayan ocak ağaları yeni bir ihtilâlin fitilini alevlendirmek için girişimlere ve fırsat kollamaya başladılar. Bunlar IV. Mehmed Han’ı tahttan indirilip yerine kardeşi Süleyman’ı çıkartacaklardı. Yıllardır ocak ağalarının nüfuzunu ve çıkardığı karışıklıkları bilen Mahpeyker Kösem Sultan, büyük bir fitneye ve çatışmaya yol açmamak için bu işe rıza gösterdi. Ancak saray ağalarının bu darbe hazırlıklarından haberdar olmuşlardı. Ocak ağalarının planına göre gece demir kapı ve gizli kapılar açık bırakılacak, ocak ağaları gelip, Turhan ve taraftarlarını götürecekler ve Şehzade Süleyman’ın cülusunu gerçekleştireceklerdi.
Ancak Kösem Sultan’ın cariyelerinden Melekî, olayın gerçekleşmesinden bir gün önce gelişmeleri Turhan Valide Sultan’a bildirdi. Turhan Sultan bu olaylara vâkıf olduktan sonra bunları Başlala Süleyman Ağa ve Reyhan Ağa’ya anlattı. O esnada ocak ağalarının, dört harem ağasının katlini istedikleri tezkire de saraya ulaşmıştı. Artık ocak ağaları harekete geçmeden saray ağaları neticeye varmak istiyorlardı. Nitekim 2 Eylül 1651 gecesi 61 yaşına gelmiş olan Mahpeyker Kösem Valide Sultan, Başlala Uzun Süleyman Ağa ve taraftarları tarafından, dairesinde perde ipiyle, boğularak öldürüldü.
Daha sonra isyankâr ocak ağaları da idam olunarak güçleri kırıldı. 3 Eylül 1651 sabahı Kösem Sultan’ın cenazesi sevenlerinin gözyaşları eşliğinde önce Eski Saray’a nakledildi. Gasli ve kefenlenme si burada yapıldı. Sultanahmet Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrası eşi Sultan I. Ahmed’in türbesine götürülerek defnedildi.
İyiliklerine Nihayet Yok
İstanbul’da neredeyse ölümüne ağlamayan kişi kalmamıştı. Zira bu büyük şehirde onun iyiliğini görmeyen insan kalmamıştı. Dizi ve filmlerde ihtiraslı, hırslı, makam sevdalısı bir kadın olarak gösterilen ve zihinlere işlenen bu kadının hayatı aslında hayır, hasenat, iyilik, zorda kalanlara yardım etmekle geçmişti. Çocuk padişahlar döneminde devletin üzerinde koruyucu kanatları hep var olmuştu.
Mahpeyker Kösem Valide Sultan; Valide-i Muazzama, Valide-i Maktûle, Valide-i Şehîde, Ümmü’l-mü’minîn, Mehd-i Ulyâ-yı Saltanat, Valide-i Kebîre, Valide Sultan, Valide-i Atîka, Sahibetü’l-makam unvanları ile anılır.
Devletin o güne kadar karşılaştığı en zor günlerde yaşamıştı. Sultan I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman, IV. Murad ve İbrahim Han gibi beş padişah döneminde birçok vazife ifa etmişti. Devlet işlerinde neredeyse beş padişahtan daha tecrübeliydi. Sultan IV. Murad ve IV. Mehmed’in saltanatının başlarında, padişahların çok küçük yaşta olmaları nedeniyle neredeyse devlet işlerini tek başına idare etti. İleri görüşlülüğü, tecrübesi, zekâsı ve becerikli yapısı ile Osmanlı Devleti’ni çok büyük badirelerden kurtarmıştır. IV. Murad Han’a Şehzade İbrahim’i öldürtmemesi belki de devletin devamını sağlayan en önemli hususlardandır. Hayatının son zamanlarında IV. Mehmed’i iktidar hırsıyla tahttan indirmek ve öldürtmek istediği ifade edilir. Oysa bu tertibin içerisinde asıl olarak nüfuzlarının biteceğini anlayan ocak ağaları vardır. Muhtemelen Büyük Valide ya bunlara karşı durmayı göze alamamış veya büyük bir fitnenin önünü kesebilmek için bu tertibe istemeden evet demek durumunda kalmıştır. Ancak bu vaka kendisinin öldürülmesine sebep olacaktır.
Mahpeyker Kösem Valide Sultan, hüsn-i cemali, aklı ve zekâsı, hayrat ve hasenatıyla meşhur ve saliha bir valide sultandı. Edindiği servetlerin tamamını İstanbul’da ve taşrada hayır eserleri yaparak harcadı. Zaman zaman güvendiği adamlarına şehirdeki yoksul ve garipleri tespit ettirirdi. Ardından kendisi tebdil-i kıyafet şehre çıkar ve önceden tespit ettirdiği yoksullara zekât ve sadakalar dağıtırdı. Her yıl Recep ayında yine tebdil-i kıyafet saraydan çıkıp, katiller hariç hapishanelerdeki suçluların borçlarını ya da suçlarının karşılığı tazminatlarını ödeyip, onların serbest kalması ile bizzat ilgilenirdi.
Her yıl hac mevsiminde küçük saka ve büyük saka denen iki vazifeliyi hac kafileleriyle yola çıkartıp, bunlar vasıtasıyla yol boyunca hacılara soğuk sular, bazı konaklarda da şeker şerbetleri dağıttırırdı. Çeyizleri olmadığı için evlenemeyen yetim kızların bulunup onlara gerekli çeyizin yanında oturacakları evlerin de verildiği bir vakıf kurmuştu. Saraydaki cariye ve köleler onun sayesinde efendiden üstün hâle gelmişlerdi. Ünlü Tarihçi Naima onun bu konudaki faaliyetlerini şöyle nakletmektedir:
“Kösem Sultan kölelerini iki-üç yıl hizmetten sonra azat eder Eski Saray görevlileriyle ya da dışarıdan uygun kişilerle evlendirirdi. Kadınlara yetenek ve mevkilerine göre çeyiz, mücevher ve birkaç kese para verir, eşlerinin uygun mevkilerde olmasını gözetirdi. Bu eski kölelerine yıllık maaş bağlayarak bakar, dinî bayramlarda ve mübarek günlerde onlara keseler dolusu para verirdi.”
Onun ayrıca muhtaçlara maaş bağladığı da bilinmektedir.
Ederse bir kişi mazlûma nusret
Makam olur ona gülzâr-ı Cennet
Naima, eserinde Kösem Sultan’ın gelirinin fazlalığından bahseder ve Menemen, Zile, Gazze, Kilis ve İzdin’de haslarının bulunduğunu, bunlardan yılda 250.000 riyal gelir toplandığını belirtir. Bu gelirlerin büyük kısmını hayır hasenat işlerine ayıran Kösem Sultan bu nedenle kaynaklarda hayır sahibi, dindar bir insan olarak nakledilir. Hatta öldüğünde valide sultan tarafından bakılan binlerce kişinin İstanbul’da muhtaç duruma düştüğü belirtilmektedir.
Sultan I. Ahmed devri sonlarında Kösem Sultan Eğriboz Adası’ndaki sekiz köylük gelirini vakfetmişti. Bu vakfiyesi aynı zamanda onun mübarek makamlara hürmetini ve bu yolda olanlara verdiği değeri göstermesi bakımından çok önemlidir. Vakfiyede Mekke ve Medine’ye giden hacılara su sağlanması amacıyla otuz deve tahsis edilip yirmi beşinin su taşıma, beşinin de gerekli araç gerecin taşınması için ayrılacağı, altı deveci ve altı sakanın hizmet vereceği belirtilmişti.
Yine Medine’de kırk kişiye ve bunların yedekleri yirmi beş kişiye her gün üç İhlâs-ı Şerif ve bir Fatiha okumalarının karşılığında bir bedel ödeneceği de kayda bağlanmıştı. Ayrıca Kösem Sultan Haremeyn’in yoksullarına ve yoksul hacılara her yıl gömlek, yün palto, yemeni ve sarık kumaşı dağıtılması; Kudüs, Mekke ve Medine camilerinde Kur’ân-ı Kerim okutulması gibi hayır işleri de gerçekleştirdi. Kösem Sultan Hz. Peygamber soyundan gelen iki yüz kişiye Recep, Şaban ve Ramazan aylarında tahsisat verilmesini sağladı.
Mahpeyker Kösem Valide Sultan’ın yaptırdığı hayır eserleri de sayısızdır. Üsküdar’da yaptırdığı Çinili Külliyesi, IV. Murad Han ve Sultan İbrahim devrinde yapılan tek selatîn eser olma özelliğine sahiptir. Çinili Külliyesi cami, mektep, çeşme, darülhadis, mahfil-i hümâyûn ve çifte hamamdan meydana gelen oldukça büyük bir külliye olarak inşa edilmiştir. Çinili Camii Külliyesi, Haliç’i Boğaz’ı, Marmara’yı kuşbakışı gören bir tepenin yamacına kurulmuştur. Evliya Çelebi eserinde caminin adını, “Kösem Valide Sultan Camii” olarak zikretmektedir. Külliye, Sultan IV. Murad’ın hassa baş mimarı Kasım Ağa tarafından inşa edilmiştir (1640). Çinili Camii, kare planlı ve tek kubbelidir. Caminin düzgün kesme küfeki taşından yapılmış olan tek minaresi, yapının kuzeybatı köşesine dışa taşkın olarak yerleştirilmiştir.
Son cemaat yeri ve duvarı devrinin en güzel çinileriyle kaplanmıştır. Ancak çinilerin bir kısmı zamanla dökülünce, bunlardan bazısı pencere alınlıklarına gelişi güzel yerleştirilmiştir. Bu bölümdeki benzersiz çinilerin varlığı ve ahşap çatının oturduğu mermer sütun aralarının demir şebekeyle kapatılmış olması son cemaat yerine ikinci bir mekân hissi kazandırmaktadır.
17. yüzyıl çiniciliğimizin en nefis örnekleri âdeta bu şirin mabette sergilenmiş gibidir. Caminin bütün duvarları, üst sıra pencerelerinin altlarına kadar Kütahya çinileriyle kaplıdır. Motiflerde natüralist olarak, lâleler, karanfiller, şakayıklar, sümbüller, narçiçekleri, bahar dalları; stilize olarak da, hatâî, rûmî, palmet ve bulut motifleri görülmektedir. Renk olarak beyaz, lacivert, mor, firûze, kobalt mavisi, yeşil ve kahverengiye yaklaşan bir kırmızı kullanılmıştır. Pencere üzerindeki çini alınlıklarda mavi zemin üzerine beyaz harfler ve celî sülüs hatla “Âyetü’l-Kürsî” yazılıdır. Mihrabın iki yanından başlayan ve ana mekânı üç yönden çevreleyen çini kitâbe kuşağında, mavi zemin üstüne beyaz harflerle Fetih Suresi yer alır.
Pencere kapakları üzerinde de Kasîde-i Bürde’den beyitler yazılıdır. Som mermerden yapılmış olan minber, taş işçiliğinin nefis bir örneğidir, şebeke desenleri emsalsizdir. Bütün bu özellikleri nedeniyle Sâmiha Ayverdi, Boğaziçi’nde Tarih adlı eserinde; bu camiden “Kösem Sultan’ın ebedî bahara benzeyen Çinili Câmii” diye bahseder.
Caminin iki avlu kapısından biri olan kuzey kapısının üzerindeki Fevzî’ye ait tarih kitâbesinden eserin 1050 (1640) yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır:
Maderi Sultan İbrahim Han
Hazreti Sultan-ı Ekrem Valide
Bu binayi hakkı yapdı hayriçün
Ta ola beyt-i ibadet âbide
Davet ola beş vakitte rahmete
Menzil ola âbide ve zâhide
Yapdı mektep, çeşme, hamam u sebil
Kim ona Hakk lutuf hem ihsan ide
Ehl-i hayrı bunda taat ideni
Dahil et ya Rabb cenan-ı Hâlid’e
Fevziyâ lafzen ve manen tarihi
Oldu bin ellide hayru’l-valide
Son cemaat yeri kapısı üzerindeki şair Himmetî’nin tarihi de şöyledir:
Hemîşe hazreti vâlâ cenab-ı valide sultan
Hulûs üzre li-vechillah hayrat itmedir şanı
Yapub bu camii ana nice emlak vakfitdi
Muvaffak itdi hayrata anı tevfik-ı Rabbani
Tamam olunca dedi Himmetâ tarihini hâtif
Bu camide olan taat ola makbul-i Sübhani
Mahpeyker Kösem Sultan, Çakmakçılar’da Valide Hanı olarak bilinen şehrin en büyük hanını yaptırmıştır. İstanbul’da üç avlulu tek handır. Ahır kısmı tamamen insanlardan ayrı, üçüncü avlunun bodrumuna yerleştirilmiştir. İki katlı üç avlulu Valide Hanı’nın büyük avlusunun ortasında güzel bir mescit inşa edilmiştir. Hanın gelirlerinin bir kısmı Çinili Camii ve çevresindeki hayratın giderleri için vakfedilmiştir. Han, zaman içerisinde tarihî yapısına uygun olmayan birçok tamir geçirmiş ve değişikliklere uğrayarak günümüze ulaşmıştır.
Kösem Sultan ayrıca Üsküdar’ın merkezinde hamam, Şehremini, Yenikapı ve Beşiktaş’ta çeşmeler, Boğaziçi’nde Anadolu Kavağı Mescidi’ni, Sultan Selim civarında Valide Medresesi Mescidi ve çeşmesini, Ayasofya ile Kapalıçarşı arasında çifte hamam ve Yenikapı’da bulunan tek hamamı ve ayrıca Abdülmecid Şeyhî Efendi’nin Eyüp’teki türbesini ihyâ etmişti. Valide Sultan, Anadolu toprakları dışında Eğriboz, Midilli ve Kıbrıs gibi yerlerde de vakıflar tesis etmiş, Livadya yakınlarında köprü, Kahire’de su terazisi yaptırmıştı.
Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"