Sokoloviç köyünün çoban Bayos'suydu
Osmanlı Devleti'nin padişahtan sonra en kudretli adamı olan Sokollu Mehmed Paşa Türklüğe ve Müslümanlığa düşman mıydı, değil miydi? İdarede ve siyasette cüce miydi, yüce miydi? Devletine hainlik mi etti, hizmetkârlık mı yaptı? Hakkında söylenenler ve tarihi gerçekler.
On beş yıl Osmanlı devletinin padişahdan sonra en kudretli adamıydı. Kanuni'nin son iki yılın da geldiği sadaret makamında II. Selim döneminde fevkalade yetkilerle kuvvetlendirilmiş nüfuzu günbegün artmıştı. III. Murad Han döneminde aleyhinde büyük bir lobi oluşmuş bulunuyordu. Son iki yılı son derece üzüntülü ve korkulu geçirmişti. Buna rağmen devlet işlerine en küçük bir fasıla vermeden ciddiyet ve dirayetle takip ediyordu.
Her gece âdeti olduğu üzere abdestini yeniler, teheccüd namazını kıldıktan sonra hazinedar Hadım Hasan Ağaya bir miktar kitap okuturdu. O gece Hasan Ağa'ya, "Sultan Murad'ın Kosova'da şehid edilişini anlatan yeri oku" buyurdular.
Hasan Ağa takip ettikleri Osmanlı tarihi eserinden Murad Han'ın zaferini ve sonunda şükür için meydan yerini gezerken bir Sırplının din yolunda savaşanlar sultanını habersizce hançerleyerek şehid ettiğini tasvir eden satırları okurken, Sokollu'nun gözleri yaş içinde kalmıştı.
Ellerini kaldırdı. "Yarabbi bana da böyle bir devlet nasip eyle" diyerek dua etti. Murad-ı Hüdavendigar'ın ruhuna fatiha okuduktan sonra Hasan Ağayı yanından yolladı.
Sadrazam ertesi gün yine sabahın erken saatlerinden itibaren çalışmaya başlamıştı.
Divan-ı Hümayun'da yapılan toplantıya başkanlık ettikten sonra ikindi vaktinde Kabasakal tarafındaki kendi sarayında bir toplantı daha tertip etti. Hükümet erkanıyla beraber yarım kalan işleri görüşüyor, isteklere cevaplar veriyordu.
Her zaman sadrazamdan para istemeye alışmış olan Bosnalı meczup kişi muhafızlardan çok rahat sıyrıldı. Divandan çıkmak üzere olan sadrazamın yanına kadar yaklaştı. Günün yorgunluğu içindeki ihtiyar sadrazam, pek çok defa olduğu gibi ihtiyaçlarını bildiren meczuba para vermek için kesesini çıkarttı. Ancak dikkati bir kez daha sadaka vermeye yönelmişken meczubun entarisinin altından çıkardığı hançer kalbini doğradı. Sadrazam, katiline doğru ancak bir adım atabildi. Fışkıran kanlar onu boğdu ve yere kapaklandı. Derhal dairesine kaldırdılar ve yarasının sarılması için cerrah getirdiler. Ayasofya'da akşam ezanı okunurken yaşlı sadrazam ruhunu teslim etti. (12 Ekim 1579)
Aynı Murad-ı Hüdavendigar gibi o da bir gece önce duasını yapmış, ertesi akşama şehadet şerbetini içmişti (1).
Hücum okları
Sokollu Mehmed Paşanın muarızları birkaç yıl içinde devleti böyle dirayetli bir elden yoksun bıraktıklarını anladılar. Fakat ne hikmetse ona karşı saldırılar bitmedi. Özellikle son yüzyılda ortaya çıkan aşırı fikirler sebebiyle bir kez daha hedef adam haline geldi.
Bu sefer hançerle değil, kalemle şişlenme yoluna gidildi. Yeni nesiller şimdi onun adını işittiklerinde sanki Türklüğün ve İslamlığın düşmanı gibi telâkki eder oldular. Gerçekte, bunları hak etmiş miydi? Öncelikle hakkında yazılanları gözden geçirelim.
Sokollu Mehmet Paşa tarihimizdeki devleştirilmiş cücelerden biridir. Bu cüceye verilen Sokollu unvanı Sokoloviç'in tahrif edilmiş şekli olup Sokol, Bosna vilayetine bağlı bir kasabanın adı ve Mehmet Paşa'nın memleketidir (2).
Zeki, kurnaz ve pek haris olan Sokollu, silahtar iken başta ana babası olmak üzere kardeşlerini ve bütün akrabalarını İstanbul'a getirerek bunları muhtelif yerlere yerleştirmesini bilmiş ve İstanbul'a gelip ihtida ederek adlarını değiştiren bu hısım akraba grubundan bir Sokollu-zadeler(!) türeyivermişti (3).
Bu devşirme sürüsünün kısmı azamı Türklüğe ve Müslümanlığa pamuk ipliğiyle dahi bağlı değildir. Bütün emelleri ikbal ve paradır (4).
Sokollu başta olmak üzere bütün devşirmeler hayatlarının sonuna kadar çoğunluğu Hristiyan kalan aileleriyle gerek dini gerekse ırki bağlılıklarını muntazam olarak devam ettirmişlerdir.
Günümüzde hâlâ yüzleri kızarmadan Büyük Sokollu'yu, dahi devlet adamı, şöyle dindar böyle bilmem ne gibi cilt cilt kitap yazarlar (5).
Modern tarihçiler de umumi olarak Sokollu'yu göklere çıkarmayı adet haline getirmişler, bu konudaki klişe fikirleri birbirinden almışlar, fakat olayların akışı içinde Sokollu'nun durumunu incelemeye ve çözümlemeye lüzum görmemişlerdir. Çok garip bir davranışla devrin Türk Cihan devletinin eşsiz kudretinden doğan bütün başarılar Sokollu'ya mal edilmiş, başarısızlıklarsa devrin hükümdarlarına, bilhassa, II. Selim'e yüklenmiştir... Sokollu Kıbrıs'ın fethine şiddetle muhalifti... İnebahtı bozgununun birinci derecede sorumlusu Sokollu'dur. Don-Volga kanalı gibi devletin geleceğiyle ilgili son derece önemli bir teşebbüsü Sokollu, maliyecilikten yetişmiş üçüncü sınıf bir devlet adamına vermiştir. Bütün bunlar Sokollu'nun iddia edildiği gibi büyük bir diplomat ve deha sahibi devlet adamı olduğunu gösterecek deliller değildir (6).
Bu ifadeleri okuyanlar tam anlamıyla Sokollu düşmanı kesilmektedir. Aslında hedef kitle sadece Sokollu değil, devşirme devlet adamlarının tümüdür. Zira yazılarda her vesile ile Sokollu'nun devşirme oluşuna dikkat çekilmekte ve diğer devşirme olanların da aynı niyette oldukları ısrarla vurgulanmaktadır. Yine yazılarda dikkati çeken en önemli husus, Sokollu ve diğerlerinin hiç bir faydalı hizmetlerinin olmadığıdır. Düşmanlıklarını ise bilerek ve bir tertip içerisinde sundukları görülmektedir. Dolayısıyla bu ifadeleri okuyan insanlarda tam anlamıyla bir devşirme devlet adamlığı düşmanlığı yer ermektedir.
Meşhur Sokollu-zadeler!
Oysa gerçek böyle değildir. Şimdi bu iddiaları ele alırken Sokollu'yu tanımaya çalışalım.
İşte ilk iddia! Sokollu daha silahtar iken ailesini İstanbul'a getirtmiş, önemli görevlere tayin etmiş, Sokollu ailesinden nice kişiler devlet hizmetlerine geçmişler, bunlar Türklüğe ve Müslümanlığa pamuk ipliğiyle dahi bağlı değiller imiş...
Şimdi bu satırları okurken sanırsınız ki Sokolllar, devletin temeline dinamit koymuşlar, koskoca Osmanlı İmparatorluğu'nu bir hamlede parçalamışlardır. Kimdir bu adımlar derseniz, ortada Sokollu Mehmed Paşa'dan başka ikinci bir isim yoktur. Şimdi biz bu devlet düşmanlarını (!) tek tek sıralayalım.
Lala Mustafa Paşa: Bosna eyaletinin Sokoloviç köyünde doğdu. Sokollu Mehmed Paşa'nın akrabasıdır. Yavuz Sultan Selim zamanında Enderun'a alındı. Burada yüksek tahsil ve terbiyesini tamamladıktan sonra altı yıl Enderun'un yüksek memurluklarında bulundu. 1555 yılında Safed sancak beyliğine tayin olundu. Büyük bir kumandan ve iyi bir devlet adamıydı. İlk büyük başarısını Kıbrıs serdarlığında gösterdiğinden Kıbrıs Fatihi diye tanındı. İran serdarlığında da büyük muvaffakiyetler sağladı. Peçevi İbrahim Efendi İranlılar ondan yedikleri dayağı hiç bir serdardan yemediler diyererek başarılarını övmektedir (7).
Ferhat Bey: Sokollu'nun dayısının oğludur. Sadrazamın sağlığında ulufecibaşı idi. 1566'da tayin edildiği Klis valiliği sırasında Venediklilere karşı savaştı. Novigrad, Split, Zadar ve Sibenik dolaylarına amansız akınlarda bulundu. Bu başarılı seferlerle sivrilen Ferhat Bey; Venediklilerden Zemunik, Brodin, Bijela, Stijena ve Ozren'i aldı. Bosna'ya girmeye çalışan bir Hırvat birliğini bozguna uğrattı. Bu birliğin komutanı Filipoviç'i esir ederek İstanbul'a gönderdi. Bosna valisi Mehmed Bey'in Lala sıfatıyla merkeze çağırılması üzerine buraya vali oldu. Ferhat Bey Hırvatistan ve Slovenya topraklarına akınlarını hiç durmadan devam ettirdi. Başarıları nedeniyle 1588'de Budin valisi oldu. Ancak aynı yıl bir kölesi tarafından şehit edildi. Ferhat Bey, gaza hareketlerinin yanı sıra idare ettiği mıntıkalarda imar ve inşa faaliyetlerinden de geri kalmamıştı. Banya Luka'da büyük kaleyi yaptırdı. Seferlerde kazandığı ganimetlerle Ferhadiye Camii ile bunun yanında bir mektep ve medrese, bir hamam, yüz dükkan bulunan bir kapalı çarşı, imaret ve Vrbas nehri üzerine sağlam bir köprü inşa ettirmiştir (8).
Kara Ali Bey: Ferhat Bey'in kardeşidir. 1573'de abisinin Banya Luka'ya atanması üzerine Klis beyi oldu. Daha sonra İstoni Belgrad'a atandı ve uzun yıllar burada valilik yaptı. Macaristan ve Estergon'da nice çarpışmalara katıldı. Çok cesur, değerli ve âlim bir kimse idi. 1595'de kuşatıldığı Estergon'da düşmana karşı savaşırken tüfek mermisi ile vurularak şehid düştü (9).
Ferhad'ın Derviş adında bir kardeşi daha vardı. Gürcistan'ın fethi sırasında hayatını kaybetti (10).
Kurt Bey: Sokollu'nun oğludur. İlk defa Sigetvar savaşı öncesinde sivrildi. Sadrazam onu Dubrovnik'le sınırı dolayısıyla çalkantılı olan Hersek'e gönderdi. Kurt Bey Hersek'te düzeni sağlamayı başardı. Yağmaları ve haydutlukları önledi. Halkın bölgeyi terk etmesinin önüne geçti. İktisadi durumu düzeltti. Kurt Bey, 1571 yılında vefat etti. Hastalık sebebiyle öldüğü rivayet edilmektedir (11).
Vezir Mustafa Paşa: Sokollu'nun amcası oğludur. Bosna sancak beyi iken
Krupa kalesi ile çevresindeki palankadan fethetti. Kanuni Sultan Süleyman
Sigetvar seferine giderken onu Arslan Paşa yerine Budin valiliğine tayin etti. II. Selim Han zamanında vezir oldu. On üç yıl Budin beylerbeyisi olarak kaldı. Çevredeki pek çok kale ve palankayı devletine kattı (12). Gazâlardaki başarıları sebebiyle Kara Şahin lakabıyla ün yaptı (13). Sarp bir kayalık üzerindeki Fülek kalesini destanlara konu olacak şekilde fethetti. Yiğitlik ve cesarette, ikram ve cömertlikte pek ileri idi (14). Budin eyaletinin ondan önce ya da ondan sonra bu kadar sevilen bir valisi olmamıştı. Sokollu'nun muarızlarının faaliyetleri sonucu Budin kalesine yıldırım düşmesi gibi garip bir sebeple idam edildi (15). Başta Budin olmak üzere Belgrad, Sigetvar, Estergon ve Sezekvar'da çok sayıda dini ve kültürel eserler inşa ettirmişti. Bölgenin dul kadın, öksüz ve yetimleri onun ölümüyle bir kez daha hamisiz kaldılar denilmektedir (16).
Hasan Paşa: Sokollu Mehmet Paşa'nın oğludur. Babasının sağlığında ve ondan sonra Rumeli ve Anadolu'nun bir çok eyaletinde valilik yaptı. Son olarak Bağdat'a tayin edildi. Şatafat ve debdebeyi severdi. Özellikle Cuma namazlarına çıkışı, padişahlar gibi gösterişli olurmuş. Sokollu, bu durumun padişahın gazabını çekebileceği endişesiyle hakkında şikayetler var diyerek görevinden alınmasını arzeder. Ancak padişah onu azletmez. Fakat gereksiz gösterişlerden vazgeçmesini ister. Bu durum padişahın onun tavırları hakkında evvelce bilgi sahibi olduğunu gösterir.
Hasan Paşa gayet yakışıklı, gösterişli ve yiğit bir kimse idi. Düşman karşısında gözü pek bir komutan olup en zorlu görevlere severek atılırdı. 1601'de Anadolu'daki Celaliler üzerine serdar tayin olundu. Karayazıcının yirmi bin kişilik bir kuvvetini Elbistan civarında sabahtan ikindi zamanına kadar yaptığı muharebede mağlup etti. Ancak Tokat kalesinde iken Celali Deli Hasan kuvvetleri tarafından abluka altına alındı. Yapılan müsademe sırasında vurularak şehid düştü (17).
Lala Mehmet Paşa: Sokoloviç ailesindendir. Sokollu Mehmet Paşa'nın amca oğlu olduğu rivayet olunmaktadır. Enderunda yetişmiş, şehzade lalalıklarında bulunması sebebiyle "lala" lakabıyla şöhret bulmuştur. 1591'de Yeniçeri Ağası oldu. 1595'de Vezir-i Azam Sinan Paşa ile Macaristan seferine katılarak çok gayret ve kahramanlık gösterdi. Sefer dönüşü önce Karaman, sonra Anadolu beylerbeyliğine getirildi. Eğri seferindeki hizmeti dolayısıyla Rumeli beylerbeyiliğine tayin olundu. Uzun seneler Avusturya serhaddinde kalarak gazalar yaptı. 1604'te Yavuz Ali Paşa'nın ölümü üzerine vezir-i azam oldu. Aynı yıl Avusturya seferine çıkarak Vaç, Peşte ve Hatvan kalelerini zaptetti. Ertesi yıl harekata devamla Vişegrad, Vesprem ve daha pek çok kaleyi aldıktan sonra elden çıkan Estergon'u otuz günlük bir muhasaradan sonra fethetti. Estergon fatihi unvanını kazandı.
Lala Mehmed Paşa 1606 yılının Haziran ayında Celali asileri üzerine İran seferine serdar tayin edildiği sırada Üsküdar'da felç geçirerek vefat etti. XVII. asırda gelen Osmanlı vezir-i azamlarının değerlilerinden mücahid, gayur, tedbirli bir vezirdi. Hudut tecrübesi fazla olduğundan seferlerdeki icraatlarıyla devlete büyük hizmetlerde bulundu. Askerler kendisini pek çok severdi (18).
İşte Sokollu ailesinden devlet adanıları, işte hizmetleri ve işte vatan uğruna çarpışmaları ve şehadetleri. Bu mudur ihanet? Bu mudur pamuk ipliği ile vatana bağlılık? Bu vatana büyük bir iman ve aşkla, canı ile kanı ile hizmet edenleri böylesine aşağılamak, karalamak hangi maksada hizmettir?
Ayrıca Sokollu'nun aleyhindeki bu isnatlar dikkatle değerlendirildiğinde şu sorular da hatıra gelmektedir. Osmanlı Devleti devşirilen çocukların kendisine ve ailesine ait bütün bilgileri defter ettirdiğine göre onlarla irtibatını devam ettirmesi bir suç mudur? Onların İslamiyeti kabul etmesini istemesi hata mıdır, ihanet midir? Yoksa Osmanlı devletinin kuruluş gayesine uygun ve dinimizin emrettiği güzel bir davranış mıdır?
Nitekim o kendisinin eriştiği saadete, ailesinin de kavuşmasını arzulamış, onlara dini telkinde bulunmuştur. Bu sayede babası ihtiyar Dimitri, İslamiyeti kabul ederek Cemaleddin Sinan adını almış ve uzun yıllar oğlunun Bosna'daki vakıflarının yöneticiliğini yapmıştır. Yine İstanbul'a gelerek oğlunun saraydaki itibarını, muazzam konumunu ve büyük gücünü gören annesi son derece şaşırmış, gözyaşları içerisinde Müslüman olmuştur.
Neden sefere çıkmadı?
Sokollu'nun sefere çıkmaması meselesine gelince:
Bu iddialarda bulunanlara son Sigetvar seferinden sonra geçen on senede, Sokollu'nun sefere çıkmasını gerektirecek hangi kara harekatı gerçekleşti diye sorarlar. Böyle bir harekat olur, Sokollu katılmaz, sonu felaketle neticelerdi ve Sokollu şiddetle tenkit edilebilirdi.
Bu noktada Sokollu'nun siyasi görüşlerini iyi bilmek gerekmektedir. Ona göre Osmanlı Devleti tabii hudutlarına erişmiştir. Boşuna bir maceraya atılmak doğru değildir. Bazı muvaffakiyetler elde edilse bile bu geçici olacaktır. Dolaysıyla Sokollu devamlı olarak savaştan uzak durmaya çalışmış ve işleri hep diplomasi yoluyla çözmüştür (19). Nitekim Sokollu'nun son döneminde muarızlarının etkisiyle girişilen İran seferi Sokollu'nun ne kadar haklı olduğunu gösterecektir.
Buna karşılık Sokollu Mehmed Paşa özellikle Osmanlı sınır boylarını son derece güçlü kılmaya gayret etmiş ve bu bölgelere genç, cesur, dirayetli, yükselmeye elverişli, itimat edilir devlet adamlarını tayin etmeye özen göstermiştir. Bu itibarla hudut olayları devamlı suretle Osmanlılar lehine gelişmiştir (20).
Kendisi ise siyasetteki ince görüşünü her zaman ustalıkla kullanmıştır. Lehistan kralı Sigismund Ogüst vefat edince Lehistan krallığına Rus veya Avusturya prenslerinden birisinin geçmesi beklenirken o bir dizi faaliyetleri ile önce Fransa faalinin kardeşi Hamiyi ve bunun çekilmesinden sonra da Osmanlılara tabi Erdel kralını getirtmeyi başarmıştır. Bu sayede Lehistan'ı Erdel, Moldavya ve Eflak ile aynı statüde vasat bir ülke haline getirmiştir (21).
İşte Sokollu'nun karşı olmakla suçlandığı Kıbrıs seferine bakışında da, aynı siyasi tavrı görüyoruz. Sokollu, Kıbrıs harekatının, Osmanlı devleti aleyhine bir haçlı seferi tertiplenmesine yol açabileceği endişesi ile uygun olmayacağı fikrini savunmuştu. Bu sadece tartışılan bir konuda sadrazamın şahsi yorumuydu. Ki Osmanlı devletinde asırlardır aynı gelenek devam etmiyor muydu. Her türlü devlet meseleleri divanda tartışılır ve karara varılırdı. Burada herkes hür düşüncesini söylerdi. Ancak bir karar alınınca onun gerçekleşmesi için de bütün güçler seferber olunurdu.
İnebahtı bozgunu
Neticede Yahudi Josef Nasi'nin teşviki, Piyale Paşa ile Lala Mustafa Paşa' nin lehte beyanı ve müftü Ebussuud Efendinin fetvası üzerine II. Selim Han Kıbrıs'ın fethine karar verdi (22). Kıbrıs uzun süren bir kuşatma ve mücadele sonucu fethedilirken Sokollu'nun korktuğu da başa geliyordu. Venedik, İspanya ve Papalık arasında mukaddes ittifak teşkil edildi. Ardından muazzam bir donanma vücûda getirildi. Toskana, Ceneviz, Savua, Malta, Ferrara ve Parma gibi küçük beylikler de ittifaka katılmıştı. Bu Haçlı donanması İnebahtı muharebesiyle Osmanlı donanmasını büyük ölçüde imha ettil (23). Geniş sahile sahip Osmanlı ülkesi son derece tehlikeli bir duruma düşmüş oluyordu. Avrupa'da bayram sevinci yaşanıyor, ertesi sene baharla birlikte Osmanlı kıyı ülkelerini ne şekilde tahrip veya fethedecekleri konuşuluyordu. Müttefikler yeni yeni ittifak çalışmaları yapıyorlar, güçlerini arttırmak üzere çalışıyorlardı (24).
Bu arada savaşa rağmen İstanbul'da ikametini sürdüren Venedik elçisi Barbaro, Osmanlı donanmasının mahvedilmesinden sonra Sokollu'nun tavrını merak ediyordu. Acaba Osmanlıları istedikleri şekilde bir sulha zorlayabilecekler miydi?
Çok geçmeden Sokollu'yla bir mülakat fırsatı bulduğunda Osmanlı sadrazamının son derece rahat olduğunu gördü, hatta tepeden bakan alaycı tavrın altında ezildiğini hissetti.
Sadrazamın şu sözleri ise hem tarihe geçiyor, hem de gelecekle ilgili niyetlerini açıkça sergiliyordu.
"İnebahtı muharebesinden sonra cesaretimizin sönmediğini görüyorsun. Sizin zayiatınızla bizimki arasında fark vardır. Biz sizden bir krallık yer (Kıbrıs adası) alarak kolunuzu kestik; siz ise donanmamızı mağlup etmekle sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Kesilen kol yerine gelmez. Lakin tıraş edilmiş sakal daha
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"