İstanbul'a Yürüyenler Ahmet Şimşirgil 02.07.2017

divan8Önceki gün TV’de haberleri izlerken, sözde adalet yürüyüşünde bulunan bir CHP milletvekilinin 1970’lerdeki devrim marşına uyarlama yaparak “Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey. Adaleti adım adım kura kura hey” diyerek etrafındakileri coşturması beni çok daha gerilere götürdü. Osmanlı dönemlerine...

Zira tarihimizde zaman zaman haksızlığa uğradığını düşünen etkili gruplar veya asi liderleri adalet arayışıyla İstanbul üzerine yürürlerdi. Mesela Abaza Mehmed Paşa gibi. Onlarla bugünkü yürüyüşü değerlendirdiğimde nerelerden nerelere geldiğimizi düşünerek hayıflandım. Düşünce ve fikir açısından dünün asi liderlerinin topuğuna erişemediklerini görüp üzüldüm!

Dünün asi liderleri dahi adaleti nerede bulacağını biliyordu. Fakat 21. asrın demokrat vekilleri ve bazı liderleri bunu bilmiyordu. Anlayacağınız hak arama konusunda değil bir arpa boyu ilerlemek, gideceği adresi kaybetmiş çocuk gibi şaşkınlık içerisindeler. İşte “Osmanlıda şeker, toplu iğne” edebiyatı ile tarih okumaları yaparsanız böyle acınası hâllere düşersiniz!

Asi Celaliler zamanında payitaht İstanbul’du ve onlar merkezde adaleti aramaya geliyorlardı. Peki, bugünküler neden İstanbul’a yürüyorlar? Karar mercii İstanbul değil ki… Ankara. Ve kendileri de Ankara’da bulunuyorlar.

O asi liderleri taşrada idiler. Kanun yapıcı ve kanun koyucu da değillerdi. Bu itibarla yürüyorlardı diyelim. Peki, bunlar Meclis'teler. Kanun yapıcı ve kanun koyucu mevkiindeler. Öyleyse ne için ve kim için yürüyorlar? 

CAMBAZ ORGANİZASYONU 

İşte “Ne için ve kim için yürüyorlar?” sorusunun cevabını verebilmek bugün için gerçekten çok anlamlı olacaktır. Zira bir yanda her gün şehit cenazeleri ile yüreği yanan aileler, kahrolan bir millet; öbür yanda sazla cazla yürüyenler…

Bir yanda Suriye’de geleceğimiz şekillendirilmekte ve Afrin’e Türk ordusunun müdahalesi konuşulmakta; öbür yanda halay çekmeler…

Bir yanda Amerika ve AB’nin Kürdistan hayalleri; öbür yanda Ankara-İstanbul arasının yeni uzunluğunu tespit etmek için(!) yolları arşınlayanlar…

Evet, bu bir adalet yürüyüşü mü yoksa Türk kamuoyunu başka taraflara çekmek için yeni bir cambaz organizasyonu mu?

Millet ve adalet için yürüyorlar diyemeyeceğim. Zira bu millet bir yıldır meydanlarda idam diye bağırıyor. Buyurun Meclis'e idamı çıkartın. Yasaları halledin.

Yoksa siz yürüdükçe birilerinin arzuları ve istekleri artıyor. Kimin mi? İşte bunu yürüdükçe iştahı kabaranlardan anlıyoruz. 15 Temmuz’da millete, devlete işgal planları yapanlar ses vermeye çabalıyorlar. Destek çıkmaya çalışıyorlar. Çoğaldıklarını zannediyorlar.

Bu işin sonucunu çok merak ediyorsanız onu da tarihin sayfalarında bulabilirsiniz. Zira millet, ihaneti hiçbir zaman affetmez!

Devlet Adamı

15 Temmuz akşamı Türkiye’yi işgal hareketinin belli olduğu saatlerdi. Henüz ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı konuşmuştu. Türkiye’nin maruz kaldığı bu zorbalığa karşı ilk tepki gösteren liderdi. Ne yalan söyleyeyim kendisinin politikalarını o ana kadar tasvip ettiğim söylenemezdi. O anda “İşte lider adam!” dedim. Bu kalkışmanın başarılı olamayacağına da kanaat getirdim. Sonrası malum. Neredeyse bir yıla yakındır süreci yaşıyoruz. Niceleri mevki makam uğruna zaten satılmıştı. Niceleri duruşundan rücu etti. Niceleri mücadele eder gözüktü. Niceleri evlat, damat derken maksadı unuttu. Niceleri bu tarafta görünürken bilerek tersine hizmet etti.

O ise “bölücünün, yıkıcının, hainin yanında değil Cumhurbaşkanı’nın ve devletimin yanındayım” dedi. Bu sözünden asla sapmadı. Duruşundan zerrece esnemedi. Bir gevşeklik gördüğü anda yetkilileri uyardı. Ve geçtiğimiz günlerde hem OHAL hem de güya adalet için yürüyenler konusunda tam bir devlet adamı vakarıyla şöyle konuştu:

“OHAL’i demokrasiye ve özgürlüğe karşı gibi algılayarak tamamen ortadan kalkmasını isteyenler, 15 Temmuz'un tesir alanı üzerinde tarafgir olanlardır. Onun için herkes haddini bilmeli, ne düşünüyorsa onu açıkça söylemelidir. OHAL’i bahane ederek 15 Temmuz vahşiliğine örtülü olarak sahip çıkmamalıdır. Şayet  15 Temmuz gerçekleşmiş olsaydı, Türkiye'de parlamento kalacak mıydı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne hâle düşecekti? Adaletin A’sından kim bahsedebilecekti? Hangi adalet uygulanacaktı? Türkiye’yi kaosa, cepheleşmeye, karanlığa sürüklemeye ve siyasi şov yapmaya kimsenin hakkı yoktur!”

Bence Sayın Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin var olma mücadelesinde göstermiş olduğu tavır ve gayret ile adına yaraşır bir şekilde hareket ederek Devlet Adamı vasfını göstermiş ve Türk tarihindeki yerini tescillemiştir.

Bir zavallı Ozan!

15 Temmuz kalkışması Türk milletinin birliğine, dirliğine, istiklaline ve imanına bir saldırı idi. Millet son üç yüz yılın tarihini yazdı ve bu kalkışmayı akamete uğrattı. Aylarca meydanlarda dalgalandırdığı şanlı bayrağını tarihe geçen Yenikapı mitingi ile taçlandırdı.

Biz Ozan’dan bu büyük ve tarihi kahramanlık mücadelesini anlamlandıran 15 tane destan yazmasını beklerdik. Milletin kalbinde taht kurardı. 

Ne yazık ki o, kendisine hiç yakışmayacak bir söylemle bu birlikteliği “köpekleşmek” olarak tanımladı. Şimdi de Türkiye’nin İstiklal savaşı mücadelesine verdiği destekten ötürü Devlet Bey’e en ağır hakaretleri yağdırdı.

Ne istiyordu Ozan! Devlet Bey, FETÖ’nün yanında mı dursaydı? Yoksa geri çekilip vatanın yok oluşunu mu izleseydi? Ozan’a göre o zaman kahraman mı olurdu? Nasıl bir zihniyet nasıl bir anlayış bu! Anlayan varsa anlatsın!

TEFEKKÜR

Her leyli zulamın bir fecri var muhakkak

Bahşende-i ümidin tebşiri ‘usrü yüsra

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

02.07.2017 Türkiye Gazetesi