Şayet sonuçları itibarıyla bakarsak böyle bir destan tarihte görüldü mü? Bence eşi ve benzeri yok. Neden yok!
Bu darbenin evveline şartları ve hazırlanışı itibarı ile bakmak lazım. Bu darbenin planlayıcıları uzun bir süreçte dini kullanarak hazırlandılar. Bir cami vaizi on sene içerisinde (1985-95) Türkiye’nin bir numaralı dinî otoritesi hâline getirildi. Bilhassa birtakım etkili ilahiyat hocaları onun sorumluluğunda yürütülen Abant toplantılarına en büyük desteği verdi. Diyanet başkanlarınca ve Diyanet’in üst düzey görevlilerince desteklendi.
Öyle ki 1998 yılına gelindiğinde Türkiye’de hükûmetleri sarsacak güce erişmişti. Nitekim Refah-Yol Hükûmetinin sarsılmasında en büyük rolü üstlendi. Artık o Türkiye’de en büyük manevi otorite idi. Aslında en büyük maddi otorite o idiyse de bu yönü örtülü tutuluyordu.
28 Şubat’ta oynadığı rol ve papaya yazdığı mektup ile millet nezdinde kısa bir sarsıntı geçirse de, sahip olduğu maddi manevi güç ve basının algı operasyonları ile bu badireyi kolay atlattı. Artık o, uzaklarda ziyaret edilen en büyük azizdi. Yurt dışı faaliyetleri ile ülkenin gözünü kamaştırıyordu. Ülkenin parası her koldan Ceyhun Nehri gibi bu örgüte akıyordu.
Sızma ve hâkim olma!
Tamamen gizli ve bugün bir sır olarak duran 1980-85 dönemi ve görünür olduğu 1985-2013 yılları arasında gizli açık bütün STK’lara, cemaatlere, askeriye, emniyet, yargı vesair devletin bütün mekanizmalarına gizli ve açık olarak sızıldı.
Görünürde İslam’ı yüceltmek olan örgütün hedefi aslında İslam’ın yok edilmesiydi. Gün geçtikçe ve güçlendikçe hain emelleri daha bir belirginleşmeye başlamıştı. Artık Müslüman kardeşliği değil, Hıristiyan, Yahudi ve Zerdüşt kardeşlikleri belirgin bir hâle gelmişti. Artık camide değil, kilise ve havrada faaliyetler yürütülür hâle gelmişti. 2010 yılından itibaren kendini dünya gücü gibi gören örgüt aleyhinde konuşanları açıktan ve görünür bir biçimde infazlara dahi başlamıştı. Bu infazlar öldürmek şeklinde olmasa da maddi veya manevi olarak toplum içinde anında itibarsızlaştırma yöntemi ile bitiriliyordu. Bu yıllarda hemen her TV’de yapılan her programda mutlaka bunlardan biri yerleştirilmeye başlamıştı. Artık süper akademilerde Türkiye’nin yeni idarecileri yetişir olmuştu. Nesiller sanki mankurtlaşmıştı.
Recep Tayyip Erdoğan
Muhtemelen Refah-Yol Hükûmeti döneminden beri takibine aldığı bu yapıyla 2010 yılında mücadele içerisine girdi. Üç yıl gizli gözlerden uzak ve derinden yürüyen mücadele gezi olaylarından sonra su yüzüne çıktı. Örgüt liderini Türkiye’ye davet etmesi ayakta alkışlanıyordu. Oysa ertesi günü bunun savaşın açıkça başlatılması olduğunu görüp şok yaşayacaklardı. Sonraki üç yıl boyunca açıktan bir terör örgütü ile mücadele edildiğini millete lanse etti. Bu örgütten uzak durmalarını ilan ile bu durumu MGK’da ibra ettirdi.
Uzun yıllardır hizmet hareketi diye desteklenen yapının davranışları ve bağlantıları ise milleti bir hayal kırıklığından ötekine taşır hâle gelmişti. Takke düşmüş kel görünmüştü.
Özellikle yolu üzerinde en büyük engel gördüğü Sayın Cumhurbaşkanımızı yurtta ve dünyada itibarsızlaştırmak adına attığı şeytani adımlar hep ayağına dolaştı. Milleti gün geçtikçe kendinden soğuttu.
15 Temmuz Destanı
Gidişat gün geçtikçe aleyhlerine işliyor millet tavır almaya başlıyordu. Böyle giderlerse üç beş yıl içinde marjinal bir grup olarak kalacaklardı. Bu itibarla kırk yıldır bunları ülkenin işgali için hazırlayan dış mihraklar fırsatı kaçırmak istemeyerek kendilerini harekete geçirecekti. Nitekim bağlı olduğu üst akıl onu ülkeyi işgale yönlendirdi.
Öte yandan Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın bağlı olduğu yüce kudret ise 15 Temmuz’da Türk milletine yeni bir destan yazdırttı. “Türk, yedisinden yetmişine asker millettir” sözü tezahür etti. Silahsız, topsuz, tüfeksiz meydanlara yürüyen; tankın, topun, kurşunların üzerine atılan millet, tarihimizin en büyük zaferlerinden birine imzasını attı.
O gece sadece bir örgütle mücadele ettiğini sananlar, ertesi gün dünyaya karşı bir zafer elde edildiğini de anlayacaklardı. Batının neredeyse topyekûn denecek şekilde bu örgütü sınırsız bir biçimde desteklediği görülecekti. Bu destek güçler kendilerinden o kadar emindiler ki milletin kahredici yumruğundan bir ay sonra ancak şoku atlatıp kendilerine gelebildiler. Yeniden ve açık bir tarzda asimetrik planlarla referandumda görüldüğü gibi ülkemize karşı bir kez daha savaşı başlattılar.
Aksi takdirde!
Onların temel arzu ve hedefini FETÖ elebaşı açıklamıştı. “Kızlarınızı, eşlerinizi haçlılara teslim edin. Haçlılar onlara zarar vermezler”. İşte, içte ve dışta kayıtsız şartsız teslimiyet isteyen bu haçlı gücüne karşı kazanılan 15 Temmuz zaferi, esaretin ve İslam dünyasının mahvolmasının önünü kesti.
Böyle bir oluşumun neticesi Irak’ta Keştizani tarikatı ile yaşanmıştı. İslam dünyasının ruhu bile duymadı. Zannedildi ki Irak, üç-beş Amerikan jeti ve birkaç bin askeri ile işgal edildi. Oysa ordusu, halkı hatta sarayı dahi Keştizani tarikatı sayesinde çoktan emperyalistlere peşkeş çekilmişti.
Bu durumu değerlendirenler Türkiye’nin zaferini daha yakinen anlayacaklardır. Atlattıkları büyük badireyi daha iyi göreceklerdir. Kazandıkları zaferi daha iyi değerlendireceklerdir.
Anlamayanlar Irak’ta yaşananlara bir kez daha baksınlar. Şayet tersi olsaydı Türkiye de en az bir on yıl böyle bir badirenin içine sürüklenecek sonunda belki eline 250 bin kilometrekarelik bir ülke verilerek gelecek yüzyılda da ona bayram ettirilecekti.
Hadiseyi Sayın Cumhurbaşkanımızın meselesi olarak görenler kimin kuyusuna su taşıdığının farkında olmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin siyaset değil vatan, millet, bayrak, ezan mücadelesi yürüttüğünü görmelidir.
1. Cihan Harbi’nde ordumuz, milletimiz çok zaferler elde etti ise de sonunda kaybeden olduk. 15 Temmuz Ordusu yani millet, bu zaferi, Çanakkale ve Kutu’l Amare’de olduğu gibi bir mevzi başarısı olarak bırakmamalı mutlaka sonuçlandırmalı ve dünyaya tescil ettirmelidir.
Nöbete ve teyakkuza devam…
TEFEKKÜR
İstikamet, şerr-i a’dadan seni eyler masun
Hak eder ashab-ı sıdkın hasmını elbet zebun
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
16.07.2017 Türkiye Gazetesi
{youtube}dJm1gEslUcY{/youtube}
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"