Kutlu Doğum Haftası’nın FETÖ projesi olduğu tartışmaları sırasında nedense devreye birden eski Diyanet İşleri Başkanlarından Ali Bardakoğlu girmiş gazete ve televizyonlarda yaptığı yorumlarla meseleyi sahiplenmişti. Bardakoğlu neden bu kadar heyecanlanmıştı? Onu hareketlendiren sebepler neydi? Yıllardır yürüttükleri FETÖ-vari projelerin ellerinden gideceği zehabına mı kapılmıştı?
Zira Ali Bardakoğlu Diyanet’i hiç bırakmamıştı. O, her zaman gölge başkan vazifesindeydi. Belki FETÖ ile mücadelede yeterince fikrî ve dinî mücadele edilmemesinin sebebiydi. FETÖ’ye siyasetçilerimiz kalkıştığı işgal hareketi nedeniyle her sözü söylemektedir. Peki, Diyanet de aynı söylemle mi karşı çıkmalıydı? Son çıkan rapor sayılmazsa dinî ve fikrî konuda hiç mücadele verilmiş miydi?
Bugün şu artık herkes tarafından biliniyor ki; FETÖ, “Dinler Arası Diyalog” projesiyle Peygamber efendimizi yok sayıp bunun neticesi olarak da ülkeyi ve Müslümanları Haçlılara peşkeş çekecekti!
Peki, Bardakoğlu ve ekibi FETÖ’nün fikirlerini devam ettirdiklerinin farkında değil midir? Bunlara tövbe ettiklerini duymadıkça samimiyetlerine inanmak zor olacaktır.
Ali Bardakoğlu Diyanet’in başından ayrıldıktan sonra Yönetimi Diyanet tarafından oluşturulan Türkiye Diyanet Vakfı’na bağlı 19 Mayıs Üniversitesi bünyesinde kurulan Kur’an Araştırmalar Merkezi (Kuramer)’nin başına geçti. Kuramer’in maksadı anlatırken Müslümanların geri kalmışlığından ve Kur’anı anlamakta geciktiğinden bahisle, batıda bu konuda yapılan çalışmaları alkışlayıp bunları anlamak gerektiği ifade edilmektedir. Kur’an-ı kerimi Batılı müsteşriklerin yorumu ile okumak teşvik olunmakla, İslam’ı ve Müslümanları nereye götürmek istemektedirler? Şimdi Bardakoğlu’nun önce Diyanet’in, sonrasında ise Kuramer’in başında iken iki faaliyetine dikkat kesilip bizi ve Müslümanları nasıl bir inanca götürdüklerini görelim!
Peygamberimizi yok sayan sadece FETÖ’cüler mi?
Diyanet’in 3-7 Mayıs 2000 tarihleri arasında Ankara’da tertiplediği “Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası”na Hamid Ebu Zeyd isimli Mısırlı bir teolog da katılmıştı. Tebliğlerin aynı yıl kitap hâline de getirildiği bu toplantıda Ebu Zeyd’in şu ifadelerine (c. I, s. 441-442) dikkat kesilelim:
“İlahiyata ve felsefeye başvurarak Kur’an’a, Sünnet’e ve İslâmî düşünceye eleştirel bir şekilde yaklaşmayı düşünmemiz gerekir. Bence sahip olduğumuz Kur’an düşüncesi, Kur’an’ın Allah’ın sözleri olduğudur. Ancak bu yeniden mercek altına alınmalıdır. Biliyoruz ki, bu okunabilir bir metindir. Geometrik işaretler, bilmediğimiz işaretler barındırmaz. Yani yeniden gözden geçirilebilecek bir metindir. Kur’an bir sözlü iletim döneminden seçti. Tarih boyunca simdi okuduğumuz Kur’an gelişti. Hicret’e kadar Kur’an’ın yazılı ve sözlü hâlini kısıtlamaya çalıştılar. Okuduklarımızın Kur’an geleneğine dayandığını söylediler… Daha sonra savunmasını yaparken, sonsuz Kur’an denen kavramı buldular. Bunlara artık bir son verilmeli. Peygamberin kim olduğu, sadece Kur’an’ı alan ve ifşâ eden bir amil mi olduğu sorusu. Ya Peygamber de değildiyse? Gerçekten burada yazan sözlerin Allah’ın sözleri, tarihi anlatan sözler mi olduğu sorusu. Arapça ve Arap kültürüne hitaben. Farz edin ki Peygamber Hintliydi, o zaman Hindistan kültürünün yansımalarını beklerdik…”
Görüldüğü üzere Ebu Zeyd’e göre Kur’an’ın Allah kelamı olduğu tartışmalıdır!.. Her devirde içerisine bir şeyler katılarak bugünkü şeklinin oluştuğu, Arap kültürüyle dolu bir kitap olduğu ve Hazreti Muhammed’in peygamberliğinin de şüpheli olduğu açıkça belirtilmektedir. Buradan “Şüphesiz Kur’an’ı biz indirdik, onu mutlaka biz koruyacağız” âyeti ona göre Kur’an’a dışarıdan sokulmuş olmalıdır. Zira inanmış olsa bu sözleri söylemesi imkânsız olurdu.
Evet, Ebu Zeyd işte bu düşüncede bir teolog idi. Konuşması sırasında orada bulunan bir kısım ilim adamları Ebu Zeyd’i tenkit ettiklerinde Ali Bardakoğlu kürsüye çıktı. Şimdi de eski Diyanet Başkanı’nın neler söylediğine dikkat edelim:
“Muhterem bilim adamları, elbette ki, Sayın Ebu Zeyd başta olmak üzere, tebliğ sunan arkadaşlara teşekkürlerimi ifade ediyorum. Bilhassa Ebu Zeyd fikirlerini açıkça ifade ettiler, kendisini tebrik ederim, çok mutlu oldum. Biz, bu ortamlarda fikirlerimizi tartışmayacaksak, konuşmayacaksak başka hangi ortamlarda konuşabiliriz; ona imkân yok. Hoşgörüden çok bahsediyoruz ama fazla da hoşgörülü olmadığımızı ilk anda ele veriyoruz. Ben, şahsen Ebu Zeyd’in yaklaşımlarından çok istifade ettim. Kendisini de yakinen takip ediyoruz. İslam düşünce dünyasında ciddi problemlerin olduğu aşikâr, bunları göz ardı ederek, İslam dünyasında hiçbir problem yoktur, büyük medeniyetler kurduk falan diyerek… Yani; biz, kendi konularımızı dindar olarak değil, bir akademisyen olarak bir ilahiyatçı olarak ele almak zorundayız.” (Aynı eser, c.I, s. 517-518).
Görülüyor ki Bardakoğlu’nun hoşgörüsü, Peygamber Efendimize fütursuzca saldırana, Kur’an-ı kerime Allah kelamı değildir diyenleredir. Bardakoğlu onlardan etkilenmekte ve istifade etmektedir.
Kuramer’in korkunç faaliyeti!
Peki, bugün Bardakoğlu’nun başında olduğu Kuramer neler yapıyor. İncelendiği zaman görülecek olan şudur. Nerede İslam itikadına uygun olmayan kitaplar var Kuramer onu yayımlıyor. Bakınız bunlardan birisi 2016’da yayınlanan, W. Montgomery WATT’a ait, “Hz. Muhammed Mekke’de” adlı kitaptır. Bu kitap aynen Ebu Zeyd’in fikirlerini bir başka söylemlerle dile getirmektedir. Şöyle ki:
“Hz. Muhammed’in, beşerden bir öğretmeninin olabileceği.. (s.199), Kur’an’daki kıssaları aşina olduğu birinden almış olabileceği (s.199), o günkü duruma uyması için kıssaların Hz. Peygamber’e sezgi yoluyla da verilebileceği (s.201),” şeklindeki ifadeleri Kur’an-ı kerimin Allah kelamı olduğunu inkâr etmekten başka nedir?
Nitekim Kur’an’ı, “Hz. Peygamber’in büyük bir deha eseri (s.198)” olarak da tanıtması da bunun açık tezahürüdür. Peygamber efendimiz hakkındaki şu sözlerine de dikkat kesilelim:
“Hz. Peygamber’in, davasında başarı için putlara tapma eğiliminde olduğu (s.143), müşriklerden elde ettiği dünyevi menfaatler karşılığında onların ilahlarını bir bakıma tanıdığı (s.139), Lat ve Menat’ın semavi varlıklar olduğu ve bunun İslamiyet’e aykırı olmadığı (s.139), tevhidi bildiren Zariyat Suresi’nin 51. âyetinin sonradan eklendiği (s.169), Kur’an’ın genel olarak hadislerdeki tarihî malzemeden çıkartılan resmî doğrular gibi olduğu (s.169) ” vs…
Bu saçmalık ve dinsizlikleri kitapta fazlasıyla yer bulurken, ne yazık ki mütercim veya yayıncı tarafından hiçbir tenkide tabi tutulmamıştır.
Ben hoşgörülü değilim!
Evet, Sayın Bardakoğlu! Ben Hazreti Peygamberi sadece bir beşer olarak gören, ilahi mesajları çalışmakla okumakla elde ettiğini bildiren, Kur’ân-ı kerimi Allah kelamı olarak görmeyen Ebu Zeyd ve Watt gibilere hoşgörülü değilim. Size ise hiç değilim. Onlar açıkça dinsizliklerini bildiriyorlar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Açık olun ve bilelim. Dinimizle oynamayınız!..
Bizi hoşgörüsüzlükle suçlarken şunu da açıklayın! Böylelerine cehennemi hazırlayan Rabbimiz hakkındaki düşünceniz nedir? Hâşâ onu da hoşgörüsüzlükle mi suçlayacaksınız? Yoksa Kuramer o âyetleri de temizlemekle mi görevlidir?
Şurası muhakkak ki Bardakoğlu’nun Diyanet’ten ayrıldıktan sonra Kuramer’de yaptığı çalışmalar daha bir dikkatle incelenmeye muhtaçtır. Hadislerin ayıklanmasından sonra sırada Kur’ân-ı kerim mi vardı? Bu gayretleri yarın Kur’ân-ı kerimi yıkmak ve bozmakla neticelenmesin! Gerçi onların gücü buna yetmez ise de gençlerimizi zehirlemesinler.
Şimdi de belli mihraklar Görmez’i “Uluslararası İslam Üniversitesi”nin başına geçirebilmek için olmadık atraksiyonlara girişmektedirler. Kuramer’in başındaki Bardakoğlu ile hangi faaliyetlere imza atacakları artık malum değil midir?
İşte bu düşünce sahipleri İslam’ı ve Müslümanları parça parça etmez mi? Bunlar Kur’ân-ı kerim ve Peygamberimize olan inancı yıkıp Müslümanları nerede birleştirecektir? Bunun cevabını verebilir mi?
TEFEKKÜR
Pür ateşim açtırma benim ağzımı zinhar
Zalim beni söyletme derunumda neler var
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
6.8.2017 Türkiye Gazetesi
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"