Afganistan dünya gündeminde. Ülke bir kez daha yeni bir dönemece girdi. Yorumcularımız günlerdir Afganistan’ı ve Taliban’ı konuşuyor.
Taliban ilk olarak yirmi yıl önceki durumuyla tartışıldı. Kafa-kol kesen görüntülerle anıldı. Şeriat korkusu pompalandı.
Ülke nasıl bu kadar kolay düştü sorusu soruldu, sorulmaya devam ediyor.
Afganistan’ın son üç asırda üç küresel güç olan devletle mücadelesi bilinmiyor. ABD, Rusya, İngiltere unutuldu.
Yorumları dinlerken bazen insan hayretler içerisinde kalıyor.
Birincisi bizim aydınlarımız nasıl bu kadar dinî bilgilerden habersiz olmuş? İkincisi nasıl böylesine tarih bilgisinden yoksun? Üçüncüsü ise nasıl bu kadar ABD’ye şartlanmış durumda veya gücün tesirinde kalmışlar?
Afganistan’ın tarihî rolüne geçmeden önce yorumcularımızın bazı akılalmaz değerlendirmelerine değinmek istiyorum.
Öyle ki on gündür Taliban Afganistan’ı işgal etmiş gibi gösteriliyor.
Sanırsınız ki Taliban binlerce km uzaktan geldi. Başka bir ülkenin ordusuydu. Cebren ve zorla başka bir ülkeye zorla hâkim oldu(!)
Sanki ABD askeri ise o ülkenin ordusuydu da çıkarıldı. Böyle mi değerlendirmek gerekir?
Düşünelim. Bu yorumlarla saatlerimizi çalanlara ve gençlerimizin beyinlerine hitap edenlere soralım:
Türkiye’nin emir komutası, idaresi ve başkenti ve bütün yetkisi ABD ordusunun elinde olsun ister misiniz?
Böyle bir durumda ona direnen güçleri siz terör örgütü diye mi isimlendirirsiniz? Konu Afganistan olunca neden ABD kurtarıcı ülke gibi oluyor?
“Efendim biz Afgan ordusu direnmedi o güçlü Afgan ordusu neredeydi onu konuşuyoruz” gibi basitliklere heves etmeyin sakın!
Yirmi yıl öncesine dönün ve sorun ABD’nin bu bölgede işi neydi? Niçin bölgeye yerleşti? 20 yıldır -askerleri bir tarafa bırakalım- Afganistan’da kaç bin sivil vatandaşın kanı döküldü? Şehirler nasıl bombalandı? Irz-u namus nasıl payimal edildi?
Kulûba hâkim olmayan hükümdar
Hükümdar da olsa bî-iktidar
Demişler. Kalpleri kazanmadıkça, sadece bedenlere hâkim olmakla bir ülkeye ve insanlara hükmedemezsiniz. Sonunda zelil ve hakir bir biçimde kaçarsınız. Onlara güvenerek iş yapanlar da zelil olur. Nereye kaçacağını bilemez.
Nitekim bu görüldü. ABD askeri Afganistan’ı terk ederken Afgan halkının nazarında değeri sıfır olan Afgan idaresi ve ordu gücü de nereye kaçacağını bilemedi. O ordu direnecek ve Taliban’ı mahvedecek bir durumda olsa merak etmeyin ABD asla ayrılmazdı.
Sözde aydınlarımızın televizyon kanallarında Taliban derken kadınların giysisi ve el kol kesme görüntülerinden hareketle şeriat getiriyor demeleri din adına tam bir cehalet belirtisidir.
Birincisi şeriat demek İslamiyet demektir. İtikadi şartlarıyla, ibadetiyle, hukuk kurallarıyla, ekonomik sistemiyle bir bütündür. Burada İslam’a uygun olmayan bir şekilde hareket edilirse ona şeriat veya İslamiyet denmez. Burada aydınlarımız, hatayı ve yanlışı dine yüklemek gibi çok gülünç bir konuma düşmektedir.
Neredeyse 150 senedir İslam hukukunun uygulanmadığı bir ülkede bir sabah içinde hukukçular ortaya çıkmaz.
Kaldı ki bu kişileri de etkileyen ve yetiştirenler de ABD’li idiler. Hatta Osmanlının son dönemlerinde İngilizlerin Mısır’da, Hindistan’da, Türkistan’da yaptıkları gibi Afgani, Abduh ekolünde kimseleri bu bölgede de yetiştirmişlerdi. Halkı tam manasıyla Sünni olan Afganistan’ın medreselerinde de selefi zihniyetli insanlar yetişir olmuştu.
İşte ABD 30 yıl önce Ruslara karşı onları örgütlerken selefi düşüncelerle besliyorlardı. DEAŞ gibi örgüt mensuplarını da buradan anlayabilirsiniz.
Peki Taliban 20 yıl önceki yerinde mi duruyor? Bu konuda konuşmak için henüz erken. Afganistan mücahidleri Ruslara karşı büyük bir zafer elde ederlerken ABD istihbaratı kendisinin Afganistan’a girmesini hazırlayacak yolları çoktan döşemişti. Nitekim ülkesinde İkiz kuleleri bahane ederek el-Kaide’yi hedef gösterip bu ülkeye giriş yaptı ve en uzun savaşını yürüttü.
Bu yirmi yıl içinde köprünün altından çok sular aktı. Taliban’ın içinde şimdi sadece Peştun grupları yok. Türkmen, Tacik, Özbek bir anlamda ülkedeki bütün milletlerden insanlar ve başlarında sağduyulu ilim sahipleri de var. Muhakkak ki ülkeyi birleştirecek hamleleri göstereceklerdir.
Nitekim Taliban’ın bu ezici başarıya rağmen sağduyulu adımları bunun göstergesidir.
ABD en uzun süreli işgalinde neden başarısız oldu? Bir süper devlet olarak işgal ettiği bir ülkeden en perişan görüntülerle çekildi. Bunun nedenleri üzerinde durmak ve değerlendirmek gerekmektedir.
Türk basını, hep ölümden kaçan Afganların uçağa binebilmek için gösterdikleri çaresizliği ve uçağın kanatlarında parçalanışını gösterdi.
Hâlbuki her gün ve her gece gösterilecek kareler ABD askerlerinin köpeklerinin taşınması olmalıydı.
Uçak koltuklarına kurulan köpekler en şaşaalı bir şekilde taşınırken yirmi yıldır kendilerine yardımcı olan Afganlar, en adi insanlar gibi üst üste yığılarak taşındı. Uçağın kanatlarında parçalandı. Çaresizlik içerisinde ortada bırakıldı.
İşte Batı budur! Batı’ya uşaklık edenlerin hâli böyle olur, mesajını bilhassa İslam dünyası görmeli ve idrak etmelidir.
Büyük Oyun’u bitirme zamanı
Osmanlıların zayıflaması ile birlikte Müslüman ülkeler üzerinde başta İngilizler olmak üzere kapitalist devletlerin nüfuz kazanma mücadelesi başlamıştı.
19. yüzyılda Afganistan jeostratejik önemi bakımından önde gelen ülkelerden biri idi. Bu önem, İngiltere’nin en zengin sömürgesi olan Hindistan’ı koruma, Rusya’nın ise sıcak sulara inme çabasından kaynaklanmaktaydı.
Nitekim Afganistan üzerinde İngiltere ve Rusya arasında başlayan çatışmanın adı tarihe “Great Game” yani Büyük Oyun olarak geçti.
Bu oyunun ilk galibi İngiltere olacaktı. 1865 yılında Türkistan’ı Ruslara bırakan İngilizler Afganistan üzerinde tek söz sahibi olmuştu. Bu hâkimiyet 1919 yılına kadar zaman zaman ciddi çatışmalarla sürecek ve neticede Afganların zaferi ile son bulacaktı.
19. asrın süper gücü İngiltere, Afganistan’da bozgun yaşamıştı.
Afganistan bu tarihten itibaren Türkiye ile iyi ilişkiler kuracak ve hatta Türk askerî teknisyenleri, Afgan ordusunu yapılandırılacaktır. Bu durum iki ülke arasında tekrar büyük bir dostluğun doğmasına yol açacaktır.
Buna rağmen Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olması nedeniyle, askerî teknisyenlerini geri çekmesi ve bunun üzerine Afganistan’ın askerî öğrencilerini Sovyet Harp Okullarına göndermesi, Afganistan’ın bundan sonraki tarihi için bir dönüm noktası olacaktır.
Bu dönüm noktası, 1979 yılında Afganistan’ın, içerideki iş birlikçi devlet adamlarının daveti üzerine ülkenin Rus işgaline uğramasına yol açtı. Afganlar büyük zulümlere uğradılar. Ölümüne bir mücadele verdiler. Ruslar çıktığında ülke enkaza dönmüştü. Buna rağmen Mücahidler, 20. asrın sonunda bir dünya gücünü daha hezimete uğratmışlardı.
Küçük cihad başarılmış büyük cihad başlamıştı. Şimdi birliği sağlama zamanıydı. Ne hazindir ki dış dünyaya karşı verilen mücadele içeride gösterilemedi. Mücahidler, Ruslara karşı verdiği birlik mücadelesini koruyamadılar ve birbirine düştüler. Bu durum ABD işgalini hazırladı. Yirmi yıl daha ülke perişanlık girdabında mahvoldu. Maddi servetleri sömürüldü.
Taliban’ın pes etmemesi ve sistemli bir tarzda mücadelesini devam ettirmesinin sonuçları bugün alınmıştır. 20 sene sonra yani 21. yüzyılda dünyanın bugünkü süper gücü ABD de yenilgiyi kabul ederek Afganistan’dan çekildi.
Şimdi Afganistan’ı birlik bekliyor. Oradaki Müslümanları ancak Türkiye birleştirebilir. İnşallah Afganlar yaşadıklarından büyük ders alırlar. Batı’nın korkunç yüzünü gördüler. Bir kez daha gurura kapılıp şımarmazlar.
Zira bu defa Çin belası kapıda beklemektedir. Afganlar bir kez daha iç savaşa sürüklenirse bu kez bölgeye girecek olan Çin belasıdır.
Türkiye’nin kendilerini uyarması ikaz etmesi gerekmektedir. Türk aydınları Peştun, Tacik, Türkmen, Özbek dilini bırakıp birleştirici mesajlar sunmalıdır. İslam kardeşliğini pekiştirmelidir.
Nitekim Fransa’nın fitnesi ile Ahmed Şah Mesut hemen harekete geçmiştir. Onlar İslam ülkelerinde sadece fitnenin alevlenmesine çalışırlar.
ABD zelil bir şekilde kaçtığı hâlde Taliban ile gizli pazarlıklarını hâlen sürdürmektedir.
Türkiye Taliban’la görüştüğü an rengi moraran Batı devşirmeleri, sahiplerinin tavrından utanmalı ve artık ülkesinin yanında durmayı bilmelidir.
İnşallah gelecek, dost ve kardeş Afganistan’ın birliği ve huzuru ile son bulur.
TEFEKKÜR
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez
Mehmed Âkif Ersoy
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
27.08.2021
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/620349.aspx
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"