İstanbul Sözleşmesi, 5 Ağustos 2020’de tarihin çöp sepetine kaldırılacaktı. Maalesef olmadı. Neden?
Şunu da sorabilirsiniz: Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?..
Aslında Sayın Cumhurbaşkanımıza sözleşmenin yol açtığı yıkıcı etkiler konusunda uzun süredir şikâyetler gittiğini zaman zaman çeşitli toplantılarda dile getirildiğini biliyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız bu tepkilere duyarsız kalmadı.
“Nas değildir. Kaldırırız” diyerek cevapladı.
Bu dönemde duyduğumuz KADEM’in değişikliğe engel olduğu yönünde bilgilerdi.
Tepkiler AK Parti teşkilat toplantılarına kadar yansımıştı. Sayın Cumhurbaşkanımız bu defa sözleşmede AK Parti’den ayrılanların imzasının bulunduğunu bir anlamda FETÖ parmağını işaret etti.
Tepkiler artarak devam edince bu defa Numan Kurtulmuş Bey konuştu.
Sözleşmenin üç meselede verdiği huzursuzluğu özetledi.
Birincisi İ. Sözleşmesi’nin imzalanmasının yanlış olduğuna dikkat çekti.
Toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinin toplumumuzla asla uyuşmadığını dile getirdi.
Üçüncüsü ise cinsel yönelim tercihinin felaketlerine değindi. Bu maddenin LGBTİ vesair unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğunu belirtti. Sayın Kurtulmuş çoğu arkadaşının da böyle düşündüğünü ifade ederken sözleşmenin akıbetini, “nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır” demişti.
AK Parti Genel Başkan Vekilinin böyle bir sözleşme konusunda bu denli çıkış yapması elbette ki şahsi bir değerlendirmenin çok ötesinde bir husustu...
Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında 14 Temmuz akşamı saat 21.00’de başlayıp gece 02.00’ye kadar süren AK Parti MYK toplantısında ağırlıklı olarak İ. Sözleşmesi tartışılmıştı. Bu toplantıya özellikle Türkiye Düşünce Platformu’nun (TÜDP) son derece titizlikle hazırlamış olduğu rapor damga vurmuştu. Sayın Cumhurbaşkanımız sözleşmenin hazırlanması, imzalanması, neler içerdiğine ilişkin rapordan alıntılar yaptı. Ayrıca sözleşmeden çekilen Bulgaristan, Hırvatistan ve Macaristan’dan örnekler verdi. Bu ülkelerin çekilme gerekçelerinin sözleşmedeki eş cinselliği teşvik eden ifadeler olduğu bilgisini verdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bu değerlendirme İ. Sözleşmesi’nin sonunun geldiğini gösteriyordu. Artık emir verilmişti. Sözleşme muhtemelen çöpe atılacaktı.
Millette büyük bir sevinç oluşmuştu. TÜVGA dahi sözleşme aleyhinde net bir açıklama yapmıştı...
Kaftancıoğlu, Nazlıaka ve Özgür Özel’i mutlu etmek!
5 Ağustos, bu noktada tarihî bir gün olacaktı. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Önce Sayın Cumhurbaşkanımızın raporundan alıntılar yaptığı Türkiye Düşünce Platformu sosyal medyada büyük bir linçe maruz bırakıldı! Bu konuda gazeteci Murat Yetkin başrol oynamıştı.
Bu arada KADEM tekrar devreye girdi ve 1 Ağustos’ta 16 madde ile İ. Sözleşmesini savunur bir açıklama yaptı.
Ardından Abdurrahman Dilipak gazete köşesindeki yazısında çok talihsiz bir kelime kullandı. Oysa kendisi TÜDP’nun raporunu hazırlayan grubun içerisinde idi. Sözleşmenin kaldırılma noktasına geldiğini görmüştü. Bunu bilerek mi yaptı bir türlü çözemedim...
Akabinde AK Parti Kadın Kolları Başkanı’nın emri üzerine bütün kadın kolları ayaklandı. Söz kendilerine söylenmiş gibi neredeyse koro hâlinde savaş başlattılar.
Aslında Dilipak o kelimeyi asla AK Partili kadınlar için kullanmadığını açıkça birkaç kez belirtti. Ve yanlış anlaşılmaktan dolayı duyduğu üzüntüyü de ifade etti. Buna rağmen karşı cenah için fırsat elde edilmişti. Saldırılar durmadığı gibi 81 ilde mahkeme yolları tutuldu.
Bu arada basında da başka bir hareketlilik gözleniyordu.
Nedense "Ayasofya açılsın mı?" tartışmaları sürerken bir kez olsun destek tweeti atmayanlar bir anda "Ayasofya şakşakçısı!" kesilmişti.
Bunlar “Efendim İ. Sözleşmesi ile Ayasofya sevinci gölgeleniyor” demeye başladılar. Hemen bütün gazetelerde hükûmete yakın etkili kalemlerin tıpatıp aynı ifadelerle yazı kaleme almaları tesadüf müydü? Bence hayır. Muhtemelen bir yerlerden komutlar geliyordu!..
Hâlbuki 10 Temmuz günü Danıştay kararını vermiş 24 Temmuz’da da Ayasofya Camii muhteşem bir kalabalıkla açılmıştı. Bu köşe yazarlarının yeni mi haberi olmuştu? Bu gayretkeşlikleri bir türlü anlaşılamadı.
Evet 5 Ağustos’ta verilecek karar bu tartışmalar arasında kaynadı gitti... 13 Ağustos’ta ise Sayın Cumhurbaşkanımız AK Parti’nin kadına verdiği değerleri uzun uzun anlattı. Maalesef İ. Sözleşmesi ise muallakta kaldı. Gerekirse kaldırılacağı veya değiştirileceği belirtildi.
Evet birileri yine kazanmıştı. Fakat gerçekte kazandılar mı, kaybettiler mi bunu zaman gösterecek. Zira çoğu kez kazandım dediğinizde kaybetmişsinizdir. Fakat anlamanız için zaman gerekir.
Nitekim o günlerde kazandık tweeti atan bazı bayan vekiller kimleri sevindirdiklerini görselerdi titremeleri, ürkmeleri gerekirdi!..
Canan Kaftancıoğlu sokak sokak İ. Sözleşmesi'ni milletimize anlatacağız tweetleri attı.
Keza Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, İ. Sözleşmesi’nin yılmaz savunucusu olacağını belirtti.
AK Parti’nin 18 senede doğru hiçbir işi olmadığını sabah akşam haykıran Özgür Özel, İ. Sözleşmesi konusunda AK Parti’ye ödül vermek gerektiğini söyledi!
Ne için? Şunu çok iyi görüyorlar:
Muazzam başarılarına rağmen sözleşmenin topluma ve aileye verdiği zararlar maalesef AK Parti’yi gittikçe eritiyor, bitiriyor!..
Bu noktada İ. Sözleşmesi’nin fayda ve zararlarına değinecek değilim. Söylenecek her söz söylendi. İsteyenler bu konuda yazılarımı okur ve videolarımı izleyebilir.
Başını kuma sokanlara, görmek istemeyenlere ne yapsanız boş. Ancak zaman gösterir...
Bu arada çarpıcı iki hususa dikkat çekmek istiyorum.
Ayasofya unutuluyor diye canhıraşane bağırıp çağıranlar İ. Sözleşmesini bırakın bunu konuşun dediler.
Ertesi gün ise Ayasofya’yı unuttular. Onlar Ayasofya’yı İ. Sözleşmesi'ne tam olarak kalkan yaptılar. Sözleşmesinin kalkmasına mâni oldular, set çektiler.
Artık eserleriyle gurur duyabilirler!.. Hatta Özgür Özel kendilerine de birer plaket sunabilir.
İkincisi, Dilipak ve 81 ilde şikâyetlerin akıbeti ne oldu? Unutuldu gitti. Demek ki ne Dilipak ne Ayasofya idi mesele! Mesele sadece İ. Sözleşmesi’nin devamını sağlamaktı.
Evvelce de belirttiğim üzere Sayın Cumhurbaşkanımızın bu sözleşmeden memnun olmadığını ve kaldırmak istediğine dair inancım tamdır. Zira onun bu meş’um sözleşmeye olan tavrını net olarak bilmekteyim.
Fakat gelinen noktada bunun daha da zorlaştığını görmek gerçekten üzüntü vericidir. Zira her geçen gün bu sözleşme ve 6284 no.lu kanunun etkileri daha da ağırlaşmaktadır.
Cenâb-ı Hakk, Sayın Cumhurbaşkanımıza doğru ve hak sözü söyleyecek yardımcılar nasip etsin diyorum.
TEFEKKÜR
Dostum âyineye benzer dünyâ
Ne yaparsan o olur çehre-nümâ
Muallim Cûdî
(Dostum, aynaya benzer dünya,
Ne yaparsan, o görünür sana.)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
25.09.2020
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/615460.aspx
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"