İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu seçildiği andan itibaren bugüne kadar görülmüş belediye başkanlarından farklı bir tarzda ilerliyor.
Seçilmesi ile öncekilere benzemediği gibi yönetimi ile de benzemiyor.
“İstanbul ile ilgileniyor mu?” derseniz, evet cevabını vermek mümkün görünmüyor.
Buna karşılık hiçbir şekilde gündemden düşmüyor ve muhtemelen düşmemeyi de seviyor.
Peki, bu gidiş nereye? Onu zaman gösterecek.
Onun hakkında son tartışmalar ise hep tarih üzerine oldu. Tarihten ise Fatih Sultan Mehmed etrafında döndü.
Önce İstanbul’un 597. Fetih Yıldönümü'nde muazzam kutlamalar yapılıp Fatih Sultan Mehmed hayırla yâd edilirken o ertesi gün skandal bir harekete imza attı.
Eli arkasında pazarı denetleyen zabıta memuru gibi türbe alanında gezerken Fatih’in üvey annesi Gülbahar Hatun türbesine atıp atmadığı belli olmayan bir tekme hareketinde de bulundu.
Bu tavır ve davranışıyla büyük bir tepki aldı.
Fakat aynı hafta Fatih Sultan Mehmed Han ile alakalı Prof. Dr. Feridun Emecen’in “Fetih ve Kıyamet” isimli kitabını İBB olarak haklarını alarak bastırıp satışını başlattı. Feridun Emecen, 29 Mayıs Üniversitesi Yeniçağ tarihi hocalarından.
Bilhassa Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman’ın danışmanı olarak ün yaptı.
Her iki dizi de gerçek tarihin çok uzağında gezindi ve geziniyor.
Diriliş Ertuğrul’u savunurken “döneme ait hiçbir kayıt yok” diyerek kendilerini aklamaya çalışıyorlardı.
Kuruluş Osman’ın ise Osman Gazi ile neredeyse şu ana kadar doğru tek karesi yok!
Onu ne diye savunuyorlar ve doğru tek karesi olmayan bir dizide tarih danışmanına ne gerek vardır anlaşılması güç bir husus. Sevsinler senin kurgunu. Adı Osman Gazi olacak ve Osman Gazi’ye benzeyen bir kare bulunmayacak. Şeyh Edebalı’nın kızı kaçırılarak kucaklarda gezdirilecek. Yazıklar olsun size!
Peki ya Sayın Emecen’in “Kıyamet” kitabı! İstanbul’un alınması Doğu Roma için bir kıyamet idi. Gerçek bu...
Peki, aynı fethi Müslümanlara çevirmek nasıl bir zihin ürünüdür. Anlamak güç!
Galiba İstanbul Hıristiyanlarda olursa Kıyamet’in hiç kopmayacağına inanıyorlar.
Sayın Emecen’in feth-i mübini küçük gösterme çabaları bununla da bitmiyor tabii. Ulubatlı’yı yok saymaktan başlayıp, gemilerin karadan yürümediğine ve Fatih’in sevilmediğine kadar bir dizi asılsız iddialar...
Neyse biz yine konumuza dönelim.
Fetih yıl dönümünün arefesinde başlayan ve bugünlerde Danıştay 10. Dairesi'nin kararını beklediğimiz Ayasofya’nın akıbeti tartışmalarına Sayın İmamoğlu bu kez Yunan medyasından katılmıştı.
Ayasofya’nın cami olmasını istemediğini açıkça belirterek Fatih’in vasiyetini hiçe saymıştı.
Elinde imkân olmadığını şayet olsa böyle bir harekete asla fırsat vermeyeceğini ima ederken Ayasofya’nın dünya mirası olduğunu belirterek Yunanlı dostlarını şâd etmişti...
Bu konuda İmamoğlu’nun fikirlerini hararetle savunan tarihçimiz ise İlber Ortaylı olacaktır.
Evet, Ayasofya konusunda Fatih’in emanetini hiçe sayan İmamoğlu bu defa Fatih’le ilgili bir projeye daha imza atacak ve Fatih’in bir portresine 9 milyon ödeyerek sahip çıktığını belirtecektir.
İmamoğlu önce vuruyor sonra seviyor mu?
Bütün bunlar tenakuz mu? Bir oyunun parçası mı?
İmamoğlu’nun aldığı tablo ile ilgili tartışmalar alevlenmiş iken sahip çıkan isimler yine şaşırtmadı.
Bunlar İlber Bey ile Feridun Bey oldular...
Evet, İmamoğlu yalnız yürümüyor.
Feridun Bey’in kitaplarını alarak Sultan Mehmed’in hatırasına yaptığı terbiyesizliği ört bas etmeye çalışırken Ayasofya hakkındaki Yunanlıları sevindiren açıklamalarını ise sıhhati meçhul bir tablo üzerinden İlber Bey vasıtasıyla lehine çevirdi.
Aslında İmamoğlu’na bu tabloyu aldırtan gerideki tesiri gerçekten merak ediyorum. Bu tabloyu kim veya kimler önermiştir? Hikâyesi konuşulsa güzel olurdu...
Portre üzerindeki şüpheler
Diğer taraftan nedense bazı mihraklar Fatih’i sadece Bellini’nin portresi ile anmaya hatırlamaya değerlendirmeye bayılırlar. Bellini’nin İstanbul’da kaldığı 16 aylık zaman diliminin romanı dahi yazıldı.
Yazar Mina Oğuz’un “Bellini’nin Fatih’i” adlı bu romanı piyasaya şu paylaşımlarla sunulmuştu:
“Romanda ana kahramanlardan olan, dönemin meşhur Venedikli ressamı Gentile Bellini'nin hikâyesiyle Fatih Sultan Mehmet'i çok daha iyi tanıyor, anlıyoruz. İstanbul'da kaldığı 16 ay boyunca Fatih Sultan Mehmet'in ünlü portresinin yanı sıra birçok tablolar ve çizimler yaparak yeteneği takdir edilen fakat saraydaki varlığından rahatsız olan kimileri tarafından casuslukla suçlanıp, Osmanlı Hünkârı’nın Batı’ya dönen yüzünü anlayamayan kıt akıllıların tehdit ve iftiralarına da maruz kalan Bellini ve dönemin gerçekten yaşam sürmüş birçok kahramanı aracılığıyla da siyasetten entrikaya, bilim ve sanattaki gelişmelerden medeniyetimizin asilliğine pek çok konuya değiniyoruz.”
Evet, güya bir roman. Bellini ve Fatih büyük karakterler tamam. Peki, kıt akıllılar, entrikacılar, iftiracılar, yalancılar kim? Osmanlı saray halkı ve idarecileri. Fatih’in etrafı böyle bir insan yığınıyla dolu.
İlber Ortaylı Bey’in pek övdüğü Franz Babinger ise Bellini’nin faaliyetleri hakkında bilgi verirken şunları kaydetmektedir:
“Fatih, Bellini’den sadece kendisini ve çevresindekilerin portrelerini yapmasını değil, sarayının duvarlarını da fresklerle bezemesini de istiyordu. Bellini de onun hususi dairelerinin duvarlarına 'cinsel içerikli' resimler yapmıştı...”
Babinger’in 1953 yılında hiçbir kaynak belirtmeden ve hiçbir örnek sunmadan dile getirdiği bu iddiası deli saçması denilen hususlardandır.
Fatih’in zehirlendiği tezini de aynı tarihçi ilk defa ortaya atacak ve bu işi oğlu Bayezid’in yaptığını savunacaktır.
Evet, Londra’da, National Gallery’de, Fatih Sultan Mehmed’in bir portresi bulunmaktadır. Bu portrenin Gentile Bellini tarafından yapıldığı hakkında kesin bir delil yoktur. National Gallery’de bu portre ile ilgili dosyadaki bilgilerden anlaşıldığına göre, her şeyden önce portre üzerindeki Gentile Bellini adı kesin olarak okunamamıştır. Fatih resmini yaptırmış olsa bu tablonun İstanbul’da bulunması lazım gelirken neden iki asır sonra Venedik’te ortaya çıktığı meselesi de ayrıca sorgulanması gereken hususlardır. Bellini’nin Topkapı Sarayı için manzara resimleri yaptığı bilinmekle beraber, padişahla görüştüğü ise belli değildir.
Padişahın resmini yaptırdığına dair ise hiçbir kayıt yoktur. İki asır sonra ortaya çıkan bir portre üzerinden romanlar, hikâyeler kaleme alınmakta ve Fatih’in şahsiyeti buna göre yazılıp çizilmektedir!..
Fatih Sultan Mehmed Han’ın onlarca camiini, mescidini, medresesini, çeşmelerini hamamlarını gören yoktur. Ayasofya’yı camiye çevirmesini dahi anlamaktan aciz ve zavallıdırlar!..
Şiirlerini, fetihlerini, gazalarını görmezler.
Yoksa bütün bu gözlerini kör eden husus Bellini’nin bir portresi mi?
İmamoğlu’nun aldığı portrenin ise Bellini veya Bellini atölyesi ile irtibatını gösteren hiçbir iz mevcut değildir. Bellini adını birilerinin ve bilhassa Sayın Ortaylı’nın terennüm etmesi şimdilik yetmiştir.
İmamoğlu’nun Ayasofya konusundaki kirli imajını şimdilik unutturmuştur.
Fakat bu filmin uzantıları devam edecek gibi gözükmektedir. Hayırlısı...
Bu arada Ayasofya’nın mahzunluğu biterse Fatih’in portresine bakıp ne düşünecektir acaba!
İnşallah tekmelemeye kalkmaz!..
TEFEKKÜR
İstikâmet olur elbet sebeb-i serdârî
Oldu ol yüzden elif kâfile-sâlâr-ı hurûf
(Doğruluk olur elbet önderlik nedeni,
Ol sebepten, harfler kervanının önderi elif oldu.)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
03.07.2020
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/614257.aspx
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"