“Dünya üç gün gibidir. Geçen gün, geçip gitmiştir artık. Geri döndüremezsin. Ondan ümit kesilmiştir. İkinci gün, içinde bulunduğun gündür ki, bu günü ganimet ve fırsat bil. Üçüncüsü ise gelecek olan gün ki, sen ona ulaşır mısın belli değil! Belki de gelecek olan güne kavuşamadan ölürsün!..”
Bu sözlerin sahibi olan Hasan-ı Basrî hazretleri tabiinin en büyüklerindendir. Zahid, muhaddis, fakih ve müfessirdir.
Annesi Hayrâ, Peygamber Efendimizin hanımı Ümmü Seleme'ye hizmette bulunmuştur. Bu arada, Ümmü Seleme’nin Hasan-ı Basri’yi emzirdiği ve ondaki hikmet ve belâgatin bundan dolayı olduğu söylenir. Ayrıca, Ümmü Seleme’nin, kendisini Hazreti Ömer’e götürdüğü ve onun için şöyle dua ettiği de rivâyetler arasındadır:
“Yâ Rabbi, onu dinde fakih kıl ve insanlara sevdir.”
Zühd ve takvâ önderi Hasan-ı Basrî hazretleri, 728 yılında 86 yaşında iken perşembe akşamı vefat etmiş ve cuma günü defnedilmiştir. Halkın cenazesine katılması muhteşem olmuş ve rivayete göre o gün camide ikindi namazı kılınamamıştır.
Hastalığı sırasında sevenleri kendisini ziyarete gelirdi. Onun rahatsız olmaması için oğulları çoğu kez bunları yanına almaz geri çevirirlerdi. O, bu durumu anladığında kendilerine şöyle söylemişti:
“Evladım ziyaretime gelenleri geri çevirmeyin. Az da olsa yanıma girip çıksınlar... Onlar beni gönülden Allah için seven insanlar. Sevgi ve muhabbetleri karşılıksızdır. Bir beklentileri yoktur. Sadece dua ederler... Siz ise mirasımı gözetirsiniz. Sizin sevgi ve muhabbetinizin bir karşılığı vardır...”
***
Bazen Sayın Cumhurbaşkanımızın neden muvaffak olduğunu düşünürken hep bu anekdot ve sözler hatırıma gelir.
Covid-19 başlamadan yurt içi ve yurt dışı gezilerimde onun aldığı dualara şahit olurdum.
O, tüm dünyada gariplerin ve mazlumların yanında oldu.
En son Azerbaycanlı kardeşlerimizin hayır dualarını unutmamak gerek.
Onların otuz yıldır gönüllerini közleyen elem ve keder ateşini söndürdü.
Düşmanları ne yapsa bir şekilde ayaklarına dolanmaktadır. Duanın bereketidir bu. Elimizdeki son model silahlar kadar etkilidir.
Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ,
Gözyaşının seher vakti yaptığını.
Düşman kaçıran süngüleri çok defa.
Toz gibi yapar, bir müminin duâsı...
Berat Albayrak Bey'in istifası
Öte yandan son günlerde bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımızın düşmanlarına gün doğdu. 15 gündür konuşuyorlar, hükûmeti yıkıyorlar, kabineyi değiştiriyorlar felaket senaryoları yazıyorlar...
Bunun sebebi ise kendisine en yakın isimlerden Berat Albayrak Bey’in istifası oldu.
Burada Berat Bey’in siyasi faaliyetlerine girmeyeceğim. Elbette ki hem Enerji hem de Hazine ve Maliye Bakanlığı döneminde önemli işlere imza attı. Bunlar her zaman yazılıp çizilecektir. Nitekim Enerji Bakanlığında iken Türkiye’nin ilk yerli ve millî sondaj gemisinin hizmete alınması, bir milyon metrekare sondaj hamlesi, ulusal bor stratejisi gibi enerji ve maden alanında dünyaya örnek olacak birçok proje hayata geçirildi.
10 Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanı olduğu gün memleketim Boyabat’ta bulunuyordum. Sekiz on arkadaşla muhabbet ediyorduk. Kabine açıklanıp Berat Bey’in ismi geçtiğinde orada olanlardan bir kişi dahi memnun olmamıştı. Artan tepkiler üzerine:
“Bakınız dedim. Siz bir şirket kursanız kasayı kime emanet edersiniz. Evladınıza mı, çok iyi tanıdığınız bir yakınınıza mı yoksa emin olamadığınız birisine mi verirsiniz?"
Hepsi ne demek istediğimi anlamışlardı.
Geçmişi ve yaşananları bir anda unutuveriyorduk. "Kırk yıllık dostları Sayın Cumhurbaşkanımızın kuyusunu kazmaya çalışırken, dost bildikleri yarı yolda bırakırken böyle bir dönemde Hazine ve Maliye’nin başına en güvenebileceği bir ismi seçmesi gayet normaldir" dedim. "Başarısını ise zaman içerisinde görüp konuşacağız. Nitekim her gelen de mutlak başarılı olacak diye bir şart yok. Fakat bugün güvenilir olmak elbette daha önemli..." diye açıklamıştım.
10 Kasım 2020... Aradan tam iki sene dört ay geçti. Berat Bey’in istifası vuku buldu. Bu istifanın ABD’de seçim sonuçlarının belli olduğu bir güne rastlaması tesadüf müydü? Bence hayır. Muhtemelen bu istifa gerçekleşecekti. Belki de Sayın Cumhurbaşkanımız "B Planı"nı çoktan devreye sokmuş bulunuyordu. Merkez Bankası Başkanı görevden alınmıştı. Birtakım bürokratlar değiştirilmişti.
Akıllı liderler dünya konjonktürünü de her an takip eder ona göre bir satranç ustası gibi adımlarını atarlar. Dolayısıyla Berat Bey’in istifası normal olarak cereyan edecek iken deprem tesiri yaptı. Neden?
İşte bu noktada devlet adamlarımızın alacağı çok dersler var...
Geldiği yeri unutmayan Vezir Ayaz!
Öncelikle Berat Bey sadece bir bakan değildi. Aileden biriydi... Bugüne kadar kendisine saldıranlar hep bu noktadan vurmuşlardı. Onu eleştirirken Sayın Cumhurbaşkanımızı da hep vurgulamış böylece iki yönden başarı sağlamaya yani yıpratmaya çalışmışlardı. Meral Hanım'ın sık sık alaylı bir tarzda “Damat Bey” vurgulu konuşmalarını hatırlayınız.
İşte bu sebeple Berat Bey’in istifa sürecinde son derece dikkatli davranması gerekirdi. O ise en olmayacak bir tarzı seçti. Açıkçası ben İnstagram hususunu hiç yakıştıramadım. İstifasını Sayın Cumhurbaşkanımıza sunmalı ve beklemeliydi. Belki öz babasının dahi haberi olmamalıydı.
O ise istifasını İnstagrama koydu. Buna karşılık Twitter hesabını ise hack’lenmiş gibi kapattı. Kardeşi de sahip olduğu diğer basın yayın organlarını konuya kör ve sağır etti...
Neticede Halk TV ve yandaşlarına gün doğdu. Gece boyu istedikleri gibi yorum yapıp Sayın Cumhurbaşkanımızı karaladılar.
Berat Bey neden böyle bir şey yaptı? Bunu anlamak mümkün değildi.
Sayın Cumhurbaşkanımıza istifayı geri aldırmak için mi bu yolu seçmişlerdi? Artık böyle bir şey olabilir miydi? Olma ihtimali olsa dahi bu davranışlarıyla kendileri o ihtimali yok etmemişler miydi? Böyle bir durumda geri dönülse Sayın Cumhurbaşkanımızın en küçük bir prestiji kalır mıydı?
Neticede Sayın Cumhurbaşkanımız, çelikten bir irade ile istifayı onadı. Gerçekten de tersi bir hareket kendisini bitirirdi.
İşte bu noktada Berat Bey yanlışıyla baş başa kaldı. Çok daha büyüyecek iken bu fırsatı kaçırdı.
Bunun nedeni maalesef “ben” duygusudur... Bu duyguyu aşabilenler her zaman büyümektedir.
Osmanlı padişahlarının tasavvuf erbabı ile her zaman irtibatlı olmasının en mühim noktası budur. Allah adamları işte o noktayı törpülerler. Zira “ben duygusu” hükmedenlerde daha çok bulunur...
Bu noktada Gazneli Mahmud’un ünlü veziri Ayaz’ın tavrı ve davranışları önemlidir.
O, sarayda bir odayı kendisine ayırmış ve oraya bir baston, kepenek ve çarıklarını koymuştu.
Gazneli Mahmud bir gün şikâyet üzerine o odayı gezdiğinde, bu eşyaları görüp şaşırmıştı.
“Nedir bunlar Ayaz” diye sordu. Ayaz ise;
-Sultanım beni saray hizmetine aldığınızda üzerimde bunlar vardı. Onları atmamıştım. Vezirlik gibi en yüce makama geldiğimde zaman zaman bu odaya girerim ve “Ey Ayaz. Geldiğin yeri unutma. Sen dağda koyun çobanı idin. Cenab-ı Hakk seni böyle bir makama yükseltti. Sakın kibre ve gurura kapılma! Şayet Sultan görevden alırsa gideceğin yer burasıdır” diyerek haddimi aşmamaya, dikkatli olmaya, gurura kapılmamaya çalışıyorum, cevabını verdi.
Ne güzel örnekler.
Bir idareci için ailesi ve yakınları on kat daha önemlidir.
Öyleyse böyle durumlarda hanımından, oğullarına, kızlarına ve damatlarına kadar herkesin Sayın Cumhurbaşkanımıza tam teslimiyetle sahip çıkmaları gerekir. Dünya Müslümanlarının seherlerde gözyaşı ile zikrettiği Sayın Cumhurbaşkanımızı en yakınları anlayamazsa asıl bahtsızlık o zaman olur!..
Hasan-ı Basrî hazretlerinin vefatından önce söylediği sözler bu bakımdan bir kez daha düşünülmelidir...
TEFEKKÜR
Söylemekten söz uzar artar emek
Söyleyenden dinleyen ârif gerek
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
20.11.2020
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/616286.aspx
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"