Sayın Erdoğan ile Fetö örgütü arasında, 2013 yılından itibaren pek çok cephede kıyasıya süren mücadele bir başka cephede daha yaşanıyordu. Ancak bu cephe hiç kimsenin dikkatini çekmiyordu. Bir savaş daha yaşanıyor fakat bu savaşın adını hiç kimse koymuyordu. Fetö’nün, hükümete kurduğu kumpaslar, gezi olayları, 17-25 Aralık hadiseleri arasında muhtemelen bu mücadele kaynayıp gitmişti.
Halbuki toz duman arasında bu savaş da hiç ara vermeden devam etmişti.
Geliniz şimdi bu savaşın adını koyalım ve Türk-Osmanlı tarihinin en büyük cihangiri Yavuz Sultan Selim Han’ın etrafında nasıl bir mücadele yaşandığını görelim.
Yavuz Sultan Selim Han önce itibarsızlaştırılmak istenmişti. Tıpkı Muhteşem Yüzyıldaki Kanuni Sultan Süleyman ve Fetih 1453 filmindeki Fatih Sultan Mehmed Han gibi. Yavuz Sultan Selim Han’a da bir romanda acımasız iftiralar yapılmıştı. Bu kitabın müellifinin o sırada Zaman gazetesi yazarlarından olduğuna dikkat çekmek isterim. (Şu an kitabın yazarı ile de davalık bulunuyorum).
Selim Han’ın çok önemli bir özelliği vardı. 500 sene önce halifeliği İstanbul’a ve Osmanlı’ya getiren Hakandı. Bu büyük Hakan’dan intikam alınacaktı. Halifelik Papa’nın emrine giren bir örgüt liderine verilecekti.
Onun sandukası üzerinde, 495 yıldır emaneti olarak duran kaftanı da bu iş için biçilmiş kaftandı (!).
Örgüt lideri hem de Yavuz’un kaftanını giyerek veya onu yanına alarak halifelik koltuğuna oturacaktı. Kaftan, son on yıldır yerinde yoktu. Akıbeti hakkında hiçbir bilgi verilmiyordu. Bu konuda beş yıldır televizyon programlarında yaptığım yayınlara en küçük bir açıklama dahi gelmemişti.
Bu arada Mayıs 2013 yılında Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da Yavuz Sultan Selim ile ilgili dev bir adım attı. Devlet, İstanbul Boğazı üzerindeki mevcut iki köprüyü taçlandıracak üçüncü ve muhteşem bir köprü daha inşa edecekti. Tayyip Bey bu müjdeyi verirken hiç beklemeden köprünün adını da koymuştu. Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Neden bu kadar acele etmişti? Şimdi daha iyi anlaşılmaktadır sanırım.
Nitekim Yavuz Sultan Selim ismine bir anda muhalefet başladı. Muhalefeti sadece Yavuz Sultan Selim’e ideolojik olarak hasım olan çevreler yürütmüyordu. Fetö’ye sempati ile yaklaşan nice isimler (Taha Akyol, Mümtazer Türköne ve Emre Uslu gibi) de katılıyordu. Buna rağmen Tayyip Bey kararından dönmedi.
Tayyip Bey köprünün 2016 yılında bitirilmesini de istedi. O sadece, Selim Han’ın halifeliği aldığı 500. yıla bir büyük eseri kazandırmak mı istiyordu?
Evet bir taraftan Sayın Erdoğan-Fetö savaşı son hızıyla devam ediyor bir taraftan da bütün engellemelere rağmen Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Bu arada kaftan ise hala ortada yoktu. Selim Han’ın halifeliği almasının 500. yılına kıyasıya bir mücadele vardı sanki.
Nihayet 15 Temmuz 2016 gecesi Cumhuriyet tarihinin en karanlık kalkışması yaşandı. Millet en değerli zaferini kazandı. Bu zafer, Türk milletinin ve İslam ümmetinin yok edilmesi için planlanan kırk yıllık projeyi tarihe gömüyordu.
Şimdi bir kez daha Selim Han’a ve kaftanına dönelim.
Şayet işgal projesi başarılı olsa Fetö lideri, 24 Ağustos 2016’da Pensilvanya’dan Türkiye’ye giriş yapacak ve yanına Yavuz Sultan Selim’in kaftanını alarak Papa’nın temsilcisi sıfatıyla halifeliğini ilan edecekti. Böylece 500 yıllık intikam tamamlanmış olacaktı.
Peki 24 Ağustos’ta ne oldu? Asrın lideri Recep Tayyip Erdoğan o gün Selim Han’ın huzurunda dua ediyordu. Selim Han’ın kaftanı ise on sene sonra yerine iade edilmişti.
Tayyip Bey huzurunda durduğu ve gözyaşları ile yerleri ıslattığı Selim Han’ın türbesinden çıktıktan iki gün sonra da o büyük Hakan'ın ismini verdiği muazzam köprüyü hizmete açacaktı.
İşte, Yahya Kemal Beyatlı’nın
Emr-i bülentsin ey ezan-ı Muhammedi
Kafi değil sadana cihan-ı Muhammedi
Sultan Selim-i evveli ram etmeyüp ecel
Fethetmeliydi alemi şan-ı Muhammedi
Diyerek övdüğü cihangir padişah Yavuz Sultan Selim Han’ın ruhu, bu ihanet şebekesine en büyük manevi darbeyi indirmiş ve zaferi kendisinin yanında olan, asrın lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında İslam alemine kazandırmış oluyordu.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
27.08.2017
|
Bu yolda ve bu uğurda beraber olmak dileğiyle…
"Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"